Bugün, Allah nasip ederse, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte İran’a gideceğiz... Bir grup “gazeteci” arkadaş ve “100’den fazla işadamı” ile birlikte; başkent Tahran’ın yanısıra, herhalde Tebriz ve İsfahan’ı da görme fırsatı bulabileceğiz...
Bu ziyaret, çok çok önemli... Zira;
Birleşmiş Milletler ve ABD tarafından uygulanan “ambargo”lar dolayısıyla Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerde tarihin en iyi dönemi yaşanıyor...
“İranlı işadamları” uzun yıllardır yatırımlarını yönlendirdikleri Dubai’de bir süredir engelleniyorlar... Dubai’den ayrılacak işadamları Türkiye’ye gelmeyi düşünüyor.
Ambargo kararı sebebiyle İran’la kendi ülkeleri üzerinden ticaret yapmak istemeyen Avrupa merkezli şirketler de Türkiye’de ofis açarak, ticareti Türkiye üzerinden yapmayı tercih etmeye başladılar.
İşte böyle bir dönemde İran’a yapılan bu ziyaret, “ikili ilişkilerin daha da gelişmesi” açısından son derece önemli... İnşaallah, “hayırlı netice”lere vesile olur..
CUMA’DAN... CUMA’YA!
Bu “ziyaret” sebebiyle, yazımı “erken” yazmak zorunda kaldım...
Dolayısıyla, “son gelişmeleri” beklemem mümkün olmadı...
“Son gelişmeler” derken, elbette “Mısır’daki son durum”dan söz ediyorum... “Mübarek’in yetkileri”ni devralan “ordu” ne yaptı?.. Ülkeyi kendisi mi yönetecek, yoksa “yargı” veya “bürokrasi”den birine mi devredecek?..
“Takvim” açıklandı mı?..
“Seçim” ne zaman?..
Bütün bunları bilmiyorum...
Bildiğim tek şey;
Adına; ister “halk devrimi” densin, ister “ordu darbesi”, bunun bir “Cuma” günü gerçekleştiği!..
Evet, Mübarek’in gidişi;
Bir “mübarek gün”de, yani “Cuma” günü oldu... Kimi “Twitter Devrimi”, kimi “Facebook Devrimi” dese de; bu bir “Cuma Devrimi”dir!..
Kitleler “Cuma Namazı”nda birleşmişler, sonucu da bir “Cuma günü” almışlardır!..
Ne enteresan değil mi;
Bundan 32 yıl önce, yani 1979’da gerçekleşen “İran Devrimi” de bir “Cuma Namazı”ndan sonra sonuca ulaşmıştı... O zaman da, Şah, “mat” olmuştu!..
Yine, ne enteresandır ki;
30 yıldır “Devrim ihracı” ile korkutulan Türk halkı, bugün İran’a mal ihraç ediyor... İşte bugün, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığındaki “100’den fazla işadamı” ile birlikte, “korkutulduğumuz” İran’da olacağız!..
CAHİLLER ANALİZCİ OLUNCA!
Bütün “devrim”lerin ardından, fena halde “korkutuluyor” Türk halkı... “Korku tüccarları” hemen devreye girip, “Türkiye’nin ekseninin kayacağından” dem vurmaya başlıyorlar...
Tunus’taki, özellikle de Mısır’daki “halk devrimi”nden sonra, yine “vaveyla” koparmışlardı;
“Eyvah, Mübarek giderse Müslüman Kardeşler gelir!.. Bu da, Mısır’ın şeriat yönetimine geçmesi demek!..”
O kadar “bilgisiz”ler, o kadar “cahil”ler ki; “patlamış mısır” yiyerek yaptıkları Mısır analizleri hep palavra!.. O kadar bilgisizler ki; “Mısır Anayasası”nda; “Hiçbir kanun Şeriat esaslarına aykırı olamaz” yazıldığından bile haberleri yok!..
Tamam, o ifade “kâğıt üzerinde kaldı” ve hiç dikkate alınmadı ama, o madde, “kâğıt üstünde” kalsa bile, Mısır’da, “Şeriat esasları”nın geçerli olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz!..
Bu “cühela takımı” bugüne kadar, hep şu “korku”yu pompaladı Türk halkına;
“Lübnan’da Hizbullah, Cezayir’de FİS, Mısır’da Müslüman Kardeşler, Filistin’de ise Hamas, birer terör örgütüdür!..”
Oysa Lübnan’da, şu anda Hizbullah, hükümet kurmuştur... Hamas’ın ise hükümette bakanları vardır... Cezayir’de FİS, seçimlerden zaferle çıkmış ama seçim iptal edilmiştir!..
Yani, bu örgütler, birer “terör örgütü” değil, “halk hareketleri”dir!..
“ABD DARBESİ”YMİŞ!
Bunlar, öyle bir “aşağılık kompleksi” içindeler ki; “Hiç kimsenin Amerika”sız bir iş yapamayacağını” düşünürler!..
İşte, Mısır’da “Mübarek’in istifa etmek zorunda kalması”nı bile, “ABD destekli yumuşak darbe” olarak görmeye, göstermeye çalıştılar!..
