Rize’de Çin yönetiminin Doğu Türkistan'daki Uygur Türklerine uyguladığı baskıcı politikalara karşı, Rize Gençlik Sivil Toplum Kuruluşları Platformu tarafından 15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanında protesto programı düzenlendi. Platform Başkanı Ahmet Ensar Mert tarafından basın açıklaması okundu.
Mert, Çin’in soykırımda bulunduğunu kaydederek, “Çin Komünist Patisinin iktidarındaki Çin Hükümetinin insanlığa ve tüm dünyaya meydan okurcasına milyonlarca insanı sırf dini ve etnik yapılarından dolayı yüz binlerce kilometrelik coğrafya da metrekarelere, zincirlere bağlayarak mahkum etmektedir. Bu soykırımdır! Evet Soykırımdır! Çin Komünist Partisi benzeri görülmemiş bir şekilde fiziki ve psikolojik olarak soydaşlarımızı tarumar etmektedir. Çinin bu ahmak ve katilce tutumuna karşı Türk soydaşlarımızın namusunu ve onurunu korumak suretiyle Türk Devletleri Teşkilatını, Müslüman kardeşlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamak için de İslam İşbirliği Teşkilatını Çin Hükümetine karşı ciddi bir tutum sergilemeye davet ediyoruz.” dedi.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’nin “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle buğz etsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” Sözünün dil ile haykırmak amacıyla toplandıklarını ve 1 milyon 800 bin kilometrelik işgal bölgesinin resmi haklarına tam manasıyla kavuşması, sınırların çizilmesi, ülke emniyetlerini eline almaları için Türk Devletleri olarak harekete geçilmesi gerektiğini belirten Rize Gençlik Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Başkanı Ahmet Ensar Mert, “Müslüman ülkelerine sesleniyoruz, bu milletin izzeti ve onuruyla oynamayın. İlişkileri kesin, yoksa bu tür zulümlerle çok karşılaşacağız. Burası sözün bittiği yerdir. Doğu Türkistan halkının her daim yanında olacağız. Bağımsız Doğu Türkistan’ın var olmasını savunacağız. Türkistan kan gölü haline gelmişken başta İslam ülkeleri ve Birleşmiş Milletler yaşanan dramı görmezden gelmekte, sözde insan hakları savunucuları susmakla yetinmektedir. Doğu Türkistan’da evlerinden, yurtlarından edilmiş milyonlara, katledilen canlara kimsenin gözlerini kapatma hakkı yoktur. Türkmen soydaşlarımız toplama kamplarında tecrit altında tutulmakta, türlü işkencelere maruz bırakılmaktadır. Ne hikmetse bu vahşet, basın yayın organlarının ilgisini çekmemekte, birçok basın kuruluşu için akan Müslüman kanı haber değeri dahi taşımamaktadır. Ne Batı’da ne de Türkiye’de işgal altındaki Türkistan’ın çığlığı bir türlü duyulmamakta, akan kan Türk’ün olunca kulaklar sağır, gözler kör olmaktadır. Birleşmiş Milletler; Temel İnsan Hakları Sözleşmesi, Soykırımın Önlenmesi ve Savaş Suçlularının Cezalandırılması Sözleşmesi ve Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi ile tüm insanların can ve mal güvenliğini teminat altına almıştır. Oysa bugün Birleşmiş Milletlere üye devletlerin gözleri önünde Müslüman kanı akıtılmakta, insanlık suçu işlenmektedir. Birleşmiş Milletler insanlığın etrafında mı yoksa küresel güçlerin ortak çıkarları etrafında mı birleşmiştir? Doğu Türkistan’da akıtılan bu kanı durdurmak, yaşanan insanlık dramına son vermek insanlığın üzerine düşen tarihi bir sorumluluktur. Ama BM ya susmakta ya da gerçeklere gözlerini kapatmaktadır.” diye konuştu.
Mert, Birleşmiş Milletlerin görevinin olayları takip etmek değil, olaylara müdahale etmek olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: “Birleşmiş Milletler üyelerinin vicdanlarının sızlaması için daha kaç Müslüman’ın kanı akmalı, kaç çocuk zehirli gazlarla boğulmalı, kaç kadına tecavüz edilmeli, kaç genç parçalanmalıdır? Bu nedenle BM, duruma müdahale etmek, olayların önlenemez noktalara gelmesinin önüne geçmek ve bu soykırıma son vermek için derhal harekete geçmelidir. Unutulmamalıdır ki, Birleşmiş Milletler, egemen güçlerin siyasi, ekonomik ve ideolojik emellerine alet olmak için değil; adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği tüm ülkelere sağlamak için vardır. Ata yurdumuzda, bizden olan ve yüz yıllardır işgallere direnen, soykırımlara dayanan, İslam’ın, Türklüğün sancağını güneşin doğduğu en uzak noktada dalgalandıran Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi ilgisizliğin girdaplarında, cellatlara teslim eden anlayışı şiddetle protesto ediyoruz.
Hangi ülke kendi vatandaşlarının, Çin’in Doğu Türkistan’daki, çocukların, kadınların, insanların başına gelen evlerinde diri diri yakılması hadisesini kabul edebilir?Hangi din nikahlı eşinin evinden alınıp, kamplara kapatıldıktan sonra farklı adamlarla aynı evde yaşamasını, gencecik kızlarına eğitim adında taciz, tecavüz edilmesini kabul edebilir? Şimdi sana soruyorum bacım, senin kocan evinden alınıp kamplara hapsedildi mi? Şimdi sana soruyorum ağabey, sen evinden alınıp, yatağında başka adamlar yatırıldı mı? İşte duyması, akıldan geçmesi bile ürküten, söylemesi dahi zor olan bu duruma Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz maruz bırakılıyor. Biz, Muhammedve Şerafet kardeşlerimizin gözyaşlarını asla unutmayacağız. 3 Milyon insanın işkencelere ve tacizlere maruz bırakıldığını unutmayacağız. Zalim ve ahmak Çin de dedelerimizin korkusundan 8851 kilometre Çin Seddini inşa ettiklerini unutmasınlar. Bu yürek yemiş tavırları herhalde bu korkudan kalma bir harekettir. Çin şunu unutmamalı ki “Tarih tekerrür eder” Bu olanlara tüm dünya neden sessiz? Peki bizler neden sessiziz? Hiç olmazsa Hz Ali (r.a)’nın ‘Bir zulmü engelleyemiyorsanız en azından onu herkese duyurun’ sözünü yerine getirelim. Çin’in katil olduğunu, zalim olduğunu tüm dünyaya haykıralım. Çin’i ve ürettiği her şeyi elimizin tersi ile itelim. Müslümanlar olarak bunu kendimize bir düstur, bir vazife edinelim. Müslüman ülkeler eğer bu zulme ciddi bir tutum sergiler ve gerekli yaptırımı yaparlarsa Doğu Türkistan tam anlamıyla özgürlüğüne kavuşacak tarihinin bize öğrettiği korkak Çin de geri adım atacaktır. Yaşasın Bağımsız Doğu Türkistan! Yaşasın Özgür Doğu Türkistan! Ayağa Kalk ve Ses ver Türkiye!”