AK Parti Rize İl Seçim İşleri Başkan Yardımcısı Av. Ali Fuat Yağcı, yarın yapılacak seçimler öncesinde yaptığı açıklamada, Millet İttifakının asıl çıkmazının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhur İttifakı olduğunu belirtti.
Açıklamasında, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin arifesinde millet ittifakının Türkiye’ye ve bizatihi kendi ortaklarına sunmuş olduğu teklif ve vaatlerin ciddiyetle tartışılması gerektiğini ifade eden İl Seçim İşleri Başkan Yardımcısı Av. Ali Fuat Yağcı, “Millet ittifakının seçime kadar asıl meselesi ittifakın da harcı olan nefret üzerine kurulu mevcut motivasyonun kaybedilmemesi adına, her türlü değerin çiğnenebildiği bir zeminde bir arada kalabilmektir” dedi. Yağcı, seçimden sonrası için ise Millet İttifakının Türkiye’yi nasıl yöneteceklerine dair ortak bir politikaları olmadığı gibi, Türkiye’nin yönetim modeli meselesinde de öngörülebilir ve uygulanabilir bir proje ortaya koyamadıklarını, dolayısıyla Millet ittifakının asıl meselesinin Türkiye’nin geleceğini inşa etmek değil, Erdoğan’ın ve tüm meşruiyetini milletinden alan Cumhur İttifakı’nın tasfiyesi olduğunu ifade ederek, “Millet ittifakının Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim biçiminin değiştirilmesi gibi en esaslı bir meselede dahi ciddiyetten uzak bir yaklaşımla hareket etmekte olduğunu ve toplumu açık bir şekilde yanılttığını önemle ifade etmek istiyoruz” diye konuştu.
Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim nedir, 12 Maddelik mutabakat metninden ne anlamalıyız?
Yağcı, 6’lı masa ve destekçilerinden oluşan Millet İttifakının savunduğu Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim ve 12 maddelik mutabakat metni hakkında da bilgilendirmede bulunduğu açıklamalarında şunları kaydetti: “İttifak içerisinde muhtemel çatışmaların önüne geçmek adına birçok konuda sessiz kalınmasının yanı sıra, ittifakın uzlaştığını ifade ettiği meselelerde dahi tutarsızlıklar göze çarpmaktadır. Bilindiği üzere millet ittifakı liderleri tarafından, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş Süreci’nin Yol Haritası’ olduğunu iddia ettikleri 12 maddelik bir mutabakat metni imzalandı. Metni incelediğimizde bunun bir yol haritasından ziyade, millet ittifakını oluşturan siyasi partilerin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde kabineyi nasıl pay edeceklerini izah ettikleri bir metinden ibaret olduğunu görmekteyiz.
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus bu süreç için öngörülen süreyi ortaya koyan ikinci madde. Bu maddeye göre, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişle ilgili Anayasa değişiklikleri, genel seçimde ortaya çıkan TBMM yapısının mümkün kıldığı en kısa sürede tamamlanacak ve yürürlüğe girecektir.’
Aslında millet ittifakının düne kadar dilinden düşürmediği sistem değişikliği vaadi hakkında önce kendisine sonrasında ise milletimize izah etmesi gereken en önemli sorun tam da bu maddede kendisini göstermektedir. Bilindiği üzere 600 milletvekilinin yer aldığı Meclis’te anayasa değişikliği teklifi üye tamsayısının en az üçte biri olan 200 milletvekili tarafından yazıyla teklif edilebilirken, bu değiştirme teklifinin kabulü için en az beşte üç çoğunluk yani 360 vekilin onay vermesi gerekiyor. Millet ittifakını oluşturan siyasiler 14 Mayıs seçimine ilişkin tasavvurda bulunurken bu yeter sayısını sağlayabilmelerinin mümkün olmadığından gayet eminler ki, mutabakat metninde ‘TBMM yapısının mümkün kıldığı en kısa sürede’ gibi muğlak bir ifadeye yer vermişler.
Nitekim meclis aritmetiği elverse dahi, millet ittifakı içerisinde Meral Akşener’in ‘Ben başbakan olacağım’ sözleriyle açığa çıkan bir hükümet kurma rekabeti olduğu bilinmektedir. Diğer ittifak ortaklarının da İYİ partinin hükümet kurmasını kabul etmesi son yaşanılan siyasi gelişmelere bakıldığında mümkün gözükmemektedir. Bu da parlamenter sisteme dönüş ile millet ittifakı içerisindeki çatışmanın, ittifakın dağılmasının hızlanacağını göstermektedir. Tüm bu değerlendirmeler parlamenter sisteme geçişin beş yıllık dönemde gündeme getirilmeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.”
Parlamenter Sistem Tecrübemiz bize ne söylüyor?
