Cep'le ilgili korkunç açıklama
İnsanlar bundan yıllarca önce büyük bir keyifle içtikleri sigaranın ölümcül sonuçlara yol açtığını öğrenince önce şaşırdılar, daha sonra -bazıları- "atın ölümü arpadan olsun" psikolojisiyle sigaralarını tüttürmeye devam ettiler. Yıllar geçtikçe sigaranın gerçekten kanser yaptığını gözleriyle görünce bazıları yavaş yavaş bu alışkanlıklarına son verdi. Şimdi sigara içenler köşeye sıkışmış durumdalar. Bu yıl sigaranın yerini cep telefonlarının alması bekleniyor. Cep telefonlarının beyinde kansere yol açıp açmadığı konusunda yıllardır sürdürülen tartışmalar bu yıl kesin bir sonuca bağlanacak. Beyin tümörleri ve cep telefonları arasındaki bağlantıyı araştıran, INTERPHONE adındaki bugüne dek yapılmış en geniş kapsamlı çalışmanın sonuçları 2009'da açıklanacak. Çalışmadan bugüne dek alınan sonuçlara bakılırsa, çıkacak nihai sonucun pek de iç açıcı olmadığını söylemek yanlış olmaz.
Interphone projesinde görev alan bilim insanları, 13 ülkede yaşayan, beyninde tümör olan 6.400 hastadan alınan örneklerden geniş bir havuz oluşturdular. Nihai sonuçların ilk sonuçlar ile örtüşmesi durumunda, dünyadaki üç milyon cep telefonu kullanıcısının ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğu ortaya çıkıyor. Interphone çalışmasına katılan İsrailli araştırmacılar, düzenli olarak cep telefonu kullanan insanlarda beyin tümörü gelişme olasılığının cep telefonu kullanmayanlara oranla %50 oranında daha fazla olduğunu ileri sürüyor
İngiltere, Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya'dan Interphone çalışmasına katılan bilim insanları on yıldan daha uzun süre telefon kullanan kişilerde tümör riskinin %40 oranında artacağını söylüyor. Bu arada on yıldan daha kısa bir süredir cep telefonu kullanan kişilerde belirgin bir riskin söz konusu olmadığına dikkat çekiliyor.
Yine de kimse cep telefonlarının kansere nasıl yol açtığını bilmiyor. Yaydıkları radyasyonun genetik bir hasar yaratamayacak kadar az enerji içermesine karşın, bazı bilim insanları bu radyasyonun hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasına yol açan dolaylı bir etkisinin olduğunu düşünüyor. Fakat bu kuramlar üzerinde henüz bir görüş birliği söz konusu değil.
Albany Üniversitesi'nden Sağlık ve Çevre Enstitüsü'nden David Carpenter gibi bilim insanları iki yıldır sonuç almayı bekledikleri Interphone çalışmasından çıkacak sonuçları dört gözle bekliyor. Carpenter'a göre bu sonuç çok önemli. Son yıllarda cep telefonlarının etkisi konusunda birkaç çalışma yapılmasına karşın, bunların pek çoğu istatistiksel olarak güven vermiyor. Kaldı ki bu çalışmaların pek çoğu cep telefonu kullanımının etkilerini birkaç yılla sınırlıyor. Oysa beyin kanserinin oluşması için en az on yıllık bir süre gerekiyor. Interphone hem kısa hem de uzun vadeli etkileri dikkate alıyor. Ancak Interphone çalışmasının da kusursuz olduğunu söylemek mümkün değil. Çalışma "düzenli" kullanımı haftada bir konuşma olarak tanımlıyor. Dolayısıyla insanların bu kadar yoğun konuştuğu bir ortamda bu tanım riski yeterli gibi durmuyor.
Interphone cep telefonu ve kanser arasında kesin bir bağlantı olduğunu açıkladığı takdirde neler olabilir? Yeniden sabit hatlı telefonlara mı dönüş yapacağız? Bu pek mümkün görünmüyor. Çalışmanın İsrail ayağını yürüten Siegal Sadetzki, cep telefonu teknolojisinde geriye dönüş olmadığını belirterek, şöyle konuşuyor: "Trafik kazalarının olduğunu bile bile herkes hergün araba kullanıyor. Burada önemli olan arabayı kurallarına göre kullanmak."
Yeryüzünü tükettik; şimdi sıra başka dünyalarda!
Uzayda yörüngeye oturtulan bir gözlemevi Yeryüzü'ne benzeyen başka gezegenlerin peşinde.
Yeryüzü'nün ikizi yüzlerce ışık yılı ötede bizleri bekliyor olabilir. Yeryüzü'ne benzer binlerce gezegen uzayın derinliklerinde bizim güneşimize benzer bir yıldızın yörüngesinde dönüp duruyor olabilir. Teleskoplar bizim güneş sistemimizin dışında 300 kadar gezegen tespit etti. Ancak bunların pek çoğu üzerinde yaşam barındırmayacak kadar sert koşullara sahip. Buna tek istisna 2007 yılında keşfedilen Gliese 581 c adı verilen gezegen. 2009 Nisan ayında NASA'nın yörüngeye oturttuğu Kepler teleskopu, Gliese 581 c'ye benzer gezegenleri araştırmak için 3 yıl sürecek olan uzak uzay incelemelerine başlayacak.
