Hayatın doğru ve yanlışla, hak ve batılla, iyi ve kötüyle kuşatan zıtlıkları vardır. Din, bu paradigmanın en önemli parçasıdır. Dinin öğretileri insanlığa bu değerler manzumesiyle ışık tutar.
Devletler ve yönetimler bu öğretileri insan hak ve hürriyetleri çerçevesinde ele alır ve hukuk normlarını ona göre işletir. İdeal hukuk normlarına en çok yaklaşan, bu hukuka azami riayet edendir.
Meseleyi “laiklik” özelinde ele alırsak; laiklik, değerler manzumesi değildir. Sadece vatandaşın hukukunu koruyan sistemin adıdır, böyle olmalıdır. Laikliliğin “dini hükümleri yasaklamak veya meşru kılmak” gibi bir görevi de yoktur, olamaz. Durum böyle olursa; bu, “kendisini dinin yerine koyması” anlamına gelir.
Laiklik, dinin öngördüğü kuralları işletmenin adı olan “şeriat”la bu noktada aynı rolü yüklenirse, Müslümanların nezdinde bu, ya “dinsizlik” ya da “dikta” bir yönetin ile tanımlanır…
O halde laiklik; kendisini dinin öngördüğü şeriatın yerine koyan değil, inanç hürriyetini teminat altına alan vasfa büründürülmelidir. Zira hiçbir din kendisini sorgulatmaz. Her din, kendisini muhafaza edecek ilkeselliktedir.
Dini bir kuralı seküler bir yaklaşımla yürürlükten kaldırmak ise kimsenin haddine değildir. Dindeki hükümler, dinin kendi içindeki referanslarıyla işler, yorumlanır ve uygulanır.
Gerçek laiklik tanımında, dini hükümlerin uygulayıcısı veya lağvedicisi olamayacağını gösteren “din ve devlet işlerinin ayrı yürütülmesi” ilkeselliği vardır.
TBMM’de “kadın milletvekillerinin pantolon giyebilmesi” tartışmaları akla ziyan bir hadisedir. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in “başörtüsü de takabilsinler” teklifinde samimiyet aranmaz. Bilimsel yaklaşımın olmadığı bir usul hatası vardır. Atılacak her adımda meşruiyet zemini ararsak, durum işin içinden çıkılamaz hal alır. Örneğin; sakal veya bıyık bırakmak içinde kanun çıkartmak zorunda kalırsınız. Kaldı ki inancın referandum veya kanun teklifi yoluyla oylanması ise “tanrıya savaş açmak” anlamına gelir.
Başörtüsüne inanç dairesinde yaklaşmamız halinde, kanun teklifin sonucunda bu inancı “ret etmek veya kabul etmek” gibi her iki durumda da tehlikeli bir sonucu doğurur. Bu ikilemdeki metodolojik hatayı görememek saflıktır.
Ak Parti’nin akil insanları bu tür düşüncesiz tekliflere pirim vermemesi isabetli olmuştur.