Aklımda; Üç Kapı, Üç Cephe. Masada kalan harita.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika (Angola, Nijerya, Togo) ziyaretlerini takip ediyoruz.
Aklımda, üç cephe ve çok sayıda konu var. Türkiye’nin Afrika’da ne yapmaya çalıştığına dair haritayı belirginleştirme çabası var. “Yakın cepheler, uzak hedefler” arasında bir ülkenin coşkuyla 21. yüzyıla dönüşü var.
Aklımda, Türkiye’yi bütün yönlerden kuşatıp Anadolu’da boğmaya dönük, özellikle son yirmi yılda yoğunlaşan planlar karşısında Türkiye’nin verdiği amansız mücadele var.
Üç Kapı: Onlar kapattı biz açtık.
Bize “Batı Kapısı”nı kapatmaya çalışıyorlar. Bize “Doğu Kapısı”nı (Kafkasya) kapatmaya çalışıyorlar. Bize “Güney Kapısı”nı kapatmaya çalışıyorlar.
20. yüzyıl başındaki coğrafya senaryosunu yeniden yazdılar. Tarih dışına, coğrafya dışına itme, ya da sıkı kontrol altında tutma, bunun için “küçültme”hesapları yaptılar ve uygulamaya soktular. Türkiye’ye yönelik Batılı projelerin tamamı bu “kapılar” üzerine kurulmuştu.
Ama olağanüstü bir direnç onları şaşırttı. “Türkiye 21. yüzyılın sürprizidir” derken hem bu hesap sıfırlayan direnci hem de ülkeler boyutunu aşıp bölgeler boyutuna ulaşan, yeryüzünün “Orta Kuşak” coğrafyasında bütün hesapları sarsan bir güç yükselişini kastettim.
Güney Kapısı’na saldırdılar önce. Proje çöktü, harita masada kaldı.
Türkiye direnmekle kalmadı. Kapıların tamamını açacak akıllı ve büyük cesaret isteyen müdahaleler yaptı. Bu müdahaleler “küresel ölçek”li oldu. Coğrafya haritası tasarlayanlara coğrafya ölçekli cevaplar verildi.
Önce Güney Kapısı’namüdahale edildi. Türkiye’nin Müslüman-Arap dünyası ile arasına “terör koridoru” olarak tanımladığımız bir kuşak oluşturmaya dönük harita çalışması boşa çıkarıldı. O proje çöktü.
Ancak gereken müdahaleler henüz tamamlanmadı. İran sınırından Akdeniz’e bir “barış kuşağı” oluşturmak, kurulacak kalın duvarları tamamen ortadan kaldırmak, coğrafyayı iki keskin bloka ayırmaya dönük sinsi planları boşa çıkarmak için kalan pürüzler de temizlenmeli.
Doğu Kapısı açık tutulacak. İran ne yapmaya çalışıyor?
“Doğu Kapası”nı kalıcı olarak kapalı tutmaya, Türkiye-Orta Asya bağlantısını sonsuza dek kapatmaya ayarlı planlar Karabağ savaşı ile çökertildi. Osmanlı dönemi dâhil, Cumhuriyet tarihinin en etkili jeopolitik müdahalesi yapıldı.
Ama kapı tam olarak henüz açılamadı. Özellikle İran’ın, o kapıyı yeniden kapatmaya dönük girişimleri artık gizlenir olmaktan da çıktı. Hazırlıkları da bu yönde.
Türkiye ve birlikte olduğu ülkelerin hazırlıkları ise tam tersi yönde. Öyle görünüyor ki, Ermenistan, İran etkisini kıramazsa, bölgede yeni bir müdahale, bu sefer “çok devletli” söz konusu olabilir.
En sıcak cephe Batı Kapısı’nda. Ne o, Haçlı saldırısı mı olacak?
Şu an en sıcak hazırlık Batı Kapısı’nda. Suriye savaşı ile Doğu Akdeniz’de başlatılan Türkiye’yi kendi kıyılarına hapsetme stratejisi de aslında çöktü. Karada yapılan jeopolitik müdahaleyi aynı etkinlikte Doğu Akdeniz’de, denizde de gördük. Ama “kuşatma planı” Ege’ye uzatıldı.
