Henüz hükümetin ilk yıllarıydı. Hükümetin ilk kurulması ile borsa şovu 9 bin endekslerden 15 bin sınırına dayanmıştı. Ama Irak'ın işgaline karşı tezkere krizinin yaşanması ile dünyada yaşanan iyileşme sürecinin gerisinde kalmıştı Türkiye. Borsa endeki yeniden 9 binlere gerilemişti.
Oysa 2000 yılının başlarında eski yıkılan koalisyon hükümetinin şovunda da borsa endeksi 20 binlere dayanmıştı. Lâkin bu endeksin altının ne kadar boş olduğu anlaşıldığında tepetaklak oluvermişti borsamız. Ekonomiye ilişkin karamsarlığı en erken ve en iyi borsa göstermişti. Bir bakıma koalisyon hükümetini yıkan öncü gösterge de borsa olmuş ve AKP hükümetinin zeminini hazırlamıştı.
Zaten Başbakan Erdoğan da hükümetinin parlak yıllarında sıkça borsa endeksini konuşmalarında kullanırdı. Ekonomik başarılarının en iyi göstergelerinden biriydi borsa endeksleri. AB sürecinin de başarısını borsa endeksi gösteriyordu. Hatta 27 Nisan muhtırasına da borsa endeksi ile cevap verilmişti.
Ama o yıllar geride kaldı. Bir daha gördük ki "DÜŞENİN DOSTU OLMUYOR". Artık Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarında borsa endeksine rastlamaz olduk. Bir dönemin parlak göstergesi olarak kullanılan borsa endeksi artık o parlak günlerini çoktan geride bıraktı. 60 binlere dayanan endeks 20 binlere kadar şok çöküşü yaşadı bile.
Başbakan konuşmalarında gösterge olarