Aile çöküyor mu? Bu gerçekleşirse gerçekten çok büyük bir felaket olur. En büyük felaketlerin başında bu gelir.. Zaten, eğer aileyi kaybederseniz, geriye fazla bir şey kalmaz.
Bir süre önce bir olay yaşandı. Bir akademisyen “kadın adaya oy vermeyeceğim” dedi ve kıyamet koptu. Adam istifa etmek zorunda kaldı. Bu olayı hiçbir şekilde içime sindiremedim. Sustum, sustum ve sonunda yine yazmaya karar verdim.
Ne yani, biri oy verip vermeyeceğini ya da kime verip vermeyeceğini açıklayamaz mı?
Tamam oy kullanmak zorunlu. Gider sandığa, oyunu boş kullanır ya da iptal eder, kim ne diyebilir. Tesbit de edilemez bu. Kaldı ki, “oy vermeyeceğim” de demiyor, “Kadın adaya oy vermeyeceğim” diyor. Bana göre, kadın-erkek, ne fark eder, ehliyet ve liyakat meselesi benim açımdan asıl önemli olan.
Siyaset konusunda, kadın ve erkek eşit konumda olsa, benim oyum erkek adaydan yana olur. Bu tercihim bir cinsiyetçilik meselesi olarak gördüğümden değil. Yoksa bin erkeğe değişmeyeceğim kadınlar vardır. Hangi erkek Hz. Haacer’le kıyaslanabilir ki, hangi erkek Ruhul Kuds’ün annesi ile kıyaslanabilir, hangi erkek Hz. Asiye ile kıyaslanabilir, kim Hz. Fatıma, Hz. Hatice, Hz. Ayşe ile kıyaslanabilir, Hz. Sümeyye ile kıyaslanabilir.
Kadın, bizim geleneğimizde, mazeret sebebi ile Cuma namazına katılması ve savaş konusunda, ticaret konusunda da olduğu gibi “Siyaset” konusunda muhayyer bırakılmıştır.
Kadınları sokağa çağıran her davet üzerinde bir kez daha düşünürüm.
Konya’da, Twitter hesabından yaptığı paylaşımı sebebi ile eleştiriye uğrayan Necmettin Erbakan Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı’nın istifaya zorlanmasını anlamakta zorluk çekiyorum. Prof. Dr. Mehmet Karalı Twitter hesabından yaptığı, «İlan ediyorum; Aile hayatına yönelik, bazı politikaları yanlış buluyorum. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak, bakan ya da başkan olmaktan veya başarılı bir iş kadını olmaktan çok elzemdir. Yerel seçimde hiçbir kadın belediye başkanı adayına oy vermeyeceğim” ifadelerinin neresi suç?. Bu fikre katılır ya da katılmazsınız, ama suç bunun neresinde! Siz de “şu sebeble erkek aday’a oy vermeyeceğim” deyin.
Karalı, “Konunun başka yerlere çekilmesinden rahatsız olduğum için söz konusu tweeti’mi çekiyorum’’ demiş. Bunu da anlayamadım. Niye çekiyorsun, siliyorsun kardeşim. Kim nereye çekerse çeksin.
Tamam, ne dediğimiz kadar, bunun nasıl anlaşıldığını da düşünelim, istimara fırsat vermeyecek bir ifade şekli kullanalım. Ama yine de bir yanlış anlama ve istismar sözkonusu ise, bu işi neden bugün bu şekilde ifade etme gereği duydunuz onu açıklayın.
Ortada, dini, ahlaki, hukuki bir sorun yok. Ben kişisel olarak kadın ya da erkek olduğuna bakmadan ehliyet ve liyakat açısından konuya yaklaşırdım.
“Yanıldığınızı” da düşünüyor olabilirsiniz. O zaman nerede yanıldınız bunu söyleyin bize. Önce söyleyip, sonra geri çekilmek olmaz. O zaman söylemeyecektiniz.
Bu tartışma aile konusunda ne durumda olduğumuzun bir başka ifadesi.
Ya hu, kadın konusunda tam çuvalladık. Başörtülü kadın, bir direniş sembolü idi dün, bugün öyle başörtülü kızlar, kadınlar görüyoruz ki! O daracık elbiseler, elinde sigara, kiraz dudaklar, gözler boyalı, tırnaklar uzun ve cilalı. Namaz kılmıyorum diye bağırıyor adeta. Hal ve hareket desen aynen.
Hep birlikte düşünmemiz gerek, “biz nerede yanlış yaptık” diye.
Çalışan kadınlar çok mu mutlu? Çocuklar ne alemde.. Bazı ailelerde kadın da erkek de çalışıyor, bazılarında kadın da erkek de çalışmıyor.
“Başı örtülü” olmak artık kişi için bir “alameti farika/ayırt edici bir özellik” değil. Onlar/ötekiler gibi yiyor, giyiniyor. Aynı şeylerden hoşlanıyorlar, aynı duyguları paylaşıyorlar. Başörtüsü bir kültürel aidiyet, gelenek ya da bir aksesuvar’dan ibaret birileri için.
Adalet, iktisad, aile, yolsuzluk bunlar seçim öncesi en canalıcı konular.
Yanlış işleri eleştirenleri cezalandıracak, susturacak olursanız, felakete giden süreç hızlanır ve geri dönüşü mümkün olmayan bir yola girersiniz. Felaketi gördüğünüzde ise çok geç kalmışsınızdır. Eğer demokrasi diyorsanız, “tek sesli demokrasi” olmaz. Bu gidişatta “fikri hür, vicdanı hür insanlardan oluşan bir toplum” çıkmaz.
Sahi, Firavunun sarayında da Züleyha’nın iddiası için şahid aranmamıştı değil mi? Hatta deliller de ciddiye alınmadı ve Hz. Yusuf zindana atıldı.
Bakın kadını evden dışarıya çağıranlara dikkat edelim. Kadını ucuz emek olarak gören, emek arzını artırarak emeğin maliyetini düşürmeye çalışan kapitalist tezgahların, kulağına hoş gelen yalanlarına kanmayalım.
Bu gidişat ne kadının, ne erkeğin, ne de çocuğun hayrına. Bu gidişat evdeki yaşlılar için de köye gitmeye mecbur kalmanın habercisi. Zaten evlerde fazla yaşlı kalmadı.
Yarın aynı akıbet bugünün gelinlerinin ve damatlarının başına gelecek ama farkında değiller. Anaokuluna gönderilen çocuklar büyüyünce, kendilerini oraya gönderenleri huzurevine gönderecekler. Bunlar ancak o zaman anlayacaklar anaokulunda ana’nın, huzur evinde huzurun olmadığını, ama son pişmanlık da fayda vermeyecek.
Geçen gün Sema Maraşlı yazıyordu: “Loran Nordgren’e göre insanlar, dürtülerinin gücünü kestirmede pek başarılı değillermiş. ‘Ayartıcılık tuzağı’na en çok, kendini dizginleyebilme gücüne en fazla güvenenler düşüyor”muş. Atalarımız boşuna “beni bana bırakma Rabbim” dememişler. Kişinin kendi nefsi ile savaşmasına boşuna “büyük cihad” dememişler. İnsanoğlu kendi düşmanını kendi içinde taşır. Nefsin şerrinden emin olmak öyle kolay bir iş değil. Neyinize tamah eder, güvenirseniz, neyi ihtirasla isterseniz o şey sizin imtihanınız olur.
Benden söylemesi. Bari dilim susmasın. Selâm ve dua ile.