Alt tarafta yer alan takımların kümede kalma savaşı iyice kızışırken hakemlerin takımların kaderi ile oynama hakkı yok..
Dün Antalya’da sözde Türkiye’nin bir numaralı hakemi Cüneyt Çakır öyle bir maç yönetti ki, dersiniz ki yandan çarklı Şirket-i Hayriye vapuru gibi hep tek taraftan ev sahibi Antalyaspor lehine çalıştı!
Geçen hafta G.Saray maçı sonrası köşe yazımda bu takıma kement değil, kırbaç lazım demiş ve özellikle ligin boyu her hafta kısaldıkça mutlak her maça cesur futbol oynamamız gerek demiştim.
Uğur hoca Antalyaspor maçını ikiye ayrısın. Aykut’tan önce, Aykut’tan sonra diye ..
Üç defansif orta saha yaratıcı gücü olmayan, tamamen rakibi oynatmamaya dayanan, forvete ne bir derin pas, ne bir lokum tadında ara pası atamayan isimlerle maça başladı Uğur hoca..
Hocanın taktiği belli. Önce durdur, sonra yanında oturan üç silahşoru Lualua, Ludovic ve Cernat’ı sür sahaya ve vur…
Ama her takım Antalyaspor gibi o golleri kaçırmaz.. 1-0 dan sonra iki, üç olursun sonrada eyvah para etmez gardın erken düşer benden söylemesi..
Dolayısıyla senin yanında sana maç alacak, seni pozisyona sokacak birileri varsa mutlaka onlardan biri sahada olacak..
Uğur hoca akıllılık etti.. İlk devre bitmeden hatasından döndü aldı dışarı Aykut’u sürdü sahaya Ludovic.. Biz aslında maçı o zaman almıştık..
Buna ilave kaleci Serkan’ın gününde olması ve ilk kez bir maçta şans faktörü bizim lehimizde işlemesi önemli bir etkendi..
Kwekue’ye ek bir parantez açalım. Ne demiştik; Bu ligde istesin sana tek başına maç alır. Paçavra etti Antalya defansını..
Tabi sahada oynayan diğer oyuncuların en sonunda “ritim sazda” yer alan Lualua’yı es geçmeyelim, aslan payını ona yazalım…
Tam bir kalite.. Valla aldığı para her kuruşuna kadar helal olsun. Birde adam gibi adam…Bu adamı Karabük ve Tolunay hoca nasıl bırakır demeyeceğim, iyi ki bıraktı…
Terimizin son damlasına kadar hak edilmiş bir galibiyetle döndük Antalya’dan..
Yazımın son kısmında tekrar maçın hakemine döneyim bu vesile ile bende gençlik yıllarına hafiften bir uzanayım…
Gençlik zamanımda bizim mahallenin bir “Çatlağı” vardı, ondan bahsedeyim sizden.
Geveze mi, geveze. Bakkalın hemen üstüne otururdu, çıkardı balkona ağzına “tipitip” marka sakız bir oyana, bir buyana derken hafiften de “ iki balkonlarını “sarkıtarak millete laf yetiştir, mahalleyi bir birine katardı.
Kimden m bahsediyorum? Mahalleye dışardan gelen dul bir kadından…İsmi lazım değil!..
Patavatsızın teki, sözleri pek itibar görmese de milleti bir birine koyar, ortalığı karıştırdıktan ağzında ki sakızıda bir güzel patlattıktan sonra tüyerdi balkondan içeri.
Maçın hakemin ağzına sakız yoktu ama, o işi görecek düdük vardı. Tıpkı yıllar önce o ablanın balkondan mahalleliye söylediği, daha sonra mahallemizin imamının bile araya girip düzeltemediği olaylar gibi..
Burada tabi maçı yöneten hakemden çok, onu bu maça atayanından kabahati var. Tıpkı yıllar önce çatlağı el altından destekleyen bakkal amca gibi. Benim gibi bıyıkları yeni terlemiş delikanlıya veresiye bir şişe “Elvan” marka gazoz vermezdi, ama o ablaya her şey serbestti.!..
TFF Rizeli yöneticisi sayın Yardımcı, aynı hakem bir hafta evvel senin tuttuğun takım olan Fenerbahçe’ye iki ucuz penaltı verdi. Senin keyfin “Çakır keyf” di dimi!
Yüzde yüz iki penaltı, çizgiyi geçen toptan yenilen goller maç sonu tersi bir sonuç çıksaydı sayın Yardımcı aynı keyfi yaşarmıydın?
Ha sen diyorsun ki benim için fark etmez. Ha mahallenin bakkalı , ha TFF’nin 2. Başkanı.. Girin bir birine, sonrada parmağımı hafiften tükürür, o defteri açar veresiyenize bakarım…
Yok böyle bir şey sayın Yardımcı.. Unutma seni oraya taşıyan Rizelidir.. Gelir zamanı o defteri sana tersten okutur.. Sonra da ben veresiyeyi kapattım, post cihazına geçtim , kredi kartı ile çalışıyorum desende fayda etmez.. Bu Rizeli unutmaz!...