RTEÜ Heyelan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ayberk Kaya: Deniz Dolgusunda Sert ve Suya Dayanıklı Kayaçlar Tercih Ediliyor
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Heyelan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ayberk Kaya, deniz üzerine yapılacak büyük mühendislik yapılarının inşasında bazalt tarzında yoğunluğu yüksek, sert, ayrışmamış, suya dayanıklı ağır kayaçların daha çok tercih edildiğini söyledi.
Kaya, AA muhabirine, RTEÜ Heyelan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak yaptıkları araştırmada, Doğu Karadeniz'in andezit, bazalt tarzında volkanik kayaçlar bakımından zengin bir bölge olduğunu ancak her taşın deniz dolgusunda kullanılamayacağını değerlendirdiklerini belirtti.
İyidere Lojistik Merkezi inşaatı dolgu alanında kullanılmak üzere Rize'nin İkizdere ilçesinde Cevizlik taş ocağı kurulacağını anımsatan Kaya, Doğu Karadeniz'in topoğrafik şartları dikkate alındığında uygun düzlükler olmadığı için dolgu yönteminin kullanıldığını kaydetti.
Bölgedeki her taşı mühendislik probleminin çözümünde kullanamadıklarına dikkati çeken Kaya, deniz dolgusunda kullanacak taşın farklı mühendislik özelliklerine sahip olması gerektiğini, her birinin sahalardan alınan kaya örnekleri üzerinde analizler yapılarak belirlendiğini ifade etti.
Volkanik kayaçların deniz dolgusunda kullanılmaya başlanmasının 20-30 yıllık geçmişi olduğunu kaydeden Kaya, "Karadeniz Sahil Yolunun yapımında, oradaki dalgakıranlarının inşasında, tahkimat taşları olarak kullandık. Tabii o dönemki madencilik teknolojilerinde bu bahsettiğimiz taşların her birinin detaylı araştırılmaları yapılamadan bir kısmı dolgu alanlarında, mendirek yapımlarında kullanılmış oldu." ifadelerini kullandı.
Dolgu alanlarının inşasında kullanılacak kayaçların belirli özelliklere sahip olması gerektiğini vurgulayan Kaya, şöyle devam etti: "Dolgu alanlarında öncelikli olarak taşın sert, suda dağılmayan, yumuşamayan, su çekme özelliği olmayan ve yoğunluğunun yüksek olması kriteri aranıyor. Bu özellikte olmayan taşları biz dolgu alanında, dalgakıran ve liman yapımında denizin içerisinde suyla temas halinde olan bir yapıda kullandığımız zaman ilerleyen dönemlerde bu taşlarda bir ayrışma tarzında dağılma olayını görüyoruz. Bu olayla ilgili örnek verecek olursak 2000'li yıllarda Gülbahar Mahallesi civarında yapılan, ilimizde bir yat limanı projesi vardı. Burada kullanılan taşlar genelde halk ya da madencilik tabiriyle söyleyecek olursak 'çürük taş' denen malzemelerden yapılmıştı. Andezit, bazaltın dışında olan yine siyah renkli, koyu renkli, dış atmosferik şartlarda sert katı görünümlü fakat suyla temas ettiğinde kolaylıkla dağılan bir taş."
Kaya, dışarda atmosferik şartlarda sert görünümlü bir kayanın suyla temas ettiğinde kolaylıkla dağılabileceğinin altını çizerek, şunları söyledi: "O dönemlerde işte bu 'çürük taşlarla' yapılan yat limanında zamanla 20-25 yıl sonra taşların eriyip denize karıştığını hep birlikte gözlemlemiş olduk. Yine bunun haricinde 1990’lı yıllarda yapımına başlanan Karadeniz Sahil Yolu'nda bazalt, andezit tarzındaki sert kayaların haricinde yumuşak, 'çürük taş' dediğimiz malzemeler de kullanıldı. Bu taşların özelliğini siz araştırmadan dalgakıran olarak kullandığınızda zamanla suyla temas ettiğinde dağılıp dalga ile birlikte kolaylıkla yerinden uzaklaşabiliyor. Bu nedenle bu tür büyük mühendislik yapılarının inşasında bazalt tarzında yoğunluğu yüksek, sert, ayrışmamış ağır kayaçları daha çok tercih ediyoruz."
- "Gerekli malzeme alındıktan sonra sahayı rehabilite etmeniz gerekiyor"
Türkiye'de 2000'li yıllara kadar galeri yöntemi ile madencilik ve taş ocağı faaliyetlerinin yürütüldüğünü anlatan Kaya, şöyle konuştu: "Dağın yarısı madencilik faaliyeti bilinmeden götürülüyordu. Ortaya kötü, çirkin, rehabilite edilemeyen görüntü çıkıyordu. Artık galeri yöntemi yasaklandı ve minimum patlayıcı kullanılarak basamak sistemine geçildi. Araziye zarar vermeden taş üretime geçildi. Bu yöntemle ocak arazininiz yanı başında 20 metre mesafede ev olsa bile yapılan patlatmadan zarar görmeyecek şekilde bir üretim yöntemi, basamak yöntemi. Galeri yönteminde kilometrelerce mesafeye taş fırlama olasılığı oluyordu, civarda heyelan risklerini tetikliyordu. Son 20 yılda taş ocağı üretiminde basamak sistemine geçildi ve civardaki yerlere, derelerin akış güzergahına zarar vermeyecek şekilde üretim yöntemine geçildi. Gerekli malzeme alındıktan sonra sahayı terk edip gidemiyorsunuz. Sahayı rehabilite etmeniz gerekiyor. Önceden sıyırdığınız bitkisel toprakları basamakların üzerine serip üzerini yörenin florasına uygun bitkilerle donatmak gerekiyor. Bununla ilgili Türkiye'de güzel örnekler var."
Doç. Dr. Ayberk Kaya, deniz dolgusu yapıların mühendislik çalışmalarının çok özel hesaplanması gerektiğinin altını çizerek, şunları kaydetti: "Deniz dolgusunda bir yapı inşa ediyorsanız oralarda bazı özelliklere sahip volkanik kayaları kullanmamız gerekiyor. Sert, deniz suyuna karşı dayanıklı, yoğunluğu yüksek kayaç türleri. Bu kayaç türleri İyidere Vadisi içerisinde yoğun bir şekilde gözlemlenmekte ama kayaçlar gözlemlense bile her yerde bu kadar kaliteli ve sağlam bulmamız imkansız. Bazı yerlerde 'çürük kaya' dediğimiz bazalta benzeyen koyu renkli fakat dolguda kullanılmayan bizi her zaman şaşırtan, kullandığımız zaman erime özelliğine sahip kayalar var. Bunları dolguda kullandığımızda bizim başımıza ilerleyen aşamalarda alanın çökmesi, yıkılması, bertaraf olması gibi mühendislik sorunlarına yol açabilecek problemlere neden olabiliyor."
Geçmişte yaşanan olumsuz örnekler nedeniyle dikkat edilmesi gerektiğini ve elde edebilecek sert kaya miktarının önemli olduğunu belirten Kaya, geçmişte eksik araştırmalardan kaynaklı, düşük rezerv nedeniyle bazı ocakların terk edilmek zorunda kalındığını sözlerine ekledi.