Türk Büro Sen Rize Şubesi 4. Olağan Genel Kurulu, mevcut başkan İbrahim Hacımustafaoğlu başkanlığındaki tek liste ile gerçekleştirildi. Hacımustafaoğlu’nun seçime katılan 91 delegenin oyunu alarak tekrar şube başkanı seçildiği kongrede yeni yönetim kurulu da belirlendi.
Yeni yönetim kurulu üyeleri şu şekilde:
YÖNETİM KURULU (ASİL): İbrahim Hacımustafaoğlu, Zafer Tatoğlu, Ahmet Kaytaz, Ahmet Çelik, Hüseyin Dilsiz, Faruk Ünlü, Aşkın Özdemir.
YÖNETİM KURULU (YEDEK): Asuman Yanar, Cemal Zeki Eyüpoğlu, Metin Yanık, Murat Fırat, Serap Demir Ustaoğlu, Oktay Kara, Gülşah Kanbur.
DENETLEME KURULU (ASİL): Mustafa Kuk, Mehmet Yıldız, İsmail Demirci, Kübra Kul, Umur Kıymaz.
DENETLEME KURULU (YEDEK): Fatma Özlem Engin, Ayşe Çakır, Muhammet Orçun Akmehmet, Emine Özyaman, Yavuz Köse.
DİSİPLİN KURULU (ASİL): Mustafa Tüfenk, Cihan İlhan, Seden İşgören, Tayfun Kağanoğlu, Hızır Balcı.
DİSİPLİN KURULU (YEDEK): Yaşar Akgün, Gül Cennet Yağcı, Ayten Kişmir, Engin Bacak, Mustafa Dönmez.
ÜST KURUL DELEGE ADAYLARI: İbrahim Hacımustafaoğlu, Zafer Tatoğlu, Faruk Ünlü.
Genel Kurulda ayrıca Türk Büro Sen Rize Şubesi başkan yardımcısı olup emekli veya iş kolu değişikliği nedeniyle görevinden ayrılan Mehmet Karaömeroğlu ile Yunus Öksüz’e plaket takdim edildi
AK Parti, CHP ve MHP il başkan yardımcıları ile Türkiye Kamu Sen’e bağlı sendikaların Rize Şube başkanları ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Türk Büro Sen Trabzon Şube Başkanı ve Sendika delegelerinin katıldığı genel kurulda Türk Büro Sen Rize Şubesi Başkanı ve Başkan Adayı İbrahim Hacımustafaoğlu, yaptığı konuşmada, çalışanların esas amacının kendilerine ve ailelerine saygın bir yaşam düzeyi sağlamak ve ülkemizin refah seviyesini yükseltmek olduğunu ifade ederek, “Bu amaçla dünyanın çeşitli ülkelerinde başlayan mücadele, sendikal birlikler şeklinde kurulan ilk örgütlenme çalışmalarının üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra 1820 yılında ilk yasal sendika İngiltere’de kurulmuştur. İşçiler bu hakkı bu yıllarda elde etmesine rağmen; yönetim erki kamu gücünü sevk ve idare eden memurlardan bu hakkı esirgemiştir. Yasal olarak ilk memur sendikası 1916’da İngiltere’de, 1917’de ABD’de, 1946 yılında Fransa’da kurulmuştur. Türkiye’de memura sendikal hak 1961 anayasasının 46. Maddesi ile ilk defa tanınmıştır. Bu anayasal hak uygulama alanına 1965 yılında çıkan 624 sayılı ‘’Devlet personel sendikaları kanunu’’ ile geçebilmiştir. Ancak 1971 yılında yapılan anayasa değişikliği ile tekrar geri alınmıştır. Hakkı verenler yine geri almıştır. Çünkü çalışanlar bu konuda yeterli mücadele etmemiştir. Mücadele edenler her zaman kazanmayabilir. Ama kazananlar hep mücadele edenler olmuştur anlayışı ile daha sonraki yıllarda başlayan zorlu ve çetin mücadele sonucunda 1992 yılında sendikalarımızı kurmuş olup, 2001 yılında çıkan 4688 sayılı kanun ile resmi olarak örgütlenme hakkı elde edilmiştir.” dedi.
