Derin Gerçekler
28 Şubat’ın sene-i devriyesinde yine darbeleri konuşuyoruz. 15 Temmuz’da yine darbeleri konuşacağız.
Birilerini yargılayıp mahkum etseler de, bu darbeye ilişkin gerçeklerin tam olarak ortaya çıkartıldığı anlamına gelmiyor. Toplumdaki öfkenin ve vicdani tepkilerin tatmini için kurban vermek gerekiyor. Onu da bu şekilde halletmiş oluyorlar.
''15 Temmuz’u hükümet daha önceden biliyordu'' dedim kızılca kıyamet koptu. ''Hükümetin, devletin biliyor olmaları devlet olmanın gereğidir'' dedim kimse anlamadı. ''Evet biliyorlardı ancak darbeyi yapanlar dışında ne zaman olacağını kimse bilmiyordu'' dedim yine anlamadılar. Yazık.. Bu işlerin kazananı olmaz. Babalarının yaptığı yanlışın hesabını çocukları da öder, torunları da.
Bakın “kol kırılır yen içinde kalır”sa, o kol ya kangren olur ya da çolak kalır.
Mezar taşında “arz-ı ihlas ettiğim dergah bir / Bir nefes ayrılmadım tevhitten Allah bir” yazan Muallim Naci şöyle der bir mısraında: “İhtirâz-ı ta’neden kalmakdadır âhım nihân / Bir hakîkat kalmasın âlemde Allah’ım nihân”: (Onun bunun diline dolanmaktan çekindiğim için hissiyatımı açığa vuramıyorum. Allah’ım! Hiçbir hakikat gizli kalmasın.”
Atalarımız ne demiş: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”.
Bu dünyada olmasa bile, öbür dünyada kul hakkına girenlerin günahları tek tek ortaya dökülmeyecek mi! “Kiramen katibin”, kadı’nın katibi değil ki, rüşvetle satın alasın. Kişinin elleri, dilleri, ayaklarının şahidlik edeceği o gün kitabı sol tarafından verilen sağcıların da, solcuların da vay haline.
Bu arada, bütün darbecilerin öncüllerinin varisi, ardçıllarının piri, Rothschild ölmüş.
''Ne kendi eyledi rahat, ne aleme verdi huzur, öldü-gitti nihayet, dayansın ehli gubur.''
''İnan lillah ve inan aleyhi raciun.'' Her nefis ölümü tadıcıdır. “Küllü nefsin zaigatül mevt”.
Zalimler için yaşasın Cehennem. Öte yandan Şeytan biz ademoğullarından birini daha bizden çaldı. İns’in Şeytanı nasıl olur görmek isterseniz onun fotografına bakın. Ateşi bol olsun. Yatağı - Yorganı ateşten olsun. Gazze’li ölümsüz çocuklar onu bekliyorlar. O onun dostları, işbirlikçileri için ders olsun. Bütün darbeciler, Finansal soyguncular ve tetikçiler onların suç ortağı ve zihniyet ikizidirler.
Bizdeki bütün darbelerin ardından veresetüşşeytan (Şeytanın mirasçıları) olan şu moda tabiri ile, Çoğu Avrupalı, ABD’li, İsrailli Pedefolik satanistler var. Onların dostları var. Hani Şu Habat’çı, Epstein cemaatı, Agartha’cılar, 5G’ci, TransHumanizm’ci, İklim’ci, mRNA’cı, WEF, DSÖ, Lanzarotte’ci, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, GENDER’ci, LGBT’liler, şifa dağıtıyorum diye, aramızla ıslah edicilermiş gibi dolaşan bozguncular var. Bunların kadrosunda Şeyh de var Fahişe de.
Bu darbeciler Şeytanın olduğu her yerde varlar ve bazan Şeytanı kıskandıracak işler de yapıyorlar.
Bakın şu ABD-NATO-AB’cilerin (MOSSAD, CIA, MI6), işin içinde olmadığı bir darbe yoktur. Zaten “5 Göz” dedikleri, 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD ve İngiltere tarafından temeli atılan bu istihbarat ittifakı, İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda arasındaki teknik istihbarat iş birliği mekanizması ayrıca İsrail ve ABD üzerinden Alman, Japon, Kore istihbaratı ile de içiçe çalışır. Bizimkileri de yıllarca eğittiler, donattılar. Bakın, bu darbecilerin din, ahlak, hukuk diye bir dertleri yok. İcabında tarikat da örgütlerler, ihtiyaç duyduklarında tarikatlara savaş da açarlar. Bakınız FETÖ ve BÇG. Sağ-sol diye, soğuk savaş döneminde aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyenler de bunlardır.
