Biliyorsunuz, ABD 11 Eylül saldırısının faturasını Suudi Arabistan’a çıkardı. Amerikan bankalarındaki ve fonlarındaki Suudi varlığına el koydu. Suudi yönetimi de tarihinde ilk defa maaş ödeyemedi ve maaş ödeyebilmek için borç para aldı..
İyi, biz de bu işleri yeni öğreniyoruz. Bu işler böyle oluyormuş demek ki. Biliyorsunuz İngilizler de bir uçak sabotajı sebebi ile Libya’ya benzer bir uygulama yapmışlardı..
Lockerbie faciası veya Pan Am’in 103 sefer sayılı uçuşu.. 21 Aralık 1988 Çarşamba günü, Londra Heathrow Havalimanı’ndan New York John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı’na sefer yapan Pan Am Havayolları’na ait Boeing 747-121 tipi uçağın bombalanması olayıdır. Patlayıcı bir aygıtın infilak etmesiyle uçakta bulunan 243 yolcu ve 16 mürettebatın tümü öldü. Uçağın büyük parçaları İskoçya’nın güneyindeki Lockerbie kasabasına düşünce, yerde bulunan 11 kişi daha öldü. Libya hükümeti bu olay sebebi ile hayatını kaybedenlerin ailelerine 3 milyar dolara yakın tazminat ödedi, ayrıca yaptırımlar oldu.
Son haberi biliyorsunuz: Bir grup avukat; ABD’deki FETÖ temsilcileri ve örgütle bağlantılı Savcı Preet Bhrara, New York Senatörü Charles E. Schumer, Michael Rubin ve Graham E. Fuller gibi isimlerin aralarında olduğu 17 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu.
Çağlayan Adliyesi dün ilginç bir suç duyurusuna sahne oldu. Mehmet Sarı ve Rıza Saka’nın da aralarında bulunduğu bir grup avukat, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile ilişkili olduğu veya örgüte yardım ettiği belirtilen yurtdışındaki bazı tanınmış isimler hakkında hazırladıkları suç duyurusu dilekçesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sundu. Dilekçede yer alan 17 isim, son yıllarda Türkiye’ye yönelik girişilen hemen hemen tüm karanlık oyunların baş aktörleri konumunda bulunuyor. Kumpas davaları ile başlayan, MİT TIR’larının durdurulması ve 17/25 Aralık operasyonları ile devam eden, ardından 15 Temmuz darbe girişimiyle ‘ülkeyi açıktan işgal’ boyutuna ulaşan olaylar zincirinde kuklalar ve onları yönlendiren ABD’lilerin hedef alındığı dilekçede şu isimlerin görüldükleri yerde yakalanıp sorgulanmaları istendi: “New York Senatörü Charles (Chuck) E. Schumer, eski New York Bölge Başsavcısı Singh Preet Bharara, OFAC Başkanı David Cohen, TAA / Turkic American Alliance; Türk Amerikan Birliği Başkanı Faruk Taban, TCC / Turkish Cultural Center; Türk Kültür Merkezi Avukat Zafer Akın, TCAE / Turqouise Counsil Of Americans And Euroasians; Avrasya Amerikalılar Turkuaz Konseyi Kemal Öksüz, Rumi Forum’dan Emre Çelik, ‘Stratejist’ Michael Rubin, eski emniyet müdürü Ahmet Sait Yayla, eski CIA mensubu Henry Barkey, eski CIA mensubu Graham E. Fuller, Mid-Atlantic Federation Of Turkic American Associations (Orta Atlantik Türk Amerikan Federasyonu) Mahmut Yeter, TABN (Türk Amerikan İş Grubu) Talha Saraç, FETÖ’nün ‘Beyaz Saray İmamı’ Recep Özkan, FETÖ’nün kasası Burak Yeneroğlu, hazırladığı haritayla Türkiye ve bölge ülkelerini parçalara ayıran Ralph Peters ve eski CIA Direktörü John Brennan.” Sorgulanması istenen 17 kişiden 4’ü bu fotoğraf karesinde. ABD’deki FETÖ kurumlarını yöneten Mahmut Yeter, Faruk Taban, Kemal Öksüz ve Talha Saraç, 17-25 Aralık 2013 darbe girişiminin hemen öncesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu ile bir araya gelmişti. Listede FETÖ’cü firari polis şefi Ahmet Sait Yayla ile örgütün ‘Beyaz Saray İmamı’ olarak görevlendirdiği Recep Özkan da var. Sorgulanması istenen isimlerin başında eski ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC) Başkanı David Cohen geliyor. ABD’nin İran’a yönelik yaptırım kararına uymayıp komşusuyla ticari faaliyete devam eden Türkiye’ye, 17-25 Aralık 2013’te Halkbank üzerinden büyük bir operasyon yapılmıştı. FETÖ üyelerinin kullanıldığı ‘yolsuzluk’ kılıflı darbe girişimi sırasında İstanbul’a gelerek soruşturmayı bizzat takip eden Cohen, Obama