Şu hâle bakın, “kendi ölümüze ağlamaya” bile fırsat bulamadan, “Baykal’ın uçkuru”nun derdine düştük... Oysa ortada bir “linç” var... Gazetem Vakit’e 1 trilyon 800 milyar lira gibi, “dünyada eşi-benzeri görülmemiş bir ceza” verilerek, tam anlamıyla “linç” edilmek istenmiş... Bu ceza, “Guinness Rekorlar Kitabı”na girecek kadar “ağır” ve “benzeri olmayan” bir ceza ve bizim “sadece bu konu”yu yazmamız gerekiyor ama görüyorsunuz işte, takıldık “Baykal’ın uçkuru”na, günlerdir onu yazıyoruz... Gündemde ne “312 General” var, ne de “Vakit’i linç” cezası!.. İşte, “gazetecilik” böyle bir şey!.. İnsan, yanıbaşında babası ölse, onunla ilgilenemiyor da, “gündemdeki haberler”le meşgul oluyor... Biz de bu durumdayız... “Kendi derdimizle” değil, CHP ile ilgileniyoruz... Baykal ne yapacak?.. Geri dönecek mi, dönmeyecek mi?.. Dönmezse yerine kim geçecek?.. Bu hengame içinde, CHP “Anayasa Mahkemesi”ne gidecek mi, gitmeyecek mi?.. Ölüyü-diriyi bıraktık, gözümüzü CHP’ye diktik!.. Ne olacak bu CHP’nin hali?.. Bu CHP nasıl kurtulur?..
“SEÇİME KADAR HİKMET ABİ” Mİ?
Dikkat ederseniz, bazı insanlar, “evin içinde yaşananlar” ile değil, “evin dışında yaşananlar” ile ilgileniyor... Oysa, “olayın özü” evin içidir... Evin dışı, sonraki mesele!..
Biz, “evin içinde yaşananlar” konusunda yeterince yazdığımız için, artık “evin dışına” çıkabiliriz...
Malûm; CHP sözcüsü Mustafa Özyürek, dün bir açıklama yaparak; partinin eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, “Kurultayda aday olacak isimlerle ilgili herhangi bir belirleme ve öneride bulunmadığını” belirterek, “Baykal’ın ne Kemal Kılıçdaroğlu ne de başka partililerin adaylığı konusunda bir değerlendirme yapmadığını” ifade etti.
Kılıçdaroğlu işaret edilmediyse;
Acaba, kim aday olacak?..
İster misiniz; “fırsat bu fırsat” deyip; Hasan Fehmi Güneş, Yaşar Nuri Öztürk veya Kamer Genç aday olsun?..
Daha “genç” birini istiyorlarsa, Metin Uca da olabilir!.. Ne de olsa; onlar bu konuda daha eski ve daha deneyimli!.. İster misiniz, Kurultay’a Bill Clinton’ı da davet etsinler!..
Amma matrak olur!..
İşin esprisi bir yana;
CHP’ye kimin genel başkan olacağı, gerçekten de çok çok önemli bir konu...
Bana öyle geliyor ki;
Genel başkanlığı Kemal Kılıçdaroğlu’na verip de, CHP’yi bir “hizip partisi” haline getirmek istemezler... “Kasetli mesaj” verip de “Baykal’ın gitmesini” isteyen derin güçler, hele de şu “geçiş süreci”nde “mazisi daha temiz” birini tercih ederler diye düşünüyorum...
Peki, kim olabilir?..
Meselâ, “seçime kadar Hikmet abi” niye olmasın?.. Evet, Hikmet Çetin’den söz ediyorum...
Çünkü Hikmet Çetin;
“Parti içi kaynama”ların zirveye çıktığı, hemen herkesin “beklenti” içine girip, “birbirinin ayağını kaydırmaya” çalıştığı şu günlerde, “birleştirici bir rol” üstlenebilir!..
Hemen söyleyeyim;
Bu, kesinlikle benim bir “teklifim” veya “tavsiyem” değil!.. Tam aksine “CHP kulisleri”nde konuşulduğu için “Hikmet Çetin” diyorum!..
Evet, bazı CHP’liler belki kendi gönüllerinden geçeni söylüyordur ama “Hikmet Çetin” isminin, giderek yüksek sesle telaffuz edildiği benim kulaklarıma kadar ulaştı!..
Tabii, “kulis”lerde konuşulan her konu illâ da “olacak” diye bir kaide yok... Ama, bu duyumu sizlerle de paylaşmak istedim...
Evet, son söylentiler bu yönde;
“Seçime kadar Hikmet Abi!”