Tek Parti döneminde darbeye gerek yoktu, çünkü o zaten bu ihtiyacı karşılıyordu. 60 sonrası bütün darbeler, aynı sistemin işidir. Ama ülkemizdeki yöneticilerin hiç biri bu gerçeği görmek istemez. Biz buna rağmen ne NATO’dan, ne de AB den vazgeçmeyiz. Bütün darbecilerin ve terör örgütlerinin arkasında bunlar vardır. Bütün darbeler, “rayından çıkan demokrasiyi rayına oturtmak” için(!?) yapılır. Bütün darbeler irticaya karşı laikliği korumak için yapılır. Ve tabi, aynı zamanda Atatürk ilke ve inkılapları korumak-kollamak için yapılır. Bütün darbelerden sonra yağma yapılır ve ilk kurulan ara rejim hükümetlerinin üçte ikisi masonlardan oluşur.
Darbeciler Meclisi kapatır, hükümeti feshederler, bütün STK’lar, meslek odaları, Vakıflar, Dernekler, Sendikaların kapısına kilit vurulur, partiler kapatılır, ama sadece Mason locaları kapatılmaz.
Her darbeden sonra darbeciler, hazine arazilerine, bir takım çevrelerin malına mülküne, bankalara, kayıt dışı paralara çökerler. Kayıt dışı işlere yönelirler. Kamu kaynaklarını har vurur, harman savururlar.
Yargıyı kendi rakiplerini sindirmek için kullanırlar. Diyaneti ve Mediayı kontrol altına alıp, özellikle Media üzerinden gerçekleri saptırarak bir algı üreterek, hainleri kahraman, kahramanları hain gösterirler. Dini duyguları istismar ederler.
Bakın, FETÖ’yü kim örgütledi ise BÇG’yi de onlar örgütledi. Sağ-sol da öyle. Bu oyunun adı “tavşana kaç, tazıya tut” oyunu. Kontrollü bunalım stratejisi dedikleri oyun böyle bir oyun. Böylece aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretirler.
Bugün FETÖ dediğiniz yapı 1962’den beri var. 1991’de yeni bir görev üslendi. Bunlar, 28 Haziran 1996'da kurulup, 30 Haziran 1997 sona eren 54. Hükümet olan RefahYol hükümetine giden yolda ilerlerken aslında TBMM’de grubu bulunan bütün partilerin içinde örgütlendi, diğer mecliste temsil edilen partilerin içinde de vardılar. Ayrıca Ordu, Polis, Yargı, Yerel yönetimler, meslek odaları, diyanet, Dışişleri, MSB, Maliye, Enerji, Adalet, MEB, MİT, emniyet istihbarat, askeri istihbarat içinde de ciddi anlamda örgütlendiler.
RefahYol’un iktidara taşınması, ordu içindeki BÇG kanadının tasfiyesi içindi. Erbakan bunu gerçekleştirdikten sonra işi bitecek ve Gülen dikensiz gül bahçesine girecekti.
BÇG kanadı, FETÖ’ye itiraz ediyordu. “Tarikat gerekirse onu da biz kurarız” diyordu. Kalkancı tarikatı böyle örgütlendi. Diğer bir çok tarikata da sızdılar. FETÖ ordudaki BÇG'lilere göre NATO’nun kendine “siyasi bir kuma” getirmesi gibi algılandı.
Bakın darbecilerin yolsuzluk yapmaları için önleri açılır ve görmezden gelinir. Yarın sorun çıkartırlarsa iplerini, çekmek kolay olsun diye, kadın da sunulur kendilerine.
Sahi Tansu Çiller, Merak Akşener, Mehmet Ağar, Abdulkadir Aksu o dönemde yaşananları bilmiyorlar mı? Faili Meçhulleri bilmiyorlar mı? Susurluk’taki, Çatlı, Kocadağ, Gonca Us, Sedat Bucak’ı bir araya getiren saik neydi. Mumcuyu kim ne için öldürüldü. Ya da Eşref Bitlis, Cem Ersever niçin öldürüldü. Sabancı suikasti ve Fehriye Erdal, Karamehmetler, Sabancı, Caterpiller, Komatsu, Hanomag ilişkisi. Sahi, Muhsin Yazıcıoğlu suikastinde niçin bir ilerleme sağlanmaz.
