Adalet mülkün temelidir.
Adaletin gerçekleşmesi için yasa, yargı ve yargıcın olması gerek.
Mevzuat, Anayasa, yasa, yönetmelik, genelgeler ve teamüllerden oluşuyor. Bir de uluslararası sözleşmeler ve içtihadlar var.
Yasayı siyasetçi yapıyor, bürokrat uyguluyor.. Siyasetçiyi millet seçiyor, bürokratı siyasetçi tayin ediyor. Milletvekilleri partiler aracılığı ile seçiliyor, çok büyük ölçüde..
Süreçte üniversitelerin, meslek örgütlerinin, STK’ların ve Media’nın önemli bir rolü var. Ama bu aktörlerin bu rolü doğru şekilde oynadıkları söylemek kolay değil.
Adalet bizde hiçbir zaman tam tesis edilemedi.
Düşünsenize CHP’nin tek parti döneminde ülke tercüme yasalarla yönetildi. Tek parti vardı ve adaylar tek adam tarafından belirleniyordu, seçim açık oy gizli tasnifle idi. Yasalar zaman zaman gerekçesiz olarak meclise getirilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile çıkarılıyordu. “Takrir-i sükun” vardı. Yol vergisi, varlık vergisi vardı, ekmek karneye bağlanmıştı. Muhalefet acımasız bir şekilde bastırılıyordu. Düşünsenize Türkiye bir kanun devleti bile değildi. İstiklal Mahkemelerinin verdiği karar kanun sayılıyordu. Çünkü tabii hakim yerine, Meclis adına yargılama yapan siyasiler yargıç rolü oynuyordu..
Bugün hâlâ, o günlerin CHP’sinin parti programı ve altı oku, milletvekillerinin bağlılık yemini ettiği Anayasanın değiştirmesi dahi teklif edilemeyen başlangıç bölümü ve inkılap yasaları hukuk sisteminde varlığını korumaya devam ediyor.
Bugün “Adalet” isteyen CHP, işte bütün bu günahların altında imzası olan CHP!
Hâlâ bu Anayasayı değiştiremedik. Bu anayasa değişmeyince yasaları da, yasa değişmeyince yönetmelikleri de değiştiremiyorsunuz.. CHP hukukun önündeki en büyük engel, en büyük tehdittir aslında.
CHP darbelerin gölgesinde varolan, olağanüstü hallerin partisidir.. Onun için yapılır bu darbeler.. Soğuk savaş döneminin çatışma ortamında sol kanatta yer alır gibi yaptı. CHP’nin solculuğu, karargahına Amerikan bayrağı çeken PYD’nin sosyalistliğinden daha fazla değil..
CHP her zaman “derin bir parti” olarak kaldı ve “sahibinin sesi” oldu.
Adalet herkese lazım.. CHP liderinin ağzındaki adalet, bana “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı” sözünü hatırlatır..
Biliyorsunuz kitapta şöyle denir: Şeytan sizi Allah’la aldatmasın..
ADALETİN İYİ İŞLEMESİ İÇİN POLİSİN İYİ ÇALIŞMASI GEREKİR. SAVCININ İYİ ÇALIŞMASI, SANIĞIN LEHİNDE VE ALEYHİNDE DELİLLERİ SAĞLAM BİR ŞEKİLDE TOPLAMASI GEREKİR. Avukatlık müessesesinin de sağlıklı olması şart. Ve tabii burada güvenilir bir adli tıp, laboratuvar desteği ve bilirkişi müessesesine ihtiyaç var. Ancak o zaman gerçek bir adaletten söz edebilirsiniz.. Bu arada geciken adalet, adalet değildir..
Yargı süreci çok uzun sürüyor. Siyasetin yargı üzerinde baskı kurması en az Jüristokrasi kadar tehlikeli.. Yani yargı da siyaset üzerinde baskı kurmamalı.. İstinaf ve temyiz sürecinin de hızlı ama aynı zamanda tatmin edici olması gerek..
