Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülgen Aytan, plastiğin deniz ortamında tüm kirleticilerden farklı dağılım gösterdiğini ve çok komplike bir kirletici olduğunu söyleyerek, “Üç tarafımız artık denizlerle değil plastik denizlerle çevrili." dedi.
Çevre sorunlarına dikkati çekmek amacıyla 1972'de İsveç'in Stockholm kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansından bu yana her yıl 5 Haziran "Dünya Çevre Günü" olarak kutlanıyor. Türkiye'de de bu kapsamda 5-9 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen "Çevre Haftası" etkinlikleriyle çevrenin ve doğal güzelliklerin korunmasına yönelik farkındalığın artırılması amaçlanıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca bu yıl belirlenen "Temiz Deniz, Temiz Dünya" teması çerçevesinde dünyanın yaklaşık yüzde 70'ini oluşturan denizler ile iklim değişikliği ilişkisinin ve deniz kıyılarının karayla olan bağlantısının çevresel boyutlarıyla ele alınması hedefleniyor. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülgen Aytan, "Çevre Haftası" dolayısıyla Türkiye'yi çevreleyen denizlerdeki plastik varlığı hakkında açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Aytan, plastiğin deniz ortamında tüm kirleticilerden farklı dağılım gösterdiğini ve çok komplike bir kirletici olduğunu ifade ederek, “Üç tarafımız artık denizlerle değil plastik denizlerle çevrili." dedi.
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülgen Aytan, çevrede kirliliğe sebep olan mikroplastiklerin 5 milimetrenin altına inmiş plastik parçacıkları olarak isimlendirildiğini kaydederek, “Mikroplastikler, büyük bir objenin sucul ortama ya da çevreye girmesinden sonra özellikle güneş ışığı ve diğer faktörlerin etkisiyle parçalanmasıyla oluşabileceği gibi direkt olarak 5 milimetrenin altında da doğaya ulaşabilmekte. Bunlara örnek olarak da özellikle sentetik tekstilden gelen mikrofiberlere yine araç lastiklerinin aşınması sonucu oluşan partiküllere ve diğer aşınma ve kullanmaya bağlı oluşan partikülleri söyleyebiliriz. Mikroplastikler sınır tanımayan bir kirletici. Her biri farklı fiziksel ve kimyasal özelliğe sahip. Çeşitli yollarla denize ulaştığı gibi atmosferik taşınımla da insan etkisinden uzak kutuplara kadar ulaşabilmekte. Mikroplastikler her yerde. Soluduğumuz havada, içtiğimiz suda, yediğimiz besinlerde. Dolayısıyla hem çevre hem de insan sağlığı için çok büyük bir tehdit oluşturmakta.” diye konuştu.
Artan çevre kirliliğiyle birlikte Türkiye’nin üç tarafı plastik denizlerle çevrili bir ülke haline geldiğini kaydeden Doç. Dr. Aytan, “Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili bir kara parçası. Ancak, özellikle 1950’lerden bu yana artan seri plastik üretimiyle birlikte artık üç tarafı plastik denizlerle çevrili bir ülke haline geldi. Ama bu sadece bizim değil tüm dünyanın bir problemi şu anda. Çünkü okyanus dediğimiz şey tek bir su kütlesi. Akıntı ve kanallarla karışımlarla birbiriyle bağlantılı. Dolayısıyla plastik gibi bir materyal yüksek yüzeyliğe sahip olması dolayısıyla kirleticiden girdiği andan itibaren kaynağından çok uzaklara kadar taşınabilmekte. Ülkemiz denizleri içerisinde özellikle Marmara’da baskı çok fazla bu anlamda. Çünkü 25 milyonu drenaj alanı oluşturuyor. Yine Karadeniz özellikle yüksek nehir deşarjına sahip olması dolayısıyla. Greenpeace kıyısı olan ülkelerden 22 büyük ülkeden plastik ortamını almakta. Ege ve Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’e göre daha az riskli olsa da yine bu denizlerimizin de değişen oranlarda mikroplastikle kontamine olduğunu söyleyebiliriz.” dedi.
Doç. Dr. Aytan, “deniz varsa hayat var” ifadesiyle denizin korunması gerektiğine dikkat çekerek şunları kaydetti: “Çevre farkındalığı çok önemli ve erken yaşlarda başlıyor. Bu seneki Çevre Haftası teması da ‘Temiz deniz, temiz Dünya’ ancak ülkemizde deniz okuryazarlığı, deniz farkındalığı oldukça düşük. Deniz sadece bizim için yüzmekten keyif aldığımız ya da bakmaktan keyif aldığımız bir manzaranın ötesinde. Deniz demek iklim demek, soluduğumuz hava demek, kaliteli protein demek. Deniz aradığımız soruların yanıtı demek. Denizi korumak zorundayız. Onun üzerindeki baskımızı azaltmak zorundayız. Özellikle bu yıl ki tema dahilinde hayatımızdan plastiği azaltıyor olmamız deniz üzerinde baskımızı azaltmakta çok önemli bir adım. Unutmayalım ki deniz varsa hayat var.”