Hayata geçme imkânı olmasa dahi 12 maddelik geçiş mutabakatındaki modelin bir koalisyon hükümeti modeli olduğu gerçeğini gözden kaçırmamamız gerektiğini kaydeden Yağcı, “Altı partiden müteşekkil bir koalisyon hükümetinin ortak karar alıp istikrarlı bir şekilde Türkiye’yi yönetebileceğini düşünmek akla ve siyasi tecrübelerimize aykırıdır.” Diyerek şöyle konuştu: “Parlamenter sistem tecrübemiz daha az sayıda partinin katılımıyla oluşan koalisyon hükümeti dönemlerinin dahi uzun vadeli planlamalar yapılmasına, ortak bir program oluşturulmasına ve acil problemler karşısında gerekli kararların hızlı ve etkili bir şekilde alınmasına elverişli olmadığını göstermiştir. Koalisyon hükümeti modeli, alınan kararların uygulanması, kamu hizmetlerinin gereği gibi sürdürülmesi ve karşılaştığımız Ulusal ve Uluslararası krizlere karşı acil tedbirlerin alınması ve etkin müdahalede bulunulmasını gerektiren icrailiği temin edememektedir. Yürütmenin yönetme kabiliyeti iradesini fiiliyata dönüştürecek ve sonuca ulaştıracak yüksek bir icrai kapasite gerektirmektedir. 6 partinin yer aldığı bir koalisyonun bu şartları sağlayacağını düşünmek gerçeklikten uzaktır.
Millet İttifakının mutabakat metninde de dile getirdiği “Uzlaşı” ile yönetimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Metinde dikkat çeken bir diğer husus ise ittifak ortaklarının yürütme yetkisini doğrudan anayasadan alan Cumhurbaşkanının bu yetkiyi kullanırken alacağı hemen her kararda ‘Uzlaşı’ ile hareket etmesi temennilerini sunmuş olmalarıdır. Biz buna temenni diyoruz çünkü, 2017 değişikliğinden sonra başbakanlığın kaldırılması ile cumhurbaşkanı yürütme yetkisinin tek sahibi olmuştur. Cumhurbaşkanı doğrudan Anayasadan aldığı bu yetkiyi kullanırken hiç kimsenin rızasını almak ya da kimseyle uzlaşı içerisinde olmak zorunda değildir. Cumhurbaşkanı’nın bu yetkileri kullanırken ortaya koyacağı iradeyi masanın diğer üyeleri ile paylaşacağını beklemek ise hiçbir mutabakat metninin anayasanın üzerinde kabul edilemeyeceği mevcut hukuk düzeninde en iyi ihtimalde temenniden öteye gidemeyecektir.
Nitekim, millet ittifakının Türkiye Cumhuriyeti tasavvuru küresel vesayetin kendi içerisinde tek bir elde yeniden hayat bulması, sonrasında ise uluslararası alanda bu akla teslim edilmiş dış ilişkilerin tesis edilmesinden ibarettir. Bu uğurda asıl uzlaşı ittifak ortakları arasında değil ittifakın uluslararası ortakları ile sağlanacaktır.
Bugün kendi şahsi menfaatlerini ve müstahkem mevkilerini korumaktan başka amacı olmayanların, olası iktidarlarında ortaya çıkacak tabloyu öngören Sayın Yavuz Ağıralioğlu ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diye yola çıkıp Güçlendirilmiş Kemal Kılıçdaroğlu Sistemi kurmaya çalışıyorlar. Ben bu vebale ortak olmayacağım!’ diyerek bu durumu eleştirmekle kalmamış meselenin adını da koymuştur.
Ortaya koydukları hükümet sisteminin aslında ne olduğunun, hangi krizlere gebe olacağının dahi farkında değiller.
Millet ittifakının en temel birleştirici vaat ve teklifi olan güçlendirilmiş parlamenter sistem modeli incelendiğinde bunun aslında bir yarı başkanlık sistemi olduğu görmekteyiz. Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçilir ve hükümet de parlamentonun içerisinden çıkar. Güçlendirilmiş parlamenter sistem denilen hükümet modelinde ise Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçileceği öngörülmektedir. Bu da sistemi iddia edildiği gibi parlamenter sistem olmaktan çıkarmakta yarı başkanlık sistemine döndürmektedir. Yani karşımızda kâğıt üzerinde dahi sistemin adını doğru koyamayan bir muhalefet var. Bunun yanı sıra, halk tarafından yüzde elliyi aşan bir oy ile seçilen Cumhurbaşkanlığı makamının temsili yetkilerle sınırlandırılmasının demokratik meşruiyete aykırı olacağı, Cumhurbaşkanı ile ondan daha az bir halk desteğine sahip hükümet arasında yetki ve yönetim krizleri doğacağının ayrıca izahına lüzum görmüyoruz.
Millet ittifakının Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim biçiminin değiştirilmesi gibi en esaslı bir meselede dahi ciddiyetten uzak bir yaklaşımla hareket etmekte olduğunu ve toplumu açık bir şekilde yanılttığını önemle ifade etmek istiyoruz.”