“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye yola çıkarsak, o yılan gün gelir, onu da ısırır..
“Benim dindaşına, benim ırkdaşıma, liderime, örgütüme, kavmime, şeyhime, menfaatime dokunma da kime dokunursan dokun.” Birileri adeta böyle diyor.
Hani haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacaktık. Bir topluluğa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecekti, hani işi ehline verecektik, ehliyet ve liyakat imandan önce gelecekti, hani rüşvet almayacaktık ve vermeyecektik. Hani torpil yapmayacaktık. Zinaya yaklaşmayacaktık. İftira etmeyecektik.
Her haltı yiyoruz. Hani zalimlere yardım etmeyecektik. Çünkü ateş bize de dokunurdu, haksızlıklar karşısında susanlardan olmayacaktık, ne oluyor? Oluyor işte.
Ergenekon ve Balyoz konusu ya da derin yapıların medya ve STK’ları kullanma konusu da aynı..
Beni örgütün adı ya da ne zaman kurulduğu ilgilendirmiyor. Ama bir yapı, aynı ülkenin çocuklarını birbirine karşı konumlandırıyor ve bunları birbirine kırdırıyor..
“Ergenekon ve Balyoz davası”nı FETÖ’cüler icat etti. Birileri “Ergenekon ve Balyoz” yok diyor. Ötekiler de “FETÖ”, ya da “Paralel Devlet” diye bir şey yok diyor. Birileri de “BÇG yok” diyor. Bunların adının ne olduğu hiç önemli değil. Ergenekon adını kim ne zaman kullandı, ilk kullanan-sol kullanan, bunlar farklı konular. Sonunda soğuk savaş sonrası tehlikenin rengi “kırmızı” idi, “Yeşil” oldu. İslamofobya, siyasal İslam, radikal İslam NATO’nun tehdit algısından “düşman” olarak tanımlandı. “Ilımlı İslam”a havuç, “Radikal İslam”a havuç göstereceklerdi. “Ilımlı İslamcılar” FETÖ’cüler eli ile Amerikan kampına alınıp ehlileştirilecekler, radikal İslamcılar ise BÇG türü yapılarla yola getirilecek ya da ezilecekti. Bu çevreler o gün ADD ve ÇYDD gibi örgütleri kullandılar.
Ben “Ergenekon” deyince, birileri “Ergenekon ismi kirletiliyor”, bir başkası Ergenekon davasından yola çıkarak bu suçlamanın kendilerine yöneltildiğini söylüyor.
Ergenekon ve Balyoz’da yargılanan herkes masum mu idi gerçekten. Elbette orada haksız suçlamalara muhatap olanlar da vardı. Ama bizdeki kafa şu; Demirel “bana ülkücüler suç işliyor dedirtemezdiniz” diyordu ya! “İnni küntü minezzalimin” demek ne kadar zor. “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” dersiniz, ama şeytan sizi örgütünüz, lideriniz, şeyhinizle aldatmasın deyince nefsimize ağır geliyor.
Kimse kendi içindeki “pislik”leri temizlemek konusunda çok da istekli değil. Kendi gözündeki mertekleri görmezden gelirken, başkasının gözünde çöp aramaya devam ediyoruz.
Noel Baba Vakfı Başkanı Karaduman, söz konusu yazımla ilgili bir mesaj kullandı. Oda TV de haber yaptı bu mesajı. Karaduman, konunun Ergenekon davası ile ilgili kısmının kendi ile alakalı bölümü için diyor ki; “1- İnsanlar geçmişi ile değil.. İşlediği suçlar ile yargılanır... 2- Türkiye de Gladyo veya benzer işlev ile kurulan bir yapılanmanın varlığını açığa çıkarmak istiyorsak.. O zaman NATO yargılanacak. 3- Eğer Ergenekon diye bir yapılaşma olsaydı. Yargılanan bir kişi olarak bunu ilk ben ortaya çıkarırdım. Çünkü mahkemeye sunulan bilgi ve belgeler arasında böyle bir örgütün izi yoktu. Ama uydurması vardı. Ergenekon kirli elleri, masum insanları sabun yaparak yıkama operasyonuydu. 4- Benim Ergenekon’da diğer sanıklardan biraz daha az yatmamın nedeni.. HENÜZ DURUŞMALAR BASLAMADAN ÖNCE Mahkemenin olmayan Ergenekon’u var gibi gösterme kararını açığa çıkarmam sonucu olmuştur. Aynen nasıl kitle imha silahı var diye Irak’a girdiler. Türkiye’de Ergenekon var diye girdiler. Ne Irak’ta kitle imha silahı buldular, ne de Türkiye’de. Bulunması gereken aynı mekanizma.. Aynı katiller.
Evet! Bu iş ordu içindeki iki kanadın kendi aralarındaki hesaplaşması idi. Bu hesaplaşma 11 Eylül İkiz Kuleler hesaplaşmasının, Rothschildler ile Rockefeller hesaplaşmasının bizdeki öncü yansımasıdır. Fransa’daki Macron’a karşı sokak gösterileri de böyle bir hesaplaşmanın tezahürü değil mi? Bunlar Fuller ve Brzezinski hesaplaşmasıdır.
