Bir insan kendi ailesi ve çocukları ile, akrabaları ve komşuları ile, ortakları ve mesai arkadaşları ile bile başedemezken nasıl olur da bir ülkenin tüm halklarının meselelerini çözmek için bu göreve talip olur.. Bu gerçek beni korkutuyor. “Kul hakkı” deyince durup düşünmek gerek. “Yapmadıklarınızdan da hesaba çekileceğinizi bilmek” de insanı korkutuyor.
İnsanlar çok cahil ve zalim..
Ne var ki, içimizden birilerinin de bu görevi yapması gerek.
Düşünüyorum da, hadi, aday adayı oldunuz. Baktınız ki, o iş konusunda sizden daha ehil insanlar var. Adaylıktan çekilebilir misiniz?
Aday adayı oldunuz. Tamam. Bu sahayı boş bırakıp ahmakların ve hainlerin bu alanı doldurmasına seyirci kalamayız. Varsayalım aday oldunuz ya da seçimde kazandınız. Secde edin ve şükredin, Allah size böyle bir hizmet fırsatı verdiği için. Eğer listeye giremediğiniz, alt sıralarda oldunuz ya da sandıktan çıkamadınız. O zaman iki kere secde edin ve şükredin, Allah’ın sizi böylesine ağır vebal taşıyan bir sorumluluktan muaf tuttuğu için.
Siyaset bazen ve bazıları için dua ile istenen beladır.
Sakın ola ki, “kamu sorumluluğu”nu üstlenmek konusunda muhteris olmayın. Unutmayın ki, ihtirasla istediğiniz her şey sizin imtihanınız olur.
İnsanların bilmediği şeyler konusunda ihtiyat etmesi gerekir.. Bizim için hayır gibi görünen şeylerde şer, şer gibi görünen şeylerde hayır olabilir.. Biz bilmeyiz. Allah’ın bizi nasıl imtihan edeceğini bilmiyoruz.
Siyaset yapmak isteyenler öncelikle, Hz. Ömer’in hayatını bir okumaları gerek. Bir de Hz. Ali’nin Malik b. Eşter’e yazdığı mektubu. Siyasi tarihi, peygamberler tarihini de okumak gerek.
Siyasiler “kibir” hastalığına karşı “Tevazu” ilacı ile nefislerini tedavi etmelidirler. “Şehvet”i “edep”le terbiye etmeliler.
İlk kez milletvekili olacaklar bilmeliler ki, Ankara’da umduklarınızla bulduklarınız çok farklı olacaktır. Seçilene kadar talep edenler, seçildikten sonra vadetmeye başlayacaklar. Hayata başka bir açıdan bakacaklar. Olayların “öteki yüzü” ortaya çıkacak. Bu kez geldikleri yer ile bulundukları yer arasında bir bilişim sorunu yaşayacaklar.
Aday adayları, Tayyib Erdoğan’a ulaşmak için her yolu deniyorlar.
Hayırlısını isteyelim. Her şeyin hayırlısını, servetin, gücün, hatta ömrün ve ölümün.
Kader, rızık ve eceli hatırlayalım. Kimse rızkından bir gram az ya da çok yemeyecek. Kimse ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. O zaman bu insanoğlunun telaşı ne!
Tek sorumluluğumuz şu: Üzerimize düşeni yapıyor muyuz! Sonuç ne olursa olsun, biz üzerimize düşeni yapmışsak olan hakkımızda hayra dönmüştür. Bazen Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister. Zor bir imtihana gireriz. Bazen de servetle imtihan oluruz. Üzerimize vacip olan bir şeyi yapmak konusunda gaflete düşersek, işte o zaman vay halimize..
Sakın ola, şu şöyle yapsaydı, bu iş böyle olmazdı. Ya da şu şöyle yaptı da bu onun için böyle oldu diye düşünmeyin. Geçmişe dair bu tür akıl yürütmeler fasittir. Sık verdiğim bir örnek var: Babam kız olsaydı ben kim olurdum!
Allah’ın iradesine yön verecek değiliz. Allah’ın rızasına talibiz. Yoksa Allah irade ettiği şeyi gerçekleştirmek için dilerse kâfirleri bile bu işe memur eder. Kimse Allah’ı hiçbir şeye mecbur bırakamaz. Ne savaşa, ne kıyamete ve ne de iktidara.
Siz gelip bu ümmeti kurtaracak da değilsiniz! Babanız peygamber olsa gelse, kurtaramaz. Peygamberlerin kurtarıcı gücü yok. Onlar insanları kurtuluşa; Allah’a, resulüne ve kitaba çağırırlar.
İyi topluluklar içlerinden iyi idareciler çıkartır. Yoksa iyi insanlar iyi bir toplum üretemez. Hz. Nuh, Hz. Lut örneğine bakın. Herkes layık olduğu gibi idare olunacak ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Yani asıl değişmesi gereken başımızdaki yöneticilerden önce biziz biz. Biz değişirsek, Allah içimizden bir önderi bize yönetici olarak görevlendirecek.
O zaman insanlara kader, rızık ve gelecek vadetmeyin. Onları daha akıllı, dürüst ve cesur olmaya davet edin. Yoksa bazen Allah buğzettiği kâfir ve zalimlere de iktidar ve servet verir. Onlara yaptıklarından dolayı buğzeder. Bazen de salih kullarının sabrını ve zor zamandaki sadakatlerini göstererek derecelerini yükseltsinler diye onları güçlükle imtihan edebilir.
Tekasür suresini sıkça okuyun, çoklukla övünmeyin. Sizin ellerinizle zalimleri cezalandırdığı ve mazlumlara yardım ettiği için, sizi rızasının tecellisi için vesile kıldığı için şükredin.
Sakın ha! İnsanların kaderini değiştireceğinizi söylemeyin. Bu kulların haddine düşmez. Kader, Allah’ın takdiridir. Onun iradesi her şeyi kapsar, biz rızasına talibiz.
Siyasetin bünyesini de dilini de temizlememiz gerek. Siyasetin kavramları ve kurumları üzerinde yeniden düşünmemiz gerek.
Düne göre çok iyi bir noktadayız, ama öte yandan henüz işin başındayız. Gitmemiz gereken daha çok uzun bir yol var. Uzun soluklu bir mücadeleye hazır olmalıyız.
“Şeriat gelecek, vahşet bitecek” diye atılan sloganların dönemi bitti. “Refah Gelecek dertler bitecek”ti. Dert bitmez. O kadar peygamber geldi ne oldu. İslam tarihini okuyun bakalım.
Zevkçi, çilesiz insanlarla bu zorlu yolu aşamayız. Onun için yol arkadaşlarımızı yeniden gözden geçirelim. Sonra aramıza karışan müfsitler yüzünden, içimizdeki beyinsizlerin işleri yüzünden helak olabiliriz. Başlarında Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa olduğu halde, denizi geçen ben-i İsrail oğulları, karşı yakaya geçince gaflete düştüler de Allah da onların 7 günlük yolunu 40 yıla yaydı. Hz. Harun yolda vefat etti. Hz. Musa Kudüs’ü göremeden dar-ı bekaya göçtü.
Aman ha!
Son bir not: Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay bir iş yok ve O’nun zorlaştırdığından daha zor bir iş de yoktur. Eğer gaflete düşer, cahillik eder, mala tamah eder, şehvetinize mağlup olursanız ve Allah’ın ipini bırakırsanız, Allah işlerinizi sarp dağlara sardıracak. O zaman sizi kim kurtarabilir ki. O mallarınız ve sıkı sıkıya sarıldığınız makamınız mı! Selam ve dua ile.