ABD ve Yunanistan’ın, Fransa ve bazı bölge ülkeleri ile Adalar ve Yunan topraklarında yoğunlaştırdığı askeri hazırlık bizde bir hafızayı uyandırıyor sanki. Yüzyıllardır devam eden Osmanlı-Avrupa ya da Doğu-Batı mücadelesini. Ya da Haçlı saldırılarını!
“Batı’yı savunma” değil, “Türkiye’yi vurma” planı.
Dedeağaç gibi sınırın hemen yanında kurulan üsler, Batı kapısına yığılan askeri varlıklar bizim saldırganlığımızdan değil, onların Türkiye’yi batıdan çevreleme amacı ile yürütülüyor. Aslında “Batı’yı savunma” değil, “Türkiye’yi vurma” amacı güdüyor.
Bu sıcak hazırlıkların diğerlerinden çok daha tahrip edici sonuçlar doğuracağı muhakkak. Çok da “yakın tehlike” oluşturduğu mutlak. Peki, Türkiye ne yapacak? Diğer “Kapı”larda ne yaptıysa onu. “Kapı”yı açık tutmak için ne gerekiyorsa onu. Ve asla tereddüt etmeyecek.
Çünkü Türkiye “Batılı dünya düzeni”nin bittiğini biliyor. Batı’nın coğrafya ve ülke dizayn etme gücünün zayıfladığını biliyor. Batı duraklayıp geri giderken kendisinin imparatorluklar aklıyla bu yüzyıla hızla döndüğünü biliyor.
Türk medyası niye çekingen? Afrika’da aslında ne yapıyoruz?
Aklımda, Türk medyasının biraz çekingen, biraz ilgisiz, biraz da bilgisizce izlediği Kuzey Afrika-Orta Afrika’daki Türkiye’nin “etkili”, akıl dolu, dünyanın merkez güçlerini karşısına almaktan çekinmeyen ve çok uzun vadeli hesapları var.
Afrika’nın derinliğine yaptığı yolculuk, sarsıcı jeopolitik sonuçlar doğruyor çünkü. Daha da doğuracak. Bu sonuçlar, ikili ilişkilerin ötesinde, Afrika’nın sömürge tarihini, geleneğini, sömürgeci güçlerin sarsılmaz sanılan otoritesini sarsıyor, sömürge kodlarını çözüyor.
Libya ve Somali yakınlığının ötesinde kuzeyden Orta Afrika’ya uzanan, büyük yakınlaşma ve ortaklık projesinin zihinsel dönüşümü var. Ortak alanların güncellenmesi, sadecesavunma ve güvenlikte değil, ekonomide, kültürde, tarımda ve gelecek beklentilerindeki büyük atılımlar var.
Biz sadece su kuyusu açmak için gelmedik. Fransa niye çıldırdı?
Aklımda, Türkiye’nin Afrika’da “umut” olmasının Fransa’yı nasıl çıldırttığı, ABD’yi nasıl endişelendirdiği hatta Çin’i nasıl düşündürdüğü var.
Büyük güçlerin, merkez ülkelerin “Türkiye etkisi” üzerindeki kaygılı halleri hemen her gün Batı medyasına çok daha ileri cümlelerle yansıyor zaten.
Biz buralara sadece su kuyusu açmak için, sadece insani yardım için gelmedik. Hatta sadece SİHA satmak için de gelmedik. Biz buralara geleceğin güçlü ortaklıklarını kurmak için, uzun yürüyüşleri başlatmak için geldik.
Aklımda, işte bunları durdurmak için içeride kurulan “cephe” var.
Afrika’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da nereye uzansak, nerede güzel başlangıçlar yapsak karşımızda dünyanın en güçlülerini bulduk. Dikkatle bakın; Türkiye’nin hep büyüklerle bilek güreşi yaptığını göreceksiniz.
Bu, bir ülkenin bilgeliğini, güç arayışını ve büyük hesaplarını gösterir.
Bu yüzden; “Türkiye yükselişi” derken, Selçuklu ve Osmanlı’dan sonra yeni bir şeyi anlatmaya çalışıyoruz.
İşte bu düşüncelerle Afrika’yı izlerken aklımda hep; Bütün bunları boşa çıkarmak için “içeride kurulan cephe” var. Yüzyılları inşa eden, büyük idealler ülkesini küçük hesaplarla durdurma çabaları var.
Bu engeli aşmak da milletin, bizim görevimiz.