Abdullah Öcalan, aynı ülkede yaşayan insanlardan milyonlarcasının taparcasına sevip yücelttiği, milyonlarcasının da öldüresiye nefret edip lanetlediği bir isim.
Eğer bu iki görüşten birine tümüyle “angaje” değilseniz aslında Apo hakkında yazı yazmamalısınız.
Mutlak bir hayranlık ya da mutlak bir nefret içermeyen her yazı, birbiriyle taban tabana zıt duygular besleyen bu iki kitlenin birleşmesine ve yazıyı yazana karşı ortak bir öfke hissederek yazarı lanetlemesine yol açar.
Abdullah Öcalan’a karşı ne bazı Kürtler gibi hayranlık, ne de bazı Türkler gibi nefret hissediyorum.
Gene de bütün lanetlenmeleri göze alıp bu yazıyı yazacağım.
Birincisi, Türklerin de Kürtlerin de Apo hakkında kendileri gibi düşünmeyen milyonlarca insan olduğunu bilmeleri gerekiyor.
Birisinin Türklere, “milyonlarca insan sizin nefret ettiğiniz adamın her sözünü emir telakki ediyor”, Kürtlere de “sizin hayran kaldığınız önderliğinizi Türkler bebek katili olarak görüyor” demesi lazım.
Çünkü Türkler bu ülkede sadece Türkler, Kürtler de sadece Kürtler var zannediyor.
“Diğer” tarafın neler hissettiğini, neler düşündüğünü bilmeyi sanki inatla reddediyorlar.
Bir barış olacaksa, bu, iki kesimin de birbirlerinin görüşlerinden ve duygularından haberdar olmasıyla gerçekleşecek.
Ne kadar zor, ne kadar sancılı olursa olsun, bu ülkede birbirinin zıddı duyguların birarada varolduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz.
Apo da bu zıtlığın en “kritik” noktalarından biri.
Ve, barışa giden yolda Öcalan bir realite.
Son açıklamalarına bakıldığında bu “realitenin” varlığının barışa yardımcı olacağını düşünüyorsunuz.
En azından ben öyle düşünüyorum.
Kürt tarafında en aklı başında açıklamaları yapanların önünde Apo geliyor.
Barışın yolunu açmak için uğraşıyor.
Önceki gün avukatları bizim gazeteye geldi.
Söylediklerini dün manşet yaptık.
“Defterlere” yol haritasını yazan Apo, Ankara’daki görevlilerin bu defterlerdeki yol haritasını okuduktan sonra dile getirecekleri itirazları gözönüne alacağını, bu yol haritasında itirazlara göre bazı değişiklikler yapabileceğini söylüyordu.
Net bir şekilde söylenmese de aslında bu sözler “pazarlık yapabiliriz” anlamına geliyordu.
Bir dayatma içinde değildi.
Karşılıklı görüşlerin ifadesiyle barışa bir yol bulunabileceğini anlatmaya çalışıyordu.
Apo’dan nefret ettiğiniz için onun söylediklerini duymazdan gelmeyi tercih edebilirsiniz ama bu ne işe yarar?
Amacımız çocukları kurtaracak, Türkiye’nin önünü açacak, insanlarını mutlu ve zengin kılacak bir barış sağlamaksa, bu amaca yardım edebilecek herkesin yardımını kabul etmekte ne zarar var?
Ben, Apo’nun şu sırada samimiyetle barış istediğini düşünüyorum.
Bu inancım da basit bir soruya dayanıyor.
Apo, bugün yaşadığı koşullardan daha rahat koşullarda yaşayacaksa, İmralı’dan mesela bir çiftlik evine nakledilecekse ya da bir gün serbest bırakılacaksa, aklında böyle ihtimaller varsa, bütün bunlar savaş sırasında mı gerçekleşir yoksa barış sırasında mı?
Barışın sadece Türkiye’ye değil Apo’ya da ciddi yararı var.
Yarın Apo, “ben kendimi düşünmüyorum” diyebilir ya da taraftarları “o kendini düşünmez” diyebilir, belki de kendini düşünmüyordur ama bütün bu sözler somut realiteyi değiştirmez.
Barış, bütün ülkenin işine yarayacağı gibi Apo’nun işine de yarar.
Demek ki ortak bir çıkar söz konusu.
Ortak çıkarlar, niyetlerden daha güvenli ölçülerdir böyle konularda.
Şimdi bakın, hem halkının hem kendisinin çıkarı barışta olan birinin sözlerini, eğer barış istiyorsak, neden ciddiye almayacağız?
Şu anda PKK’yı etkileyebilecek tek isim Apo.
Açıklamalarında “sadece demokrasi istediğini” söylüyor, “demokrasi ve barış” herkesin ortak isteğiyse Apo’nun varlığını ve yol haritasını gerektiği gibi değerlendirmeliyiz.
Türklerin ve Apo’dan hoşlanmayan Kürtlerin “o kendisi demokrat değil ki” diyeceklerini biliyorum ama şu anda Apo’nun ne olduğunu değil, ne istediğini, ne söylediğini konuşuyoruz.
Apo’nun sözü PKK’ya geçer mi, geçer.
Apo, “barış istiyorum,” diyor mu, diyor.
O zaman izin verin barışa yardım etsin.
Nefretimizin vicdanımızdan daha güçlü olmasına izin veremeyeceğimiz zamanlar bunlar.
Çünkü şu anda barıştan daha önemli hiçbir şey yok bu ülkenin çocukları için.