Ulan “ezik”ler;
ABD bu “ayaklanma” sürecini madem iyi yönetti, madem “Mübarek’in devrilmesi”ni sağladı, o halde cevap verin şu soruya;
“ABD ve İsrail’in gönlünde yatan adam Ömer Süleyman değil miydi?.. 2007 ve 2008’deki toplantılarında, Mübarek sonrası için Ömer Süleyman’ı düşünmüyorlar mıydı?..”
Nitekim; Hüsnü Mübarek de, geçtiğimiz Perşembe gecesi, saat 23.00’teki açıklamasında, “ABD ve İsrail’in talepleri”ne boyun eğip; “Yetkilerimin çoğunu Ömer Süleyman’a devrettim” dememiş miydi?..
ABD ve İsrail, tam “dediğimizi yaptırdık” diye sevinirken, “Halkın Ömer Süleyman’ı da istemediğini” gören Mübarek, “istifa” ettiğini, hem de Ömer Süleyman’a açıklatırken; “yetkilerini orduya devrettiğini” söylemedi mi?..
ABD ve İsrail, “Ömer Süleyman” derken, yetkilerin “ordu”ya verilmesi, nasıl “ABD darbesi” oluyor Allah aşkına?
Haa, yetkiler, İsrail’in ifadesiyle “Soliman”da kalmış olsaydı, o zaman “ABD’nin istediği oldu” diyebilirdik!..
Ama şimdi;
ABD de çuvallamıştır, İsrail de!..
HANGİ DEVLET GELENEĞİ?
Bu “malûmatfuruş”lar, halk ayaklanmasının ilk günlerinde şöyle diyorlardı:
“Mısır, köklü bir devlet geleneğine sahiptir... Hüsnü Mübarek de, bu gösterilere kolay kolay pabuç bırakmaz!.. Halk git diyor diye, Mübarek gitmez!”
Eee, ne oldu şimdi?..
Giden Mübarek değil miydi yoksa?!?..
Ulan “ebleh”ler;
Mısır’ın, evet “köklü bir tarihi” vardır ama, sorarım size, ne zamandan beri “köklü bir devlet geleneği” olmuştur?.. Hangi “devlet geleneği”nden bahsediyorsunuz siz?..
O Mısır ki;
Önce “Firavun”lar, sonra “Pers”ler, ardından İskender’in ele geçirmesiyle Yunanlılar tarafından yönetilmiştir... Ki, İskenderiye şehri, “İskender’in kurduğu” bir şehirdir.
Ardından “Roma hakimiyeti”ne geçti Mısır... Daha sonra Bizanslılar, Abbasiler, Fatımîler, Eyyubiler, Memlüklüler tarafından yönetildi!.. 1516 yılında da Yavuz Sultan Selim Han tarafından zaptedilip, “Osmanlı hakimiyeti”ne geçti...
1516’dan 1805’e kadar bir “Osmanlı vilayeti” olan Mısır, bir süre de Fransızlar ve İngiliz’lerin egemenliğinde kaldı...
Ta ki; 23 Şubat 1952’de, Nasır darbe yapıncaya kadar... Ondan sonra Enver Sedat, ardından Hüsnü Mübarek yönetti ülkeyi... Topu topu 3 lider, 58 yıl yönettiler Mısır’ı!..
Bu mu köklü devlet geleneği?..
Madem “tarihçi”siniz, bari “tarih”e saygı gösterin de gülünç olmayın!..
ŞİMDİ SIRA KİMDE?
Yazacak çok şey var...
Ama, hem “erken” yazmak, hem de “acele” etmek durumundayım...
Ama, şu kadarını söyleyeyim:
Mısır’la ilgili “cehalet”leri paçalarından akan zavallıların bütün “öngörü”leri nasıl “fiyasko”yla sonuçlandı ise, “bundan sonrası”yla ilgili “tahmin”leri de “fos” çıkacaktır!..
Fransız halk devrimi, nasıl ki dalga dalga bütün Avrupa’yı etkilemiştir, Tunus’la başlayan “Tunusami” de dalga dalga yayılıp, bir “Arap Rönesansı”na vesile olacaktır!..
“Bildik jargonlar”la analiz yapmaya kalkışanlar, bakalım bu “Tunusami” dalgası Ürdün’e, Yemen’e, Cezayir’e ve Filistin’e ulaştığında ne diyecekler?..
Hiç kuşkunuz olmasın ki;
Tunus’ta ve Mısır’da olduğu gibi; Arap ülkelerinin başındaki “Firavun”lar, “despot”lar, “diktatör” ve “kukla”lar birer birer devrilecek, yerlerine “halkına karşı duyarlı yöneticiler” gelecektir!..
Meselâ, en büyük destekçisi Mübarek’i kaybeden Mahmud Abbas, herhalde şu anda tir tir titremektedir... Bir “Siyonist kuklası” olan Mübarek nasıl gittiyse, aynı “kukla serisi”nin uzantısı olan Abbas da gidecektir!..
1979’da Şah Rıza Pehlevi’yi “mat” eden İran halkı, bugün “devrimin 32. yılı”nı kutluyor...
Tunus ve Mısır’dan sonra, diğer Arap ülkeleri de yaşayacaktır bu hazzı...
Hele sabredin biraz...