Nedir çelişki... Bana göre, mantık ile duygu arasında kalmak olsa gerek... Yani, kafa ile yürek arasında kalıp, bocalamak!.. Mantık diyor ki, şunu yap!.. Yürek diyor ki, hayır yapma... Bu ikisinin arasında kalmaya, herhalde çelişki diyorlar... İşte ben de, şu an o çelişkiyi yaşıyorum...
Aklım, mantığım diyor ki; Ergenekonu yaz, GATAyı deşele, Genelkurmayın açıklamasını sorgula... Kalbim de diyor ki; Sevgililer Günü konusunda yaz...
İşte bu yüzden, med-cezir halindeyim... Gel-git yaşıyorum... Acaba hangisini yazsam?..
Neresinden yazsam, nasıl yazsam?..
ÖNCE BASKI, SONRA ASKI!
Birinci sayfamızda da okuyacağınız gibi; Genelkurmay, şimdi de Radikal gazetesinin akreditasyonunu askıya almış... Malûm, daha önce de Starın akreditasyonunu askıya almıştı!..
Radikal, malûm... Aydın Doğanın gazetelerinden biri... Zaman zaman radikal çıkışlar yapsa da, askere en yakın gazetelerden biri!..
Akreditasyonu askıya alındığına göre, demek oluyor ki, askere yakın durmak da yetmiyor!..
Demek oluyor ki;
Asker, eleştiri istemiyor!..
Asker, biat istiyor!..
Öyle ya;
Radikalin yaptığı ne ki?..
Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahinin, daha önce gazetelerde yer alan iddialarına yeniden yer vermek!..
Aslında, Starın yaptığı da buydu... Daha önce gazetelerde yer alan iddiaları, yeniden gündeme getirmişti!..
Demek oluyordu ki;
Akredite gazete olabilmek için, özellikle askerler konusunda rahatsız edici haberler vermeyeceksin!..
Eleştirmeyeceksin!..
Açık aramayacaksın!..
Skandalları görmeyeceksin!..
Kısacası, askere tâbi olacaksın!..
Embedded olacaksın!..
Yani, biat edeceksin!..
Yoksa, akredite kapsamından çıkarıp, askıya alırlar!.. Hatta iptal de edebilirler!..
GATA OLDU GATAKULLİ!
İşte bu yüzdendir ki, mantığımın dediğine uyup da akredite meselesini yazmayacağım... Hayır, Ergenekonu ve GATAyı da yazmak istemiyorum... Çünkü, GATAya hiç güvenim kalmadı... GATA, artık bir hastane gibi değil, tahliye üssü gibi çalışmaya başladı!..
Ergenekon Terör Örgütüne yönelik operasyonlarda kim yakalandı, kim tutuklandı ise, dooğru GATAya!..
Kapağı GATAya attın mı, iş kolay!..
Ne ederler ederler, tahliyeye bir gerekçe bulurlar!..
Daha da olmadı, sapasağlam hasta olarak yatırırlar!.. En azından cezaevine girmekten kurtulursun!..
Onun içindir ki, ben; GATAya, Silivri Cezaevinin hastane şubesi olarak bakmaya başladım!..
Nüfuzu olmayanlar cezaevinde!..
Nüfuz sahipleri GATAda!..
Bu işlerde o kadar GATAkulli dönüyor ki, hangisini yazayım?..
Meselâ, Şener Eruygur meselesi!..
Adam, güya merdivenden düşmüş, kafasını yere çarpmıştı!.. Bir ara bilincini kaybettiği ve hatta felç olduğu filân söylenmişti!..
Ama ortada ne bir kan testi vardı, ne de beyin tomografisinin çekildiğine dair bir rapor!..
Öylesine yatıyordu işte!..
Kısacası, GATAya gelen, kurtuluyordu!..
Evet, cezaevine girmekten kurtuluyordu!..
Gerçekten hasta olsa da kurtuluyordu,
Sapasağlam olsa da kurtuluyordu!..
Yeter ki, GATAya kapağı atabilsin!..
Daha geçenlerde dedik ya;
İstikamet GATA,
Generaller rahat yata!
SEVGİ, 1 GÜNE SIĞAR MI?
Söyleyin Allah aşkına;
Bu kadar GATAkullinin döndüğü ve toplumun geri zekâlı olarak görüldüğü bir ülkede, akıl-mantık ne işe yarar?..
Bu GATAkullileri akıl ve mantıkla izah etmeye kalkarsan; ya öfkeden çılgına döner ya da kafayı yersin!..
En iyisi, Sevgililer Gününü yazmak!..
İyi de, nesini yazacaksın Sevgililer Gününün?..
Çünkü efendim;
Bir insanın sevgilerini, duygularını bir güne hapsetmek, hem itici, hem de incitici geliyor bana.
Ve ayrıca;
Tertemiz duygu ve kavramların birer ticari meta aracı olmasını da hazmedemiyorum!..
Ne demek Anneler, Babalar veya Sevgililer Günü?..
Yılda bir defa mı hatırlanacak anneler, babalar veya sevgililer?.. Geri kalan 364 günde hatırlamayacaksın, ama birilerinin tayin ettiği ve sana dayattığı o günde bir telefon veya çiçekle bitireceksin işi!
Yok öyle yağma!..
Doğrusu; ilişkilerin giderek yapmacık ve sahte olmaya başlaması da fena halde sıkıyor canımı!..
Şuna da çok bozuluyorum:
Sevgi denilen olay, iki kişi arasında cereyan eder ve bir anlamda özelliği vardır, gizliliği vardır!..
