“Soğuksun ölüm, soğuksun.
İstediğin kadar soğuk ol, bana buz gibi sudan daha tatlı gelirsin!
Unutma ki sen benim kölemdin, öyle de kalacaksın.
Ben senin efendin, ben emrederim sen itaat edersin.
Ey özgür dağların kölesi, emrediyorum;
Gel ve al canımı!”
Eski bir Çeçen türküsü ölümü böyle dile getiriyor.
Ölüm! Değişmeyen hakikat..
Bizim için tayin edilen şu hayat-ı faniye, ölüm hakikatinin tecelli etmesiyle son bulacaktır..
Ölüm; kimileri için kaygı, korku ve hüznün habercisiyken, kimileri içinse vuslatın, sevdanın ve aşkın habercisidir.
Hayatta iki güruh insan vardır; âşıklar ve şaşkınlar..
Şaşkındırlar, çünkü hiç beklemedikleri bir hakikattir ölüm onlar için.
Ve âşıktırlar, ölmek için doğduklarının bilincinde olanlar..
Ölümün gül yüzüne meftun olan âşıklar, intizar ederler şehadeti, gâh soğuk zindanlarda gâh Marmara’nın mavi sularında..
Ölümü yeniden doğmak diye telakki edenler ölüme tutkun olurlar, hayat-ı ebediyenin mukaddimesi olan ölümü, şu zevale mahkûm hayat-ı dünyeviyeye tercih ederler..
Kimi zaman bir işkence seansında beklerler Maşuklarını, kimi zaman bir camî çıkışında, kimi zamansa dağların doruklarında.
Soruyorum siz kendini âşık zannedenlere.
Söyler misiniz bana,
Aşk nedir?
Bakın ne diyor ölüme meftun bir Âşık;
“ Şehadet en büyük Aşktır!
Şehid ise en büyük Âşık ”
O halde şunu iyi bil;
Ey Ferhat ve Şirin’e muasır olan bedbaht!
Aşkın en büyüğüne tanık oldum diye sevinme sakın!
Çünkü biz öyle aşklara tanık olduk ki, bu aşkları yalnız tarih sayfaları değil arş-ı âlâdaki melekler dahi yazdı..
Ey Âşıkların divanlarından dem vuran edipler, yazarlar, çizerler!
Duyun sesimi!
En şanlı destanlar bizim divanımızda mevcuttur diyenler;
Biz bu topraklarda şahid olduk Pîr’in âşkına.
O şöyle haykırıyordu;
“ Beni değersiz dallarda asmanıza karşı pervam yoktur. Muhakkak ki yolum İslam ve ALLAH içindir. “ Şeyh Said-i Palevî
“Umumun malûmu olsun ki, iki elimle iki hayatımı tutmuşum, iki hasım için iki meydanı mübârezede, iki harp ile meşgulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma çıkmasın” diyen Zindan’ın Pîrî Üstad Bediuzzaman
“Biz ölümün tehlikelerle dolu bir hayattan ebedi nimet ve saadetlerle dolu gerçek bir hayata geçiş köprüsü olduğunu biliyoruz.”
diyen Hasan El-Benna’nın âşkına tanık olduk biz..
Anlayacağınız,
“Bu dava çok büyüktür, en büyük âşıklarımızı bu yolda feda ettik..”
Hatta öyle âşıklar vardır ki bizim divanımızda, bizler Rabbimizi 33’lü tespihlerle dahi tenzih etmekten aciz kalırken, onlar Rab’lerini 33 kurşunla tespih ettiler..
Her bir azaya bir kurşun..
Her bir kurşuna bir tekbir..
Velhasıl bizim tarihimiz Âşıklar tarihidir!
Selam ve Dua ile..