Hayatımızdaki her bir şeyin artıları ve eksileri mevcuttur. İnsanlar, aileler, kurumlar, şirketler, devletlere kadar bu prensip geçerlidir.
Çok iyi bildiğimiz bir insandan öyle bir zarar görüyoruz ki, düşmanımız bile onu yapmayabiliyor bize! Tam tersi çok kötü ve düşmanımız olan bir insandan da öyle bir zamanda öyle bir iyilik görebiliyoruz ki, dostumuzdan bile göremeyebiliriz o iyiliği!
Fakat bunlar olurken, kötülük gördüğümüz yine dostumuzdur, iyilik gördüğümüz düşmanımız da yine düşmanımızdır.
Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi bir Müslümanın her hareketi veya her sözü Müslümanca olmadığı gibi, her kâfir insanında her hareket ve sözü kâfirce değildir. Müslümanda kâfir, kâfirde de Müslüman sıfatı bulunabilir.
Bu noktada dikkat etmemiz gereken şey, aynı pazarda birlikte satılan doğruluk ve yalanı ayırmamızdır. Siyah ile beyazı ayırmak marifet değil, akıllılık aradaki renkleri teşhis edebilmededir. İşte şer görünen şeylerde hayrı tespit edip ayırmak bu olsa gerek!
Biraz uzun ve zor giriş yaptığımın farkındayım. Fakat bunları anladık mı geresi kolaydır.
Gel gelelim Avrupa ve batı ile olan münasebetlerimize
Bu derece globalleşen ve adeta bir köy şekline giren dünyamızda başka milletleri göz ardı etmek olmaz ve olamaz. Tabii ki Avrupanın ve batının her şeyi iyi değildir. Bunun yanında her şeyi de kötü değildir.
Avrupaya gidenlerden hepimiz duyuyoruz ki, devlet sistemleri oturmuş, sağlık hizmetleri imrenilecek durumda, insana verilen değer ileri seviyede, demokrasi ve insan hakları açısından bizden fersah fersah ilerdeler. Ticari faaliyetlerde kırtasiyecilik yok denecek kadar az.
Şimdi bunlar doğru değil mi? Doğru.
Avrupanın bu saydığımız güzelliklerini almakta ve uygulamakta bir sakınca var mı? Niye olsun ki
İlim Çinde de olsa gidip alınız. Buyurmuyor mu kâinatın iftihar tablosu?
Avrupaya başka bir açıdan bakınca da her şeyini menfaat üzerine kuran bir sisteme sahip olduğunu görüyoruz, sömürgecilik iliklerine kadar işlemiş, Afrikadan uzak doğuya ve bir çok bölgeyi halen daha sömürmeye devam ediyor.
Fakat eğri oturup doğru konuşalım. Avrupanın bu kötü yönünü almak mecburiyetinde miyiz? Yani teslimiyetçi bir politika izlemek zorunda mıyız? Tabii ki hayır! Görüşmelerde çatır çatır pazarlık yapmana mani değil ki
Bir de dini açıdan bakalım olaya. Avrupa Birliğine girersek Hıristiyanlıkta onunla beraber içimize girecek gibi görüşler var.
Keşke girsin de Müslümanlıkla mukayese edilip hangisinin hak olduğu hangisinin batıl olduğu belli olsun! Bundan niye korkuyoruz ki
Korkuyorsak dinimizin değerini öncelikle biz bilmiyoruz ve savunamıyoruz demektir. İslamiyet ile Hıristiyanlık eşit şartlarda mindere çıksalar hangisi galip gelir? İslam dininin galip geleceğinden şüphemiz varsa, Allah korusun sıkıntı biz Müslümanlar da demektir.
Avrupanın rezaleti ve sefahati ise şu anda zaten geliyor. Gelmeyen onun insanlığa sunduğu iyilikleridir.
Evet Aziz Dostlar!
Akıllı olalım, hissi ve duygusal davranmayalım. Her nimetin bir külfeti vardır. Önemli olan nimeti ve külfeti iyi ve dikkatli tartmamız ve madalyonun iki yüzünü de titizlikle değerlendirmemizdir.
C. Hak hepimize feraset versin!