Sahi o dönemde Sisi ya da Tuncay Güney’i kim yönetiyordu? Güney’in, İsmailağa, Kalkancı, Gülen bağlantısı. Şimdi Doğan Kasadolu yargıya başvurdu: Tuncay Güney’in Rabi ya da Haham olduğuna dair hiçbir resmi kayıt yokmuş. Bırakın haham olduğuna dair, Musevi olduğuna dair kayıt yokmuş. Güney'in Epstein’in hukuk bürosu ile ne işi olabilir. ABD’ye nasıl gidiyor, oradan Kanada’ya. Orada sığınmak için LGBT’li olduğu ile mahkemeye belge sunuyor. Sonra da HABATvari bir Yahudi örgütünün yardımı ile Hahamlık yetkisi alıyor. Ve çoğu genç ve çocuklardan oluşan bir cemaati olduğu söyleniyor.
Bakın 28 Şubattaki "devlet-siyaset-mafya" üçgeninde yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartamadıkça, 15 Temmuz’a giden süreçte 17/25’in ne olduğunu anlayamayız.. Bakın bu iş öyle şeytani bir iştir ki, İns’in ve Cinn’in şeytanı buluşunca bunlar Şeytan'a papucunu ters giydirir. Aşk, öfke, ihtiras ve korku ile aklı kontrol altına alınan kalabalıklar doğrudan işin içinde figüran olarak yer alsa da, bunların çoğu gerçekte neler olduğunu anlayamazlar. “Ol mahiler ki, (Balıklar ki) derya içredir de deryayı bilmezler.” Sakın Şeytan sizi/bizi Allah’la, lideriniz, örgütünüz, şeyhinizle de aldatmasın! Allah ve resulünün getirdiği kitap dışında hiç kimseye mutlak bir itaat yok. Aklımızı kimseye kiraya vermeyelim.
28 Şubat’ı anlamadan, Ergenekon ve Balyozu da, 15 Temmuz’uda ne olup-bittiğini de anlayamayız. Bu bir “planlı tatbikat” gibidir. Her iki cephede savaşanlar da aynı merkez tarafından planlanmıştır. Siz hala hep kuklalara bakıyorsunuz, kuklacıyı görmüyor, görmek de istemiyorsunuz. Futboldan ben anlamam, siz anlarsınız, bunlar aynı futbol takımının A ve B takımlarıdır. Bu maçta kim galip gelirse, onu sahaya süreceklerdir. FETÖ’yü sahaya sürenler de, Cumhuriyet mitinglerini sahaya sürenler de, aynı merkezdi..
Sahi 15 Temmuz önce Sincan’daki “Kudüs Konferansı”nı “Kudüs platformu” düzenlemişti. Konuşmacı bendim. Beni niye dinlemediler, ya da sanık sandalyesine oturtmadılar? TBMM de 28 Şubat araştırma komisyonu beni niye dinlemedi. 28 Şubat davasına, o “mağdur”lar, neden müşteki ya da tanık olmadılar? Onların STK’ları duruşmaları izlemeye bile gelmediler. Tanıklık için çağrılan politikacılar da, davacı olmadıklarını söylediler. Yoksa birileri için Mağduriyet siyasi ya idari bir ranta mı dönüştü?
12 Eylül’ün gerekçesi Kudüs Mitingi idi, 28 Şubat’ın bahanesi Kudüs konferansı oldu. Düşündünüz mü, niçin Kudüs? Bunu anlamadan bu gün Gazze’de olanları anlamak o kadar kolay değil. Darbeciler global çetelere mesaj veriyorlar, “biz sizdeniz, sakın bize karşı bir şey yapmayın, bizi koruyun, karşımızdakilere yardım etmeyin” diye, Siyonist lobiye bir mesajdır, Kudüs, Mescid-i Aksa mesajı. Olayla ilgili olarak İran mesajı da önemli. O zaman RP’ve verilen gözdağı, Kudüs ve İran ile ilişkilendirilerek aynı zamanda bir takım çevrelere “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle kabilinden mesaj veriliyordu.
Neyse, bu konu bir makaleye sığmayacak kadar uzun. Daha fazlası için okumak, soru sormak, düşünmek, kafayı kiraya vermemek, her anlatılana inanmamak ve biraz da cesaret gerek.
Selam ve dua ile.