Karaduman diyor ki, “Noel Baba Vakfı 1995’de kuruldu... Fakat mahkeme tutanaklarına göre 1999’da kurulan Ergenekon, 1995 yılında Noel Baba Vakfı’nı kurmuştu. Bu durumda ancak Noel Baba Vakfı Ergenekon’u kurar. Eğer öyle ise doğrudur. Kurucusu olduğum Noel Baba Vakfı’nın fikri tamamen benden çıktı. Ergenekon’da yargılanan arasında, Noel Baba Vakfı’nın ne kurucusu vardı ne de yargılananlar arasında da tanıdığım hiç kimse yoktu. Çünkü Ergenekon da yok!.. Eğer olsaydı böyle ucuz uydurmalara ihtiyaç duyulmazdı. Olmayan Ergenekon davasına son noktayı koyacaktır. Ama vicdanlarda asla bitmeyecek..” Bütün bunları biliyorum. Bunları değişik defalar yazdım. Balyoz davasında müdahildim, oynanan kirli oyunu gördük ve çekildik bazı müdahiller olarak. Bu dava FETÖ’nün kumpası idi. Dava aslında bazılarını caydırmak, bazılarını korkutup teslim almak, bazılarını bitirmek ve kendileri ile işbirliğine gidecekler içinde açık kapıların bırakıldığı bir dosya idi.. Bu kirli tezgahta ABD de vardı İngiltere de, Almanya da vardı İsrail de, Vatikan da vardı işin içinde.. NATO da vardı. Bakın, bu davalardan ya da FETÖ’den, PKK’dan ya da DHKP-C’den kaçanlar nereye gidiyor, kime sığınıyor, kimler tarafından korunuyorlar.
Mesela, aynı durumda “Selam-Tevhid Örgütü” de bir kumpastı. “Tahşiye” de öyle. Sahi o “Kozmik Oda davası” neyin nesi idi. Hani şu “Arınç’a suikast” hikâyesi. Sivas’ta da var bu kumpas, Başbağlar’da da. Kibriti gözümüze çok yaklaştırırsak arkasında bir ormanı kaybedebiliriz. Bu örgütler ve isimlerine takılırsak da öyle. Belki, konuyla ilgili yazımda Ergenekon ve Balyoz davasındaki kumpasa atıf yaparak yazıma devam etmeliydim. Özgür-Der’deki arkadaşlarla daha ilk bir-iki ay içinde bu konuda FETÖ’nün bir kumpası olduğunu gördük ve bunu açıkça ifade ettik. Ama bu çevredeki, özellikle Karaduman değil ama Ergenekon davası ile ilişkilendiren bazı isimler bizim çevremize yönelik kumpaslar konusunda açık bir tavır sergilemediler. Bunu da not edelim. Karaduman’la tanıştığımız günden beri arkadaşlığımız devam ediyor. Edecek de.
Aslında o benim, ben onun hakkını savunmaktan ibaret de kalmamalı-olmamalı bu durum. Eğer bir erdemliler ittifakından söz ediyorsak, ikimizden de olmayan, hatta bize karşı olanların da haklarını, hukukunu açık yüreklilikle savunabilmemiz gerekir. Şanar’la yıllarca bunu yapmaya çalıştık. Bir topluluğa olan öfkemizi, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Evet, bizden biri yanlış yapıyorsa, kendimizi de eleştirebilmeliyiz. Geçen gün “Hepimizi kullandılar” başlıklı yazımda da bunu anlatmaya çalıştım.. Ben sözlerimin arkasındayım. Ergenekon davası ile ilgili ise; FETÖ, gerçek suçlu ya da değil, ayırt etmeden, kendi önünde engel gördüğü herkesi suçlu ilan ederek orduda bir operasyon gerçekleştirmek istedi ve bu plan da çöktü. Bunu daha açık ve net, efradına cami, ağyarına mani bir şekilde ifade edebilirdim.
Aslında, mesela herkes FETÖ’ye desteğinden söz ediyor da, solun FETÖ’ye desteğinden pek bahseden yok. Buyurun “Kitaparası Yayınları”ndan yeni çıkan İsmail Nacar’ın “Gördüğüm Derin Devlet ve Neo-Haşhaşi FETÖ” kitabında anlatılan ilginç olaylar var. Nacar, bu tehlikeye ilk dikkat çekenlerden biri.
Bugüne gelirsek birileri benzer oyunlar oynamaya devam ediyor. Yarın da benzer tartışmalar yaşayacağız gibi. Bugün de birileri FETÖ’cülerin yerini almaya çalışıyor sanki. Birileri de birilerini tasfiye etmek için, rakiplerini eski bir takım dolaylı ilişkileri kullanarak FETÖ’cülükle suçlayarak bulanık suda balık avlamak istiyor. Yarın birileri de FETÖ diye bir şey yoktu diyebilir. FETÖ’cülükle suçlanan birileri FETÖ’cü olmadığını ispatlayabilir ve bu isimde bir örgütlenme olmadığını söyleyebilir. Adı ne olursa olsun, olan şeyler ortada! Şeytan boş durmuyor anlayacağınız. Hatta bugünlerde sanki fazla mesai yapıyor. Selam ve dua ile.