AVRUPA’YA BAKIŞIMIZ

Mehmet Emin TOPRAK

Hayatımızdaki her bir şeyin artıları ve eksileri mevcuttur. İnsanlar, aileler, kurumlar, şirketler, devletlere kadar bu prensip geçerlidir.

Çok iyi bildiğimiz bir insandan öyle bir zarar görüyoruz ki, düşmanımız bile onu yapmayabiliyor bize! Tam tersi çok kötü ve düşmanımız olan bir insandan da öyle bir zamanda öyle bir iyilik görebiliyoruz ki, dostumuzdan bile göremeyebiliriz o iyiliği!

Fakat bunlar olurken, kötülük gördüğümüz yine dostumuzdur, iyilik gördüğümüz düşmanımız da yine düşmanımızdır.

Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi bir Müslüman’ın her hareketi veya her sözü Müslüman’ca olmadığı gibi, her kâfir insanında her hareket ve sözü kâfirce değildir. Müslüman’da kâfir, kâfirde de Müslüman sıfatı bulunabilir.

Bu noktada dikkat etmemiz gereken şey, aynı pazarda birlikte satılan doğruluk ve yalanı ayırmamızdır. Siyah ile beyazı ayırmak marifet değil, akıllılık aradaki renkleri teşhis edebilmededir. İşte şer görünen şeylerde hayrı tespit edip ayırmak bu olsa gerek!

Biraz uzun ve zor giriş yaptığımın farkındayım. Fakat bunları anladık mı geresi kolaydır.

Gel gelelim Avrupa ve batı ile olan münasebetlerimize…

Bu derece globalleşen ve adeta bir köy şekline giren dünyamızda başka milletleri göz ardı etmek olmaz ve olamaz. Tabii ki Avrupa’nın ve batının her şeyi iyi değildir. Bunun yanında her şeyi de kötü değildir.

Avrupa’ya gidenlerden hepimiz duyuyoruz ki, devlet sistemleri oturmuş, sağlık hizmetleri imrenilecek durumda, insana verilen değer ileri seviyede, demokrasi ve insan hakları açısından bizden fersah fersah ilerdeler. Ticari faaliyetlerde kırtasiyecilik yok denecek kadar az.

Şimdi bunlar doğru değil mi? Doğru.

Avrupa’nın bu saydığımız güzelliklerini almakta ve uygulamakta bir sakınca var mı? Niye olsun ki…

“İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” Buyurmuyor mu kâinatın iftihar tablosu?

Avrupa’ya başka bir açıdan bakınca da her şeyini menfaat üzerine kuran bir sisteme sahip olduğunu görüyoruz, sömürgecilik iliklerine kadar işlemiş, Afrika’dan uzak doğuya ve bir çok bölgeyi halen daha sömürmeye devam ediyor.

Fakat eğri oturup doğru konuşalım. Avrupa’nın bu kötü yönünü almak mecburiyetinde miyiz? Yani teslimiyetçi bir politika izlemek zorunda mıyız? Tabii ki hayır! Görüşmelerde çatır çatır pazarlık yapmana mani değil ki…

Bir de dini açıdan bakalım olaya. Avrupa Birliğine girersek Hıristiyanlıkta onunla beraber içimize girecek gibi görüşler var.

Keşke girsin de Müslümanlıkla mukayese edilip hangisinin hak olduğu hangisinin batıl olduğu belli olsun! Bundan niye korkuyoruz ki… Korkuyorsak dinimizin değerini öncelikle biz bilmiyoruz ve savunamıyoruz demektir. İslamiyet ile Hıristiyanlık eşit şartlarda mindere çıksalar hangisi galip gelir? İslam dininin galip geleceğinden şüphemiz varsa, Allah korusun sıkıntı biz Müslümanlar da demektir.

Avrupa’nın rezaleti ve sefahati ise şu anda zaten geliyor. Gelmeyen onun insanlığa sunduğu iyilikleridir.

Evet Aziz Dostlar!

Akıllı olalım, hissi ve duygusal davranmayalım. Her nimetin bir külfeti vardır. Önemli olan nimeti ve külfeti iyi ve dikkatli tartmamız ve madalyonun iki yüzünü de titizlikle değerlendirmemizdir.

C. Hak hepimize feraset versin!

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.