yönetiminin ‘finansal sopasını tutan isim’ olarak biliniyor. Cohen’in başında bulunduğu OFAC, tüm dünyada ABD’nin mali istihbarat operasyonlarını yürütüyor. ABD’nin belirlediği kurallar dışında hareket eden hangi ülke varsa bir süre sonra karşısında CIA mensubu Cohen’i buluyor. Şu an CIA Direktör Yardımcılığı görevini yürüten Cohen, ABD politikalarına direnen başta Türkiye ile Brezilya olmak üzere birçok ülkede karanlık operasyonlar yürütüyor. FETÖ’nün ABD’de nasıl yapılandığını gösteren en güzel örneklerden biri Hindistan asıllı eski New York Güney Bölgesi Savcısı Preet Bharara oldu. Türkiye ile İran arasında yürütülen ve ABD tarafından ‘yasadışı’ olarak görülen ticaretin oyuncularından Rıza Sarraf, seyahat için gittiği ABD’de Bharara’nın talimatıyla gözaltına alınmıştı. FETÖ ile girdiği yakın ilişki dikkatlerden kaçmayan Bharara, Obama’nın yerine seçilen Trump tarafından geçtiğimiz günlerde ani bir kararla kovuldu. Dilekçede ismi geçen Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (AEI) uzmanı Michael Rubin, 15 Temmuz darbe girişimini öven söylemleriyle dikkat çekti. Neo-Con ve İsrail yanlısı kimliğiyle tanınan Rubin, sosyal medyada yazdığı Türkçe mesajlarla CIA adına psikolojik harekat yürütüyor. Erdoğan’a yönelik nefret dolu ifadeler kullanan Rubin, 16 Nisan’daki halkoylamasında ‘EVET’ çıkmasıyla adeta deliye dönmüş durumda. Rubin, ‘hizmet’ etiketiyle mesajlar yazarak FETÖ işbirliğini açıktan ilan ediyor. Dilekçede FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in ABD’de ikamet etmesi için yaptığı ‘yeşil kart’ başvurusuna kefil olan eski CIA Direktörü ve RAND düşünce kuruluşu danışmanlarından Graham Fuller de var. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası birçok hainin Gülen’le irtibatını itiraf etmesine rağmen Fuller, terörist başını evladı gibi savunmuş ve “Gülen’in darbe ile ilişkisi yoktur” demişti. ‘İslam’sız Dünya’ ve ‘Siyasal İslam’ın Geleceği’ gibi kitapların yazarı Fuller, Gülen’in ihanet şebekesini “gelecekte İslam’ı temsil edecek tek yapı” olarak tanımlamıştı. 15 Temmuz ihanetini Büyükada’daki bir otelde, çoğu CIA personeli ekibiyle birlikte takip edip yönlendiren Henry Barkey’in listede bulunması sürpriz olmadı. Wilson Center Ortadoğu Direktörü Barkey, Gülen’in ‘yeşil kart’ alması için ona referans olan isimlerden biri. Barkey de tıpkı Graham Fuller gibi 15 Temmuz’un FETÖ ile bağlantısı olmadığı tezini işleyenlerden. Hatta Barkey bir adım daha ileri gidip, “Gülen örgütünün CIA ile hiçbir ilişkisi yok” demişti. Türkiye’ye geldiğinde gözaltına alınması istenenler arasındaki Charles Ellis ‘Chuck’ Schumer, ismi FETÖ ile anılan önemli bir isim. ABD’de Demokrat Parti’nin New York Senatörü olan Schumer, FETÖ’cü kişi ve kurumlardan aldığı milyonlarca dolara ulaşan bağışlarla dikkat çekmişti. Schumer, aldığı paraların karşılığını vererek, ABD siyasetinde FETÖ’nün savunuculuğunu yapıyor. Schumer 2015’te Türkiye’deki FETÖ üyelerinin gözaltına alınmasını eleştirerek bir uyarı mektubu kaleme almış ve 100 üyeli ABD Senatosu’ndaki 74 isme bu metni imzalatmıştı.
Bu Rubin denen adam, daha önce de BÇG’lilerle çalışıyordu. Bu adam burada hangi üniversitelerde, hangi STK’larla kol kola idi bakın bakalım. Gezi’de kimlerle beraberdi..
Şimdi bu durumda 15 Temmuz ve Gezi olaylarının sorumlusu, 28 Şubat darbesini yapanlarla kol kola yürüyen bu adamları bahane ederek Türkiye’deki Amerikan üslerine ve Amerikalıların mal varlıklarına, fonlarına el mi koymamız gerekiyor. Biliyorsunuz 15 Temmuz öncesi Barkey, Fuller ve şürekası buradaydılar. Muhtemelen de bazıları o Yunanistan’a kaçırılan helikopterdeydiler.. FETÖ’cüleri, PKK ve PYD’lilerle, DHKP-C’lilerle kol kola girenlerden aynı şekilde hesap sormamız gerekiyorsa, nereden başlayacağız bu durumda.. Evin hanımı kırınca “hayırdır inşallah”, hizmetçi kırınca “kör müsün?” mü diyeceğiz. Kim kimdir bu tabloda!?. Karar sizin. Selâm ve dua ile..