Apo’nun Öz’den ricası

Yeniden tartışmaya başladığımız ABD’nin Kürt Planı’nın gerisinde yatan temel neden, Irak’la imzaladığı güvenlik anlaşması ve 2011 sonuna kadar takvime bağladığı çekilme programıdır. Evdeki hesap çarşıya uymaz ve anlaşma askıya alınırsa Kürt Planı da değişecektir.

Geri çekilirken petrol kaynakları üzerindeki nüfuzunu koruyan, işgaldeki en büyük destekçisi kuzeydeki Kürtlere ‘devletçik’ armağanı planlayan ve istikrarı sağlayacak bir yönetim modelini hayata geçirmek isteyen ABD, çok iyi biliyor ki, Türkiye’yi dışlayan bir yaklaşımın başarı ihtimali çok düşüktür.

Bildiği bir başka gerçek, ortada ‘PKK’ durdukça üretilen yeni senaryolara Türkiye’yi dahil etmek asla mümkün değildir.

ABD, nasıl 1999 başında Talabani ve Barzani’nin önünü açmak için Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederek Kürt dengelerini bozduysa, şimdi yine benzer hesaplarla bezenmiş oyunu sahnelemek istiyor.

Ülkelerin dünya coğrafyası üzerinde bu tür hesapları olabilir. Bunda arızalı bir durum yoktur. Önemli olan şudur; Türkiye, hangi estrümanları kullanarak oyunun kazanan tarafı olacaktır. Ya da süreci en az hasarla atlatacaktır.

Gelelim plana...

Nisan ayı sonunda büyük olasılıkla Erbil’de, güvenlik sorunu aşılamazsa Avrupa’nın herhangi bir kentinde Kürt Konferansı toplanacak. Bu konferansa Türkiye, İran, Suriye ve Irak’taki Kürt partilerinin temsilcileri ve bazı uzmanlar davetli.

Ancak, PKK temsilcilerinin toplantıya daveti konusunda görüş ayrılıkları bulunuyor. Murat Karayılan, birkaç gün önce Roj TV’de katıldığı programda, ‘Biz de o toplantıda olmalıyız. İçinde olmadığımız bir toplantıda alınacak kararlara uymayız’ diyerek tavrını çok açık şekilde ortaya koydu.

Konferansta DTP’nin temsili veya diğer siyasi partilerdeki Kürt kökenli kimi milletvekillerinin daveti konusu ise henüz programlanamadı.

Gündemin ana tartışma konusu ise Türkiye’deki Kürt meselesidir. Konu başlığı şöyle özetlenebilir: PKK’nın silahsızlandırılması ve siyasi entegrasyon...

Projenin bazı alt başlıkları ise şöyle:

-Kandil’de ve Türkiye içindeki silahlı PKK unsurlarının kaçı silahlarını bırakacak?

-Silahlarını bırakanlar Türkiye’ye hangi şartlarda dönecek?

-Bu silahlar kime ve nasıl teslim edilecek? Türkiye’ye mi yoksa Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimine mi?

-Yönetici kadroların akıbeti ne olacak? Türkiye’ye iade mi edilecek yoksa istedikleri ülkelere geçişlerine izin mi verilecek?

-Türkiye’de genel af ilan edilecek mi?

APO ne istiyor?

Konferanstaki tartışma konularına DTP’nin yaklaşımı çok önemli değil. Bu partinin bir sanal yansıma olduğunu herkes biliyor. Bugün Kürt dinamiğini PKK ve Abdullah Öcalan şekillendiriyor.

Öcalan’ın ise konferansa önerisi üç başlıkta toplanıyor:

- İlk aşamada iki taraflı eylemler durdurulsun.

- Kürtleri tanıyan yeni bir Anayasa hazırlansın.

- Hakikat Komisyonu kurulsun.

Öcalan’ın yeni Anayasa talebi, federasyonu çağrıştıran bir siyasal düzlemi tarif ediyor. Hakikat Komisyonu’ndaki beklentisi ise Güney Afrika’daki gibi 25 yıllık eylemlerle ilgili yüzleşmeye gidilmesi.

Mesela; PKK’nın ateşkes uyguladığı dönemde (1993) silahsız 33 erin şehit edildiği olaydaki karanlık noktaların hala aydınlatılamadığını, bu ve benzeri tüm eylemlerin masaya yatırılmasını istiyor.

Hatta öncesinde Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz’le konuşmak istiyor. Öcalan’ın avukatlarına verdiği mesaj çok açık: ‘Ben de konuşmak istiyorum ama savcılar şu ana kadar ifademe başvurmadılar. Neden ifademi almıyorlar, anlamış değilim.’

İyi şeyler olacak mı?

Görüldüğü gibi kanımızı donduracak türden çok ağır taleplerin gündeme getirilmesi planlanan Kürt Konferansı’nın sonunda ‘manifesto’ niteliğinde kapsamlı bir öneri paketinin tartışmaya açılması planlanıyor.

Hepimizin tahmin ettiği gibi burada son sözü ABD söyleyecek. Başka bir ifadeyle konferans bildirisi, ABD’nin Kürt Projesi’ne ilişkin taslak metni olacak. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Türkiye’ye gelen dört temsilci, uzun süredir bu mevzua dair (sivil/asker) uzmanlarla, Kürt politikacılarla nabız yokluyor.

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani Türkiye’de. Devlet erkanıyla görüşecek. Gündemlerindeki önemli bir konu da budur. Cumhurbaşkanı Gül, geçen hafta İran’a giderken Kürt meselesine ilişkin soruları yanıtlarken, ‘Çok işi şeyler olacak’ demişti.

Bu arada kimse, Türkiye’nin Kürt politikasını tek başına siyasi iktidarın tasarrufu olarak görme yanılgısına kapılmasın. Kürtçe Şeş projesinde olduğu gibi ezber bozan adımlar, MGK’da tüm yönleriyle değerlendirildikten sonra atılmıştır.

Yukarıda belirttim, tekrar edeceğim, önemli olan (içinde ne olursa olsun) karşı tarafın planı değil, kendi planınızdır.

Şunu da herkesin görmesi gerekiyor; sorunları halının altına süpürerek görmezlikten gelme dönemi artık bitti. Taraf Yazarı Orhan Miroğlu’nun deyimiyle, artık tarihin sonuna gelindi.

İster adına ‘terör’ deyin, ister ‘mesele’, isterse ‘sorun’...

Hangi isimle anarsanız anın, bu konuda çözüm bulmadan Türkiye’nin geleceği yakalaması mümkün değildir.


Toplu teşekkür

Adetim değildir, şimdiye kadar ödülleri köşeme taşımadım. Lakin, Ergenekon taifesi ve medyadaki uzantılarının yoğun saldırıları karşısında emeğe saygı gösteren bu güzide kuruluşlara topluca bir teşekkürü borç addediyorum.

Türkiye Yazarlar Birliği, Avrupa Gazeteciler Derneği, Büyük Anadolu Birliği, MÜSİAD Ankara Şubesi, Başkent Grubu, Memur-Sen Bursa Şubesi, Memur-Sen Kayseri Şubesi ve Kayseri Gündem Gazetesi (ortak), Memur-Sen Eskişehir Şubesi ile Radyo Evi Derneği’ne takdirleri için teşekkür ederim.