ABD karşılığı olmayan bir para ile dünya ekonomisini rehin almış ve uluslararası sistemi maniple etmektedir. Dolar tarihin en büyük illüzyonudur. Din, hukuk ve ahlak içermeyen bir norm düzeni oluşturmuş ve kendi kendini de bu normun korunmasından sorumlu jandarma ilan etmiştir..
ABD’nin gücün sırrı ve varlığının dayandığı en önemli değer DOLAR dolandırıcılığıdır!. Sarraf konusu ve benzer davalar, ya da Kennedy cinayetinde olduğu gibi suikastlar ise “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden dünyaya verilen gözdağı örnekleridir. Hatta 15 Temmuz kalkışması da böyle bir şeydi. PKK, PYD, DAEŞ de bu kirli planın parçalarıdır. Bu anlamda Sarraf davası, Erdoğan, AK Parti, Türkiye’den öte, bu “marka”lar üzerinden dünyaya verilmek istenen bir “ders”tir. Anlayacağınız ABD aba altından sopa göstermektedir. İşin en acınası yanı ise, CHP’nin bu kirli senaryoda figüran olarak kullanılmasıdır.
Bu hikâyenin sırrı 1812’de İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşında gizli. Din ve laiklik çatışması, savaş, darbe, terörün arkasında aynı sır var. Bir zamanlar Doların arkasında “Altınımıza Güveniyoruz” diyorlardı, sonra “Tanrılarına güvendiklerini” yazdılar. Paranın karşılığı olarak tanrıları vardı. Kendileri ise o “Tanrı’nın yeryüzündeki kutsal ırkı, çocukları” idi. FED kendilerini yeryüzünde “Tanrının ortağı”, insanların ilahı ve Rabbi gören çağdaş firavunların buluşma adresi oldu. Karşılıksız paranın başkalpazanı durumundaki Mayer Amschel ROTHSCHILD (1743-1812) ailesi ve diğerlerinin kurduğu bu düzen hâlâ varlığını korumaktadır ve dünya gelirinin yarısı bu “kutsal aile” (!?) tarafından yönetilmektedir.
Finans kapitalin egemenleri, Dünya Bankası, IMF, LIBOR’dan öte B’NAİ B’RITH ve Bilderberg gibi oluşumların da arkasındaki gizli duran FED (Federal Rezerv, ABD Merkez Bankası) bu yapının görünen en son halkasıdır.
Aslında hikâye 1600’lere kadar gider. Tapınakçıların doğuşu Hz. Süleyman’a kadar da uzar, Babil sürgünü, sürgün sonrası, Hristiyanlığın doğuşu, Saul’ün Roma yolculuğu, Endülüs’ün düşmesi, sömürge dönemi, ulus devletlerin doğuşu, 1600’ler, 1700’ler, sanayi devrimi, Fransız devrimi ve sonrası. Bugünkü düzenin kökleri çok eskilere dayansa da, bu yapının son forumu 1. ve 2. Dünya Savaşı sürecinde şekillenmeye başladı.
Latin Amerika’da Kızılderililer yaşıyordu. Artık yoklar. ABD kıtasının işgalcileri belli. Afrika’yı köleleştirdiler, Asya’yı sömürdüler. Geriye ne kaldı ki. İşte bu yağma üzerine oturtuldu FED. NATO, Pentagon vs. bu düzeni tahkim etmek için örgütlendi.
