Gelecek günler, geçen günleri aratmasın diye...
Akif der ki,
“Geçmişten adam hisse kaparmış...
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Akıllı adam geçmişten ders alır, yaşadığı zamana ve mekana şahidlik eder ve sorumluluk kuşanır.
Ayet ne diyordu?
Araf Suresi 24’de şöyle anlatılır: "Birbirinize düşman olarak (yeryüzüne) ininiz, sizin için yerde bir zamana kadar bir ikametgâh, bir faydalanma vardır."
Bir önceki ayette ne diyordu: “Dediler ki: ‘Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!''
Hz. Adem o ağaçtan yemeyecekti. Biz de o haltları yemeyecektik.
Bu akılsızlıkla biz gönderildiğimiz dünyadan da kovulacağız. Çünkü akıllanmadık, birbirimizi yiyoruz, aklını başına toplayanlardan değilsek buradan gideceğimiz yer, cennet ya da başka bir dünya değil, Cehennem olacaktır. Dünyaya indirildik ve içimize nefs konuldu, bir de başımıza ''sözüne inandığımız'' Şeytan musallat edildi. Ruhaniyetimizi kaybettik ve dünya menfaatine, para, makam, şehvetine, malına, mülküne meylettik.
Nereden geliyor ve nereye gidiyorsun ey insan!
Şair, “Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, / Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden” dese de, dönüşü olmayan bir yolun sonunda gidenlerin ''çoğunu acıklı bir azab bekliyor, pek azı müstesna!”
İnsanlar Allah’ı unuttular, Şeytanlarının peşine düşüyorlar. Dini önderler, kanaat önderleri, Ben-i İsrail örneğinde olduğu gibi para, mal, makam, siyaset, ticaret peşine düştüler. Dünya sürgününden de ders almadık. Cennetteki, altından ırmaklar akan köşkleri unutup, dünyadaki villalalar, yalılar, yatlar, dünya metaı ve konforu, hazlarına meylettik. Halimiz ortada. Hele şu seçim sürecinde etrafıma bakıyorum da, aşk ve öfke, korku sarmalı içinde insanlar savrulup gittiler. Adil Şahidlik diye bir meselesi yok sanki insanların. Hani düşmanınız hakkında bile adaletsizliğe sapmayacaktınız. Adil şahidler olacaktınız. Hani, güzel söz ve hikmetle insanları hakka çağıracaktınız? Haksızlıklar karşısında susmayacaktınız hani. Kul hakkı ve haksızlıklar karşısında anne-baba, evlat, kardeşiniz ise haksızlık yapan, hakkı görmezden gelmeyecektiniz. Hatta haklı olan düşmanınız da olsa. Herkes kendi zalimine, cahiline, hırsızına sahip çıkıyor. Birinden kaçanlar, ötekinden menfaat umanlar ötekine sığınıyor. Aslında korkuları ile hareket ediyor insanlar. Oysa korku ile ve öfkeyle karar verilmez. Bizim merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olmalı değil mi idi. “Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” demiyor mu idik? Nerdeyse artık ötekilerin dine girişini reddetme noktasına geldik. Ötekileri Allah'a, Resulüne, kitaba çağıramıyoruz, çünkü kendi içimizde bunlara karşı işleri ve sözleri savunan ya da bu hastalıklarla malül insanlar da var. Başkalarında görüp eleştirdiğimiz bir çok şey artık bizim içimizde de mevcut.
Geçen gün sosyal mediada güzel bir tesbit gördüm. “Şeyh Edebali” isimli Twitter hesabından alıntılıyorum:
Cehalet+Fakirlik=Şikayet,
Cehalet+Zenginlik=İsraf,
Cehalet+Hürriyet=Anarşi,
Cehalet+Güç=İstibdad,
Cehalet+Din=İfrat-Tefrit,
İlim+Fakirlik=Kanaat,
İlim+Zenginlik=İnfak,
İlim+Hürriyet=Huzur ve Selâmet,
İlim+Güç=Adalet,
İlim+Din=İstikamet.
Bizim istikametimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Ahir zaman peygamberinin ümmeti olarak eğer bu gaflet uykusundan uyunmayacak olursa halimiz pek içaçıcı gözükmüyor. Kimi bu gelirse şöyle olur, bu giderse böyle olur diye saçma sapan senaryolar üretiyorlar. Kiminin kafası kirada. Kimi Mehdi, kimi Mesih bekliyor. Kimi kafasında Beka sorunu diye bir başka hayal dünyasında geziyor. Beka talebi olanlar bilsinler ki, Allah’ın gazabına davetiye çıkartıyorlar. Allah'tan başka ezeli ve ebedi olan, baki olan kimse yoktur ve olmayacaktır. Bu yönde söz ve eylem, dua ile istenen beladan başka bir sonuç doğurmaz.
Unutmayalım, Allah bizleri, mal, can ve sevdiğimiz her ne ise, onları artırarak ve eksilterek bizi imtihan edecektir. Varlık ve yokluk imtihandır. Allah cc, servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir-çevirir. Onun için övünenler ve dövünenler gaflet ehlidir. Göklerin hazinesinin anahtarı ve göklerin ordularının komutası peygamberlerin elinde değil. Kim böyle bir ve iddia ile ortaya çıkarsa, Allah onları iki cihanda da zelil eder.
''Yaptım-ettim, yapacağım-edeceğim'' diyenler bu sözlerle aslında kendi ellerinde olmayan bir şey için teahhütte bulunuyorlar. Oysa bunların gerçekleşmesi için çalışacağım derken bile, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceğini hesaba katmaları gerekirdi. Bu seçim sürecinde bir çok kişi, Allah'a hesaba katmadı gbi sanki. Kader, rızık, ecelden söz etmedi.
Oysa bu süreçte özellikle bundan sonraki süreçle ilgili beklentiler ve o beklentiler üzerinden uluslararası sistemin ürettiği senaryolardan hemen hemen kimse sözetmedi. Hatta uluslararası sistemle birlikte hareket etme sözü verdiler. BOP’dan beri iktidar ve muhalefet bu konuda robot gibi aynı teahhütleri yineliyorlar.
Allah (cc) encamımızı hayreyleye.
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler!
Zalimler için yaşasın cehennem.
Haksızlık yapanlar, haksızlıklar karşısında susanlar ya da zalimlerden yana olanlara gelince, Cehennem ateşi onlar için harlanıyor.
Keşke o birileri, hatta hepimiz, itiraf etsek ve desek ki; “biz cahillerden ve zalimlerden olduk!”
Dikkat! Korkarım, ihtirasla istediğimiz bazı şeyler, dua ile istenen belaya dönüşecek. Çünkü Allah'ın rızasını gözetmiyoruz. Dünya heva ve heveslerinin peşinden koşuyoruz. Mütrefinlerden olduk.
Keşke, tevbe edenlerden, aklını başına toplayanlardan olsak.
Selam ve dua ile.