'Emanetin bizde değil evladım!'
Üstad Bediüzzaman Said Nursi'yi ziyareti öncesi ve sonrası yaşadıklarını, hissettiklerini yakın çevresinden başkasının bilmediği İsmet Özdikililer, çok değerli pırlanta hükmündeki bu sürecin manevi atmosferine zarar gelmesinden endişe ediyor. Üstad'ı tanıdıktan sonra ona talebe olmuş, Risale-i Nurları ruhunda eritmek için çabalamış Özdikililer, 50 yıl öncesinde yaşadıklarını aktarırken aynı duyguları bugün taptaze yaşıyordu. Balıkesir'de ikamet eden Özdikililer, Üstad'ı ziyaretini ve Risale-i Nurlar üzerine yaptığı çalışmayı anlattı.
Özdikililer, 1956 yılında Balıkesir 9'uncu Ana Jet Üs Komutanlığı'na ilk kez atandığında henüz 18 yaşındadır. Bir gün komutanı Halil Alnıak onu Zağnos Paşa Camii'nin civarındaki bir sohbete davet eder. Evde Salih Özcan adlı bir misafir, Sözler isimli bir kitap okumaktadır. Sohbetin cazibesi onu o kadar etkiler ki; "Sanki kendimden geçmiştim." der. Artık o derslerin ve sohbetlerin müdavimi olur.
O günlerde bir tarikata girmek ve bağlanmak arzusu da artmıştır genç İsmet'te. Aradığını, İstanbul'da ikâmet eden Nakşi tarikatı şeyhi ve mürşidi Hacı Sami Ramazanoğlu Efendi Hazretleri'nin halifesi İhsan Ordulu Balıkesir'e gelince bulur. Ders alır. İzin alarak İstanbul'a gider ve Hacı Sami Efendi'nin huzuruna kabul edilir. İsmet Özdikililer, Hacı Sami Efendi'nin o günkü davranışını şöyle anlatıyor:
"Verilen dersin tescilini beklerken Efendi Hazretleri ani bir refleks ile öyle bir doğruldu ve işaret parmağını boşluğa doğru sallayarak, "İhsan, İhsan nasıl yaptın bunu, nasıl yaptın bunu!" diye sanki İhsan Ordulu'nun huzurunda imiş gibi ve onu tedip edercesine hitap edişini heyecanla ve biraz da ürpererek izledim. Bilâhare bana hitaben, 'Evladım İhsan'ın verdiği dersi bırakacaksın, emanetin bende değil, sabret.' dedi. Ben buna rağmen 'Sizden ders almak ve müridiniz olmak istiyorum.' diye ısrar edince, bana tekraren; 'Evlâdım biz ezbere söylemiyoruz, elbette bir bildiğimiz var emanetin bende değil sabret.' diyerek verilen dersi tekrar bırakmamı istedi."
"HİLMİ EFENDİDE EMANETİN BİZDE DEĞİL" DER
İstanbul ziyareti sonrası aldığı dersi bırakarak Balıkesir'deki Risâle-i Nur derslerine devam eder. O günlerde müteaddit defalar Üstad'ı rüyasında görür. Üstad'ın şefkat dolu ve mütebessim simasındaki cezbedici ve yön tayin edici işaretlerine rağmen bir mürşid-i kâmil arayışları devam eder. Bir gün Eskişehir'de Üstad'la da teması olan Hacı Hilmi Efendi isminde bir Nakşi şeyhinin bulunduğunu öğrenir. Hilmi Efendi'yi ziyarete gider. O anı şöyle anlatır İsmet Özdikililer:
"Oldukça yaşlı, nurani bir Zât-ı Mübarek odaya girmişti. Kendisi bir şilteye oturdu, beni karşısına oturttu. Hoş geldin dedi, güzel ve gönül hoşluğuna vesile olacak sözlerle beni ikramına mazhar eyledi. Ders istediğimi intisap arzumu, müridi olmaya talebimi arz ettim. Evvelce muhatabı olduğum mukabelenin bir benzeri ve belki aynısı olan "Evladım emanetin bende değil, sabret, emanetin bende değil." diyerek cevapladı. "Sabret inşallah yakında muradına kavuşursun." dedi.
Eskişehir'den geldikten kısa bir süre sonra rüyasında Hacı Hilmi Efendi'yi görür. O, geniş bir meydanda kalabalık bir kitleye hitap ediyordur. "Beni görünce tepeden indi, 'hoş geldin' diyerek bağrına bastı. Elimden tuttu. Bir yola yöneldik." diyen İsmet Özdikililer o rüyayı şöyle anlatıyor: Yolun nihayetinde bir Nur belirdi. Yaklaşan zât Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri idi. Selâmlaştılar, musafaha ettiler. Hacı Hilmi Efendi, Üstad'ımıza hitaben, "Üstad'ım taleben beni çok rahatsız etmeye başladı, emanetinizi teslim etmek istiyorum, dedi. Hacı Hilmi Efendi gerisin geriye döndü. Biz de Üstad'ımız ile Üstad'ın geldiği yola geriye dönerek el ele birlikte yürümeye başladık. Ve uyandım!
Artık Üstad'ı görmek için bir dakika daha bekleyecek takati kalmamıştır.
ÜSTAD'I GÖRMEK İÇİN YOLLARA DÜŞÜLÜR
Üstad'ın ikâmet ettiği evin önünde beklerken Mustafa Sungur çıkar ve onlara Üstad'ın rahatsız olduğunu, eserleri okumalarını söyler. O ise Üstad'ın bu ziyareti beklediğini, iletir. Ardından Sungur ağabey içeri girer ve kısa süre sonra onlara bir ana cadde üzerinde beklemelerini söyler.
Üstad'ın otomobili uzakta görünür. Eliyle onu çağırır. Yaklaşır elini öper. Üstad ismini sorar. "İsmet" deyince, "Maşaallah, barekallah ne güzel ismin var." der. Devamında ise "Seni yirmi senelik kardeşim ve yirmi senelik talebem olarak kabul ettim." der. Sonrasını ise İsmet Özdikililer şöyle anlatıyor: "Gülümseyerek başımı iki elinin arasına aldı, yüzümü bir manevi baba şefkatiyle okşamaya ve başımı sıvazlamaya başladı. Bu hal Üstad'ıma karşı olan muhabbetimi sanki misliyle artırdı, eğer araba dışında olsaydı Üstad'ım, Efendi'm diye sarılarak bu mutlu anı kollarımla Üstad'ı sararak daha da büyük ölçüde yaşamak isterdim. Dualar etti ve aynı anda öylesi bir hitabına da muhatap oldum ki şaşırdım ve hayret içinde kaldım. Zira Üstad bana Hacı Hilmi Efendi'yi ziyaretimde kendisine selâmını söylememi istiyordu. Kenara çekildikten sonra Abidin kardeşimde Üstad'ın yanına yaklaştı ve onunla da bir süre görüştükten sonra araba hareket etti.
Bu ziyaretin verdiği sevinçle havaya zıplıyordum. Üstad'ımız arka pencereden başını çevirip bize bakıyordu. Bu sevincimi görünce tebessüm ederek öyle şefkatli nazarına şahit oldum ki hayatım boyunca o şefkat dolu nazarı unutamadım. Araba uzaklaşarak bizden ayrıldı.