Derler ya “Laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie (aslı teseyyüb) bulunur hanelerinde.
Bunlar “cahildirler, bilmiyorlar”. Bilmediklerini de bilmiyorlar, öğrenmek de istemiyorlar, bir de kalkıp akıl vermeye kalkıyorlar. Onlar “Aydın”dırlar çünkü, bizse onların gözünde “gericiyiz”. Onlar bizim yanımızda, menfaatleri gerektirdiğinde “Biz de Müslümanlardanız” derler. Kendi “dostları” ile baş başa kaldıklarında, “Biz onları işletiyorduk, ağızlarını arıyorduk, bir şeyler anlatmaya çalışıyorduk” derler. Halkla konuşurken, “Biz ıslah edicileriz” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridirler. (Kur’ani anlamda “kim bunlar” derseniz bakınız Bakara 11) Onların literatüründe bizim adımız “Gerici”dir.
Aslında onların kahir ekseriyeti bir defacık olsun oturup Kur’an-ı Kerim’in manasını bir kez bile okumamışlardır. Din konusunda bilgileri de kulaktan dolmadır.
Livaneli 20 Mart 2020’de Twitterde şöyle bir mesaj attı: “Kendime sürekli şunu hatırlatmam gerek: Burası, meleklerin etek altı seyredilir diye rasathaneyi yıkanların ülkesi. Ve mantık firar etmiş.”
Kendi ifadesine göre yanlış bir şeyi “vird” edinmiş, tekrarlayıp duruyor. Bir yanlışı diline pelesenk etmiş. Kendi kendini hipnoz etmiş. Hayır kardeşim bu ülke, Hz. Adem’in ülkesi, Hz. Nuh’un ülkesi, Hz. İbrahim’in ülkesi. Bu ülke Hz. Lut’un ülkesi, Hz. Eyyüb’ün, Hz. Yusuf’un, Hz. Musa’nın ülkesi. Sizinkiler “Simondağı”nı “Samandağı” yaptı. Bu topraklar en büyük ihanetleri de gördü, muhteşem güzellikleri de. Bugün de öyle. Hz. Meryem de geçti bu topraklardan, Kardeşini kuyuya atanlar, Peygamberlerini yurdundan çıkaranlar da! Bu ülkenin güzelliklerini görmeni engelleyen perdeleri kim ördü gözlerine. Ah şu eğitim kurumları! Eflatun’un Devlet kitabı Harran’daki tıp ve astronomi mektebine bir numara ile kaydedilmişti. İlk olimpiyatlar Hatay’da yapıldı biliyor musunuz. İlk para bu topraklarda basıldı, ilk meclis burada faaliyete geçti. Burası “altında mıdır, üstünde midir cenneti ala / Yek sengine acem mülkü fedadır” denilen yer. Burası Roma! Siz Rum suresini okudunuz mu hiç! Aramızda öyleleri vardır ki, doğu ile batının, kuzeyle güneyin kesişme noktasında dünyanın aksından bir ülkede yaşar ve kendi ülkesi hakkında hiçbir şey bilmez. Nasıl bu kadar cahil ve nankör olunabilir ki! Evet evet, bir kez daha anladım: Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür. İşte bu yolla bir toplum inancından, tarihinden, geleneklerinden soyutlanıyor ve cellatlarına aşık ediliyor. Hani şu dedemin dedesinin babası yaşarken, Kızılderilileri yok eden, kara derilileri köleleştiren, sarı ırkı sömüren, kendi arasında sömürü mirasını paylaşamadığı için 100 yıl savaşan, sonra da insanlığı 2 dünya savaşı, bir soğuk savaş yetmiyormuş gibi yeni bir dünya savaşı ile tehdit eden, terör, savaş ve darbelerin arkasındaki güçlere aşık olacaksınız.
Sosyal media dedikodularından tarih öğrenirseniz işte böyle olur. Bize anlatılan Anadolu’nun fethi de hikaye, İstanbul’un fethi de. Bugünkü fethin senaryosunu 1954’de Cumhuriyet gazetesi yazdı. Bizim solun da sağın da kitabını beyaz efendilerimiz yazdı. BÇG ile ölümü gösterip, FETÖ ile Amerikano İslam’a bizi razı edeceklerdi. Çanakkale’yi de Kurtuluş savaşını da gerçeklerinden soyutlayıp, yeniden formatladılar. Lale devrine, Tanzimat’a, İttihat Terakki’ye, Tek Partiye, Darbe rejimlerine ve onların işbirlikçilerine rağmen ben hâlâ bu ülkeyi seviyorum ve seveceğim.
1577’de kurulan Takiyüddin el-Raşid’in rasathanesini yıkanların günümüzdeki mirasçıları kimler aceba!
Saint Exupery’in Küçük Prens’ini bilir misiniz? Küçük Prensin uçağı arızalandığı için Sahra Çölü’ne inmek zorunda kalır. Burada B612 adlı Astroid’den gelen Küçük Prens pilotla karşılaşır. Küçük Prens’in yaşadığı asteroid B612’yi bir Türk astronom bulur. Bu astronom, asteroidi 1909 yılında uluslararası bir kongrede fesli ve doğulu giysileriyle anlatır ama onu kıyafetinden dolayı kimse dinlemez. Bir Türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp, herkesi Avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra bu defa astronom modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur. Sahi o Türk Diktatörü kimdi! Şimdi Coronalı günlerin itikaf, uzlet, inzivası vesilesi ile yaşadığımız zamana ve mekana şahitlik görevimiz gereği, Küçük Prens’in sansürsüz kopyasını internetten indirip çocuklarınızla birlikte okuyun lütfen!
Bu arada Livaneli’yi günah keçisi haline de getirmeyelim. Bu saçmalığı kaleme alan ilk ve tek kişi de kendisi değil. Vural Savaş da yazmış bunları, başkaları da. Çağdaş olmak için İslam’a, Müslümanlara, tarihe ve geleneğe saydırmak gerek ya, saydırmışlar.
Zırva te’vil götürmüyor. Hani meşhur fıkradır: adamın biri “kurban” mevzuunu anlatıyormuş: “çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş, ‘ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş. Dua geçek olmuş. Davud, kızının adını Ayşe koymuş, gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hz. Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş, ‘kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş”! Dinleyenlerden biri dayanamamış: “Ya hu bunun neresini düzelteyim; Hz. Davut değil Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil, koç”! Bu Rasathane hikayesinin neresini düzelteceksin diyebilirsiniz? Yarını bekleyin.. Selâm ve dua ile.