Sendikacılığın bugün dünyada salt geçmiş dönemlerin eylemleri ve emeğin güçlü işveren karşısında korunması düşüncesine ilaveten demokrasi kültürünün bir uygulama aracı haline geldiğini kaydeden Türk Büro Sen Rize Şubesi Başkanı ve Başkan Adayı İbrahim Hacımustafaoğlu, “Demokrasi ve sendikacılık at başı giden bir gelişimdir. Demokrasinin geliştiği ülkelerde sendikal hak ve özgürlükler de gelişmiştir. Peki..biz memurlar olarak bu sendikal örgütlenme hakkımızı yeterince kullanabiliyor muyuz sorusuna maalesef evet diyemiyoruz. Çünkü çalışanların birçoğunun özgür iradeleri ile sendikal tercihlerini yapamadıklarına şahit oluyoruz. Çeşitli korku ve kaygılar oluşturmak suretiyle insanların tercihleri yönlendiriliyor. Bunun sonucunda yetkili fakat etkisiz kontrollü sendikalar ile masada sürekli kaybediyoruz. Ülkemiz yılda 750-800 milyar dolar gayrisafi milli hasıla üretirken bundan payımızı alamıyor, satın alma gücümüz düşüyor, emeğimiz ucuzluyor. Sadece son bir yıla bakacak olursak gayrısafi milli hasıladan alınan payda ücretler %4 gerilerken, sermayenin payı %5 artmıştır. 2021 yılı Temmuz ayı itibariyle 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, yeterli beslenmesi için gereken gıda harcaması 3050 TL’dir. Bu aynı zamanda açlık sınırıdır. Yoksulluk sınırı olarak belirlenen yani bir aylık beslenme-barınma-sağlık-eğitim-giyim vs. harcaması 9300 TL’dir. Bu gerçekler ortada dururken 2021 yılı Ağustos ayında toplu sözleşme masasına oturan, sözde yetkili sendika %35-40’ların üzerindeki elektrik ve doğalgaz zamlarından, %50’lerin üzerindeki gıda artışlarından habersizmiş gibi. 2022 yılı için 5+7 toplam %12 2023 yılı için 8+6 toplam %14’lük artışa imza atıyor ve yetmiyormuş gibi kameraların önüne geçip ‘’istediğimizi aldık’’ açıklaması yapıyor. Bu açıklama yapılıyorken TÜİK’te resmi enflasyonu %19,5 olarak açıklıyordu. Aynı dönemde kamuda çalışan işçiler adına masaya oturan sendika TÜRK-İŞ kamu işçilerine %21 zam alıyor. Dikkatlerinize sunuyorum aynı yıl iki farklı sözleşme, iki farklı ücret, bakan aynı, bütçe imkânları aynı, tek far sendika.” şeklinde konuştu.
Hacımustafaoğlu, “Biz memurlar bu kadar edilgen, bu kadar uzaktan kumanda edilen ve dünyanın hiçbir yerinde sivil toplum kuruluşu kabul edilmeyen bu sendikamsı yapı tarafından temsil edilmeyi hak etmiyoruz.” diyerek, konuşmasını şöyle tamamladı: “Bu yapıdan kurtarmak zorundayız. Başka bir çıkış yolu yoktur. Günün sonunda geldiğimiz nokta. Reel olarak ister döviz bazında, ister altın veya satın alma gücü olarak çalışanlar %50 oranında geriye düşmüştür. Bu sözleşmeye işveren tarafı olarak imza atan çalışma bakanı Sayın Vedat Bilgin sözleşme tarihinden 2,5 ay gibi kısa bir süre sonra ‘’emeği enflasyona ezdirmeyeceğiz’’ açıklaması yaparken yetkili sendika sus pus hiç ortalarda gözükmemektedir. Kamu sen haklı olarak içinde refah payı seyyanen zam vergi dilimi düzenlemesi başta olmak üzere; kırmızıçizgi olarak gördüğümüz ekonomik taleplerimizi karşılamaktan uzak kaldığı için bu zam teklifini kabul etmemiş ve masadan kalmıştır. Ve şimdi diyoruz ki hemen şimdi bir gün bile geç kalmadan memuru bu ekonomik çıkamazdan kurtarmak için seyyanen zam yapılmalıdır.Bu seyyanen zam sıkışan, daralan ekonomimize ve esnafımıza da can suyu olacaktır. 2013 yılında Avrupa ülkeleri ile Türkiye’deki memur maaşları arasında 2,5 kat fark varken 2014 yılında 3 kata, bugün 7-8 kata çıkmıştır. Bu kabul edilebilir bir oran değildir, bir an önce bu farkın kapatılması için tedbirler alınmalıdır. Biz emeğimizin karşılığını istiyoruz. Üretilen GSMH’den payımızı istiyoruz. Taleplerimizi dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz. Evet değerli arkadaşlar Bizler bugün burada bulunarak bir mücadele örneği sergiliyoruz. Haksızlığa, eşitsizliğe ve emeğimize göz dikilmesine itiraz ediyoruz. Bu mücadele ülkemizin geleceğinin ve çocuklarımızın istikbalinin mücadelesidir. Konfüçyüs diyor ki ‘Bir neslin geleceğini bir önceki nesil belirler.’ Bu bilinç içerisinde hareket etmek zorundayız. Bizleri toplu sözleşme masasında satanların fil terbiyecisi rolünde aramızda dolaşmalarına inat..dik duracağız. Onurlu bir hayat sürmek, onurlu bir mücadeleden geçer. Toplum bilimciler: Tarihin sarkacının 40-50 yılda bir istikamet değiştirdiğini söylerler. Bu sefer sarkacın emekten yana evirilmesi umuduyla…Son söz olarak diyoruz ki: İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Devlet erki buna saygı göstermek ve bunu korumakla yükümlüdür. Bu nedenle İnsan onuruna yakılır bir hayat standartı talep ediyoruz. Türk Büro Sen-Türkiye Kamu Sen olarak diyoruz ki Kamuda tartışmasız ehliyet ve liyakat…Keşkesiz - amasız – şartsız hukukun üstünlüğü, Kesintisiz demokrasinin sağlandığı güzel günler umuduyla Şehrimize, Ülkemize hayırlara vesile olması dileğiyle. Hepinize şahsım ve yönetim kurulumuz adına saygılar sunuyorum.”