Dünya, 1 ve 2. Dünya Savaşlarında birbiri ile uğraşırken ABD en az yara alan ülkeydi. Savaş sonrası bozulan mali dengelerin korunması için ABD devreye girdi ve ülkeleri borçlandırırken bir yandan da bağımlı hale getirdi. Savaş sonrası mali konularda ülkelerin ortak hedefi; uluslararası para sisteminin düzenli biçimde işlemesini sağlamak, ülkelerin dış ödeme güçlüklerinin çözümüne katkıda bulunmak ve uluslararası mali krizlerin yönetimi için ABD başvurulan ülke oldu. BM bu anlamda ABD’nin demir eline giydirilmiş bir kadife eldiven olacaktı. Derin ABD’nin “kutsanmış azizler” gibi gösterilen “Lucifer’in dostları” bu maksatla, 44 devleti 1944 yılının Temmuz ayında New Hampshire eyaletine bağlı Bretton Woods kasabasında bir araya getirdi! Konferansa katılan devletlere yaptırılan anlaşma sonucunda, Dünya Bankası ile birlikte IMF’in kurulmasına karar verildi. En önemli karar ise 1 ons altının (31.1035 gr.) = 35 Dolara sabitlenmesi, uluslararası işlem gören doların ise rezerv para olma özelliği ile tescil edilmesiydi. Zaten, ABD’nin Bretton Woods kasabasında oynanan oyunun özünde Doların rezerv para olması vardı. ABD’ye egemen olan sapkınların, o tarihlerde yaptığı plan anlaşılmadı. Ne de olsa savaşın ağırlaşan sonuçları ile dünyayı dize getirmişlerdi. II. Dünya Savaşı sonrası, Avrupa ile Asya aç ve işsizdi. Onun için Federal Reserve’nin ABD aracılığı ile istediğini alması çok kolaydı. İstediği ise dünya ekonomisini dolar ile yönetmekti. Doları “rezerv para” olarak kabul eden ülkeler, dünya bankası aracılığı ile mali piyasalarını ve dış ticaretlerini kontrol altına alacaklarını düşündüler. Elde ettikleri kaynakların kullanımını ise, adını 1944 yılında toplantının yapıldığı kasabadan alan “Bretton Woods Sistemi” ile Dünya Bankası-IMF yönetecekti. Güya bu banklarda hisseleri vardı. ABD ile birlikte, Siyonistlerin de gücü buradan geliyor.
“Rezerv” para bugün öyle bir hal aldı ki, bir grup şirketin üretip, ABD’ye kiraladığı bu para, bu şekilde, üretilen tüm petrol, altın, değerli madenler, pirinç ve şekerin uluslararası alım satım ve fiyatlandırılmasında tek para birimi olarak kabul edilmeye başlandı. Bir bakıma artık dünyada tek asıl para Dolar olacak, diğer paralar, bu ana/asıl paraya karşı değer kazanacak veya kaybedecekti.
Dolar gerçek bir değer ifade etmez. Bu anlamda bir para da değildir. Dolar karşılığında değeri yükselen paraların durumu da bu sonuçtan etkilenmektedir.
Sonuçta 27 Aralık 1945 yılında IMF’nin kuruluşu da tamamlandı. Birçok ülke IMF’ye ortak. IMF üzerinden bu ülkeler, başta ABD olmak üzere, uluslararası sistemin suç ortağı durumuna getirildi. Bu tarihten sonra ABD Dolarını basan “Federal Reserve”e, ABD Dolarını altın karşısında sabit tutma taahhüdünü, 1945-1971 yılları arasında hızla savaş ve petrol ekonomisine dönüştürdü. Doların karşılığı ise altın olmaktan çıktığı, iyileşmeye başlayan Avrupa ve Asya ekonomileri tarafından yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı.
ABD, Doları rezerv para olarak elinde tutma avantajını kullanarak, ekonomide dışa yöneldi. Karşılığı olmayan veya “kara para” nasıl harcanıyorsa öyle harcanmaya başlandı... Sonuçta, “1967’deki 3,4 milyar dolarlık dış açık ve 1971’de 29,7 milyar dolara”, altın stokları ise tükenme noktasına geldi! Bu “Sapkınlar topluluğu”, “Kapitalizmin mücessem hali” İNSAN emeği ile dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını hızla sömürmeye başladı.
Dolar tek başına tüm dünyada bir “sömürü düzeni” oluşturdu. Cebimizde zaruri olmadan dolar taşımak, uluslararası kapitalist sistemin hisse senedine sahip olmak, Kapitalist düzenle kâr ortaklığı anlamına gelmektedir.
Biliyorsunuz, geçenlerde dolar konusunu yazmıştım. Kıbrıs’tan Muammer Karabulut, yazımda eksik kalan yanlar olduğunu hatırlatarak gönderdiği bilgi notu üzerine bu eklemeyi yapmak gerekti, ama bu konu burada bitmeyecek. Yarın da bu konuya devam edelim. Selam ve dua ile.