Ben, söyleyenlerin yalancısıyım!..
NAPOLYON OLSA NE YAPARDI?
“Evin dışı”ndaki gelişmeyi aktardığımıza göre, tekrar “evin içi”ne girebiliriz.
Efendim, geçenlerde Edebiyat Tarihçisi Mustafa Miyasoğlu ile konuşurken, merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in bizzat kendisinden duyduğu bir olayı aktardı bana...
Olay şu:
“Fransa’da, 1802’den beri, yani Napolyon’dan beri “Fransa’ya hizmet” eden kişilere “Fransız Devleti Onur Lejyonu” nişanı veriliyor.
Bu “nişanı” alabilmek için; hem “büyük başarılar” elde edeceksin, hem de “Fransa’ya hizmet” edeceksin!..
Yani, kimsenin “boyuna-posuna” veya “kara kaşına-kara gözüne” verilmiyor bu ödül!..
Malûm, bu nişan Ağustos 2005’te YÖK Başkanı olan Prof. Erdoğan Teziç’e de verilmişti...
Dediğim gibi; bu nişan Napolyon’dan bu yana, yani 1802’den bu yana veriliyor.
İşte bu “devlet nişanları”nın verildiği günlerde, Napolyon’un “sadık” adamlarından biri de ümitlenmiş... Öyle ya; hem Napolyon’a sadık, hem de “özel hizmet”lerini hiç aksatmıyor.
Napolyon nerede, o da orada!..
Hasılı kelâm, “Napolyon’a hizmet” ediyor!..
Adamcağız ümitlenmiş... Napolyon, kendisine de bir “nişan” verse, kendisini de “Legion D’Honneur” ile ödüllendirse ne güzel olur!.. Öyle ya; “kör, topal, çolak” demeden herkes ödüllendiriliyor!..
Daha fazla sabretmeyip, bir gün çıkmış Napolyon’un karşısına; “Size bu kadar hizmet ettim” demiş; “Bir nişan da bana takamaz mısınız?”
“Olmaz” demiş, Napolyon;
“Çünkü ben o nişanları Fransa’ya hizmet edenlere takıyorum... Sen ise, benim hizmetimdesin!.. Sen, Fransa’ya değil, bana hizmet ediyorsun!”
Sizin anlayacağınız;
“Ödülden mahrum” bırakmış adamı!..
Hem de, “en sadık” adamını!..
Olaya bu açıdan bakarsak, Napolyon ile Deniz Baykal arasındaki farkı da görürüz!..
Düşünebiliyor musunuz;
Napolyon, Fransa’ya değil de, “sadece kendisine hizmet eden” bir adamı ödüllendirmiyor!..
Ya Deniz Baykal?..
“Sadece kendisine hizmet eden” bir hanımı, evet Nesrin Baytok’u, hem de bütün “uyarı”lara rağmen “milletvekili” yaptı!..
“Baykal’ın özel hizmetlerine bakan” bu hanım, “milletvekili” olarak şimdi bu milletin vergilerinden “maaş” alıyor, iyi mi?..
Başka sözüm yok!..
=====================
Kim, ne zaman haberdar oldu?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, yana yakıla “sözlerinin çarpıtıldığını” anlatmaya çalışıyor...
Açıklama üzerine açıklama yapıyor.
CNN Türk’te katıldığı programda; “kaset olayı”nın ortaya çıkmasından hemen sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’ın devreye girdiğini ve “yayını durdurttuğunu” söylemiş.. Ve ilâve etmiş: “Başbakan, olaydan en son oylamada haberdar oldu... O kritik oylama sırasında, görüntülerin engellenmesi için gerekli talimatları hassasiyetle verdi!”
Lafı kıçından anlayan bazı internet siteleri; “en son oylamanın en kritik anında” ifadesini nasıl yansıtmışlar biliyor musunuz?.. “Kritik oylama 2 gün önceydi... Demek ki, Başbakan bu kaseti 2 gün önceden biliyordu!”
“Lafı kıçından anlamak” diye, işte buna denir!.. Ulan, adamın “en son oylama” ifadesini niye görmüyor, niye duymuyorsunuz da, bu iğrenç işi illâ da “AK Parti”ye sıçratmaya çalışıyorsunuz?..
Siz, asıl, gidin Baykal’a sorun: “Kasetten, 8 saat önce haberdar mıydınız?.. 8 saat önceden biliyorsanız, niye aynı anda açıklama yapmadınız da, 4 gün beklediniz?..”
İlk önce bu sorunun cevabı aranmalı değil mi?..