İşin özü şu ki, balık baştan kokuyor. Bu anayasa ile adil bir hukuk devleti olunması zor. Bunun önündeki en büyük engel de CHP! Şimdi çıkıp adaletten söz etmeleri tam bir komedi.. CHP işte tam da budur.. CHP normal bir parti değil. Banka yöneten bir partidir.. Kendi iktidar olamasa da parti programı Anayasa hükmü olan bir partidir.. Adaletsizlik burada başlıyor. Cumhuriyetin bir partisi değil, Cumhurun partileri olur. CHP Cumhuriyetin partisidir.. Bugünkü Anayasaya göre, CHP dışındaki partiler, CHP’nin ideallerini, ütopyasını hayata geçirmek için örgütlenmiş siyasi taşeronlar hükmündedir.. Bağlılık yemini ettikleri Anayasa böyle bir Anayasa.. CHP aslında bunun için direniyor. Adalet derken bunu söylemek istiyor. “Adalet” işin ambalajı, makyajı, kandırmacası..
Tabii, yargıya saygının korunması için burada en büyük sorumluluk yargı erkine düşüyor.. Kavurmacı’yı niçin bıraktınız? Hasta ise niye tutukluyorsunuz? Hastalığı tutuklu kalmasına engel değilken serbest bırakılmışsa, onu serbest bırakan yargıçları, bu yargıya karşı kumpasa katılan avukatları, o raporu hazırlayan doktoru da yargılamak zorundasınız şimdi..
Ya hu kardeşim, Bank Asya’ya para yatıranı içeri alıyorsun da, Bank Asya’nın Yönetim Kurulu Başkanı nasıl dışarıda oluyor? Bunun bir mantığı var mı? Buna kim nasıl karar verdi, araya kim girdi.. Kavurmacı tek örnek değil ki.. Kavurmacı’yı eğer o raporla serbest bırakıyorsanız, daha vahim sağlık sorunları olanlar var, sormazlar mı, onlar niye içeride.. Holdingin yönetim kurulu başkanı, genel müdürü dışarıda ise, mali müşaviri niçin içeride..
Bakın, bu kişilere de yazık. Bu utanç hepimize.. Savcısı da, hakimi de bilgili ve cesur olmalı. İş o hale geldi ki, savcı da, hakim de serbest bırakılması ya da tutuksuz yargılanması gerekenleri bırakamıyor, ya da birileri hâlâ dışarıda, onlara da dokunamıyor. Kuşkusuz hepsi böyle değil, ama örnekler var. Bu durum mide bulandırıcı, can sıkıcı..
Bu iş sadece FETÖ ile sınırlı değil. Bir tane FETÖ yok ki, yeni yeni FETÖ’cükler oluşuyor. Dini kullanan da var, hemşehricilik ayağına yatan da, siyaseti etiket kullananı da..
Siyaset de temizlenmeli, bürokrasi de. Askeri, polisi, istihbaratçısı, yargısı, Diyanet’i ile bürokrasi, tepeden tırnağa finans ve sermaye, Media, STK’ların ciddi bir arınmaya ihtiyacı var.. Herkes ötekinin şeytanını taşlıyor ve hemen herkes kendi şeytanı ile kucak kucağa ve sırdaş.
Et kokarsa, tuzlarsın, ya tuz kokarsa! Adalet herkesten çok ve herkesten önce AK Parti’nin en öncelikli meselesi olmak zorundadır. Çünkü adalet mülkün temelidir.
Atılması gerekeni atalım. Alınması gerekeni alalım. Göreve iade edilmesi gerekeni iade edelim. İçeride kalması gerekmeyeni dışarı bırakalım.. Suçsuzu içeri alanlar, ya da görevden uzaklaştıranları yaptıkları işte kasıt tesbit edilirse, önce onları cezalandıralım. Hem de hemen! Kimseden korkmadan ve talimat beklemeden. Allah’tan korkun, başkalarından değil.
Adalet yoksa barış da olmaz. Adalet yoksa barış teslimiyettir. Adalet ve barış yara almışsa hiçbir özgürlük güvende değil demektir.. CHP’ye rağmen adalet mücadelesini kazanmak zorundayız. Selâm ve dua ile..