Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halide Aslan, Osmanlı'da ramazan geleneklerine ilişkin açıklamada bulundu.
Ramazanın, sözlük anlamı itibarıyla ihtirak-yanmak anlamına geldiğini, ramazan ayında tutulan orucun, kişinin işlemiş olduğu günahlarını yakıp yok etmesinden dolayı oruç ayına 'ramazan' adı verildiğini söyledi.
Ramazan kelimesinin bazı İslam bilginlerine göre, Allah'ın güzel isimleri arasında yer aldığını dile getiren Aslan, "'Ah o eski ramazanlar' dedirten ramazan ayı, milli kültürümüzdeki akisleriyle toplumumuza asırlar boyu yerleşmiş bir değerler demetidir. Ramazan, unuttuğumuz ve özlediğimiz mutluluklarla zenginleştirilmiş, asr-ı saadetin motiflerini taşıyan mukaddesler ayı, rahmet ve bereket ayıdır" dedi.
Hilalin görünmesi
Günümüzde de İslam ülkelerinin ittifak içerisinde bulunamadığı ay başlangıçlarını belirleyen hilalin görünmesinin,Osmanlı döneminde de büyük bir heyecanla beklendiğini anlatan Aslan, Edirne ve Bursa'da bekleyen gözcülerin hilalle ilgi müjde verdiklerinde 150'şer kuruşla ödüllendirildiği kaydetti.
Aslan, hilalin görülememesi durumunda ise şaban ayının 30'a tamamlanmasıyla ramazanın başladığını söyledi.
Sarayda ramazan
Ramazan öncesinde sarayda padişah, paşa ve Enderun mensupları için yeni kıyafetler dikildiğini, kilerlerin doldurulduğunu, eksiklerin tamamlandığını ve mevsimine göre ateş veya buzun hazır edidiğini söyleyen Aslan, Osmanlıda ekmeğin her zaman özel olduğunu ancak ramazanda çeşidinin arttığını, fiyatının düştüğünü ve dağıtımının kolaylaştığını vurguladı.
Halkın et ihtiyacı için civar beldelerden et getirilirdiğini aktaran Aslan, bunun yanı sıra kahvenin de ramazan akşamlarının vazgeçilmezleri arasında yer aldığını söyledi.
Ramazan dolayısıyla işçilerin çalışma saatlerinın düzenlendiğini, toplu taşıma araçlarında da iftar saatlerine uygun yeni tarifeler eklendiğini ifade eden Aslan, şöyle devam etti:
"Ramazanın on beşinden sonra Bayezid, Fatih ve Hırka-i Şerif gibi selatin camilerinin avlusunda kurulan sergiler, teravih namazları, mahyalar, kandiller, top atışları, mukabeleler, Hırka-i Saadet ziyaretleri, İstanbul'un ramazanda göze çarpan özelliklerindendi. Payitaht olması ve kültür-sanata kaynaklık etmesi gibi sebeplerle her konuda Anadolu'ya da örneklik ve önderlik eden İstanbul'un ramazanları oldukça görkemli geçerdi. Gazetelerde halkın hoşça vakit geçirmesine hizmet edecek makaleler, fıkralar yer alırdı. İftardan sonra büyük-küçük, çoluk-çocuk sokaklara dökülürdü."
Ramazanda, diğer zamanlarda da yapılan selamlığın, padişahın halkla buluşmasının, daha bir coşkulu olduğunu anlatan Aslan, Anadolu'nun en ücra kasabalarına kadar her mahalle camisinde teravih kılındığını, ramazanın başında 'merhaba', sonunda 'elveda' diyerek ilahiler, kasideler okunduğunu söyledi. Ramazanın bir başka özelliğinin de diğer zamanların aksine kadınların da camileri doldurması olduğuna dikkati çeken Aslan, kadınların mukabelelere, teravihlere katıldığını, kadınlara özel konuşmalar, tiyatrolar, eğlenceler düzenlendiğini belirtti.
Mukabele okuma geleneği
Ramazan musikisinin, arifeden başlayıp bayram günü, bayram tekbirleriyle sona erdiğini anlatan Aslan, şöyle konuştu:
"Teravih namazları etrafında şekillenen musiki dışında özellikle Kur'an ayı olması sebebiyle ramazanda mukabele okuma geleneği mukabele musikisi de çok önemlidir. Ayrıca unuttuğumuz değerlerimizden biri olan temcid musikisi de cami ve minare musikimiz açısından çok önemlidir. Ramazanda özellikle Hırka-i Saadet ve Hırka-i Şerif ile Sakal-ı şerif ziyaretleri ve ziyaretler esnasında icra edilen musiki de özeldir."
Ramazanın eğlence ayı olarak görülmemesi gerektiğine dikkati çeken Aslan, aynı zamanda dini tartışmaların yaşandığı veya dini uygulamaların ortaya konduğu bir zaman dilimi olduğunu söyledi. Aslan, ramazanda camilerde, evlerde hatim ve duaların okunduğunu, cemaatle namaz kılındığını, Kur'an-ı Kerime başlama cemiyetlerinin olduğunu ve türbe ziyaretlerinin çoğaldığını belirtti.
Hz. Peygamber'in hırkasının da bulunduğu kutsal emanetlerin ramazanın 15'inde sergilenmeye başladığını, protokole özel sergi düzenlendiğini dile getiren Aslan,bu sergilerde tepsi tepsi baklavalar dağıtıldığını söyledi.
Paylaşma ayı ramazan
Paylaşma ayı olarak da nitelendirilen ramazanda, devlet erkanının üst düzeyinden alt düzeyine kadar maddi olarak taltif edildiğini dile getiren Aslan, bunun yanı sıra ihtiyaç sahiplerine pirinç, yağ, et, bal, mum, arpa, ekmek, kahve, pamuk ve nohut gibi erzak ve eşya dağıtıldığını belirtti.
Mekteplerde, ocaklarda, günlük yiyecek dağıtıldığını belirten Aslan, saraydan sadaka çıkışının en çok ramazan ayında gerçekleştiğini bu sadakadan sadece Müslüman fakirlerin değil Gayrimüslimlerin de nasiplendiğini söyledi. Aslan, şunları kaydetti:
"Ramazan ateş demekti, ışık demekti, ateşiyle yakar, ışığıyla aydınlatırdı. Mahyalar, ramazanın olmazsa olmazıydı. Karanlık İstanbul geceleri, camilerde yanan kandillerle aydınlanırdı. Bu ayda kalpler sükun bulur, memleketin her yerinden hırsızlık, cinayet olmadığına, huzurun bozulmadığına dair raporlar gönderilirdi.
Karagöz, meddah, ortaoyunu gibi programlar, sahura doğru ortaya çıkan davul ve bu meyanda şekillenen mani geleneği; ramazana ait farklılıklardandır."