Ona güzellik katan da budur!..
İyi de;
Yumurtladığını yedi mahalleye duyuran tavuk gibi, bu özelliği, bu güzelliği cümle aleme duyurmanın alemi ne?..
Oysa;
Sevgi, üçüncü kişiye duyurulmaz!..
Sevgi, bir haldir ve sadece iki kişi arasında yaşanır!..
Bir günde sönüveren bir ateş değildir sevgi!..
Bir ömür boyu yanan kordur yürekte!..
Evvelden;
Pencere altında buluşmalar, mendil düşürmeler ve uzaktan uzağa bakışmalar ya da mektuplarla gösterilirdi sevgiler ve ilgiler!..
Gönül meylini gösterirdi bu davranışlar!..
Ne acı ki;
Her şeyin banallaştığı ve sanallaştığı günümüzde, gönül meyilleri de artık ruhsuzlaştı ve e-maillerle ifade edilir oldu!
NEREDE LEYLA-MECNUN?
Bütün bunların yanı sıra; Sevgililer Gününe karşı oluşumun bir sebebi de şu:
Söyleyin Allah aşkına;
Bu millet, hemen her alanda olduğu gibi, Sevgililer Gününde de Batıyı taklit etmeye mecbur mu?..
Ne yani;
Leyla ile Mecnunun, Kerem ile Aslının, Ferhat ile Şirinin ve diğerlerinin dillere destan aşkları, içlerini kavuran kara sevdaları dururken, mecbur muyuz Papaz Valentinin bilmem nesini kutlamaya?..
Köküne kıran mı girdi bizim aşklarımızın, bizim sevdalarımızın?..
Restoranlar, gece kulüpleri, oteller ve barlar gibi kamusal alanları doldurup, yatay arzuların dikey ifadesi olan danslarla ya da el ele tutuşmalarla sevgili olduklarını herkese gösterenlere bakıp, bu günü de cinsel ve tensel tatmin aracına dönüştürdüklerini söylediğimizde, birileri kızıyor bize!..
Bize kızmadan önce, insanların tertemiz duygularını birer sömürü aracı olarak kullanıp, bundan çıkar elde eden, daha da kötüsü sevgiyi de sektörleştiren duygu simsarlarına kızsınlar!..
Din sömürüsü ya da din istismarı deyip de, insanları baskı altına almak kolay; eğer becerebiliyorsanız, eğer gücünüz yetiyorsa, duygu tüccarlarına engel olun!..
Çünkü;
Gittikçe sektör halini alan bu gün ve haftalar yüzündendir ki, sevgi ölüyor insanlarda, duygu ölüyor!.
Sevgi gibi, aşk gibi, sevda gibi ulvî duyguların bıraktığı boşluğu da, maalesef hayvanî arzular dolduruyor!..
Kısacası, ruh ölüyor, ruh!..
İşte bu yüzden de, bu güne Sevgililer Günü diyemiyorum ben... Bu günün adı, olsa olsa duygu istismarcılarını sevindirme günü olabilir!..
Olayın en acı tarafı da bu!..
BEN, İNSANIMI İSTİYORUM!
Oysa ben;
Yılda bir kere hatırlanan sevgileri değil, daima yaşatılan ve yaşanan sevgileri istiyorum!..
Arzuları değil, sevdaları istiyorum!..
Kısacası;
Et ve kemik yığını olmaya yüz tutan ruhsuz robotları değil, insanlarımı istiyorum!..
Yılda bir defa çiçek sunan değil, her daim yüreklerini sunan insanlarımı!..
Arzudaki maddeciliği değil, aşktaki maneviyatı istiyorum!..
Papaz Valentinlerin anılmasını değil, Leyla ve Mecnunların hatırlanmasını istiyorum!..
Sevgi onlarda çünkü...
Aşk ve sevda onlarda!..
Kor gibi yanan yürek onlarda!..
Hem de;
Parayla satın alınan değil, paralanan bir yürek!..
Sözün özü;
Yılda bir kere uzatılan güller değil, ömür boyu gülen güler yüzler istiyorum!..
Ne dersiniz;
Çok şey mi istiyorum?..
Hepinizi; bugün ve her daim, en derin sevgilerimle selâmlıyorum!..
Çünkü ben, yaratılan her şeyi seviyorum.
Yaratandan ötürü!..
==============
Delil var ama yaşlı!
Olayı biliyorsunuz... İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların emekli Orgeneral Hurşit Tolonun tahliyesine ilişkin yaptıkları itirazı incelemiş...
Bu incelemenin ardından, Hurşit Tolonun yeniden tutuklanması talebini, kuvvetli şüphe ve tutuklama nedenlerinin devamına rağmen yaşı ve sağlık sorunlarını gerekçe göstererek reddetmiş!..
Dün baktım, kartel gazetelerinde tık yoktu!..
Oysa, aynı gazeteler, daha önceki tahliye kararı üzerine neler demişti neler?..
Doğrudan savcıları hedef alıp; Gördünüz ya demişlerdi; Tutuklama için deliller yetersiz!.. Ama siz bu adamı tutuklayıp, aylarca hapis yatırdınız!
Şimdi, işler yine başa döndü... Mahkeme diyor ki; Aslında, Tolonun yeniden tutuklanması için kuvvetli şüpheler var... Ama, Tolon yaşlı ve hasta bir adam!.. Onun için tutuklanmasın!
Kartele tavsiyem; sazanlıktan vazgeçin!..
Biraz sabırlı olun!