Kepler bu gezegenleri doğrudan doğruya aramayacak, çünkü Yeryüzü benzeri gezegenler en iyi teleskoplarla bile zor seçiliyor. Kepler bunun yerine, gezegen avına çıktığında, gezegenlerin yörüngesinde oldukları yıldızları nasıl etkilediklerine bağlı olarak araştırmalarını sürdürecek. Kepler teleskopu, içinde bulunduğumuz galaksimizin küçük bir kesiti üzerine odaklanacak. Bu kesitte yer alan 170.000 yıldızın zaman içinde nasıl değiştiğini inceleyecek. Yıldızlardan birinin bir kere kararmış olması önünden bir gezegenin geçtiği anlamına gelir. Veya yalnızca bir güneş lekesi olabilir. Ancak birkaç kez kararması ve iki kararma arasındaki sürenin birbirine eşit olması durumunda, yıldızın yörüngesinde bir gezegeninin olduğu anlaşılır.
Ancak Kepler, gezegenlerin üzerinde küçük yeşil canlıların yaşayıp yaşamadığı konusunda bilgi vermeyecek. Kepler projesi uzmanlarından William Borucki bu konuda şu bilgileri veriyor: "Kepler bir atlama taşı vazifesi görüyor. Eğer canlı yaşamına uygun çok sayıda dünyalara rastlarsak, uzayda çok sayıda yaşam var demektir. NASA uzayda yaşam izine rastlarsa, ne yapıp edip peşine düşecektir."
Sele dayanıklı pirinç
Normal pirinç suyun altında dört gün dayanırken, genetik yapısıyla oynanmış pirinçler su altında 18 gün kalsa bile zarar görmüyor.
Yıllardır çamurlu tarlaların içinde genetikleriyle oynanmış sele dayanıklı pirinç, tropik Asya ülkelerinde pazara çıkmayı bekliyor. Endonezya bu konuda başı çekerken, Hindistan ve Bangladeş 2009'un sonlarına doğru resmi onay almayı bekliyor. Kamboçya, Laos, Nepal, Tayland ve Filipinler de bu ülkelerin izinden gidecek.
Dünyanın en temel gıda maddelerinden birisi olan pirincin sel felaketlerine dayanıklı hale getirilmesi yiyecek kıtlığı konusunda çok büyük yararlar sağlayacak. Biyoteknolojideki gelişmeler sayesinde Asya halkının aldığı günlük kalorinin %70'ini oluşturan pirinç, son yıllarda dayanıklılık konusunda büyük aşama kaydetti. Sürekli sellerden, deniz seviyesinin yükselmesinden ve doğal felaketlerden zarar gören ürün, su altında daha önce 4 gün dayanırken şimdi 18 gün dayanabilecek.
Suya dayanıklı pirinçten sonra gündemde kuraklığa ve tuza dayanıklı pirinç var. Şu anda Güneydoğu Asya ülkelerinin tümünde test edilmekte olan genetiğine müdahale edilmiş pirinç projelerinden olumlu sonuçlar alındığı takdirde, bu tohumlar Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü (IRRI) tarafından çiftçilere ücretsiz dağıtılacak. IRRI sözcüleri pirinçten başarı sağlamaları durumunda iklim değişikliklerine dayanıklı ürünlerin gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde yayılacağına dikkat çekiyorlar.
Aydınlatmada akkor ampul dönemi kapanıyor
: Aydınlatma sektöründe verimi düşük akkor ampullerin yerini floresan, halojen ve LED lambaları alacak.
Mart 2009 yılında İrlanda Cumhuriyeti geleneksel akkor ampullerini yasaklayan ilk demokratik ülke olacak. Bu tarihten sonra mağazalarda bu ampüller satılmayacak. Ülkenin bu kararı almasının nedeni akkor ampullerin elektriğin yalnızca %5 ile 10'unu ışığa dönüştürmeleri ve geride kalan elektriği ısı olarak dışarı yaymaları. Oysa kompakt floresan ampullerin verimi %40 civarındadır. Bunların yerine rafları kompakt floresan ampulleri, halojenler ve LED'ler dolduracak.
ABD de benzer dönüşümü yapacak, ancak bu dönüşümün daha yavaş olması bekleniyor. 2014 yılında ampullerin pek çoğu bugünkünden %30 daha verimli olacak.
Güneş, Rüzgâr ve deniz enerjisinden elektrik üretme projeleri
2009'da yenilenebilir enerji projelerine hız verilecek.
Öncelikle açık denizlerdeki rüzgâr gücüne dayalı projeler gündemde. Bunların en dikkat çekeni Massachusetts'deki Hull isimli sayfiye kasabasında kıyıdan 1.5 km açığa 80 m yüksekliğinde inşa edilen türbinler. Toplam 40 milyon dolara mal olacak olan proje kapsamındaki 6 türbinin 14 megavat enerji üretmesi bekleniyor. Bu da 10 bin nüfuslu kasabanın elektrik ihtiyacını karşılamaya yetecek.
2009 sonbaharında Kaliforniya'nın Majave Çölü'nde güneş ışınlarını izleyen hareketli aynaların yapımına başlanacak. Aynalar, güneş ışınlarını merkezi bir kulenin tepesindeki buhar kazanına yansıtacak. Güneş ışığı kazanın içindeki borulardaki suyu ısıtacak ve çıkan buhar yakınlardaki bir türbin yardımı ile elektrik enerjisine dönüştürülecek. 2011 yılında 100 megavat gücünde elektrik üretecek.
İngiltere, tükettiği enerjinin %10'unu 2010 yılında yenilenebilir enerjiyle karşılamayı planlıyor. 2009 yaz aylarında Galler bölgesinde Wave Dragon adı verilen dünyanın en büyük dalga-enerjisi jeneratörü inşa edilecek. 300 m. uzunluğundaki cihaz çevresindeki dalgaları yakalayacak. Su denize geri döndüğü zaman türbinleri döndürecek ve yedi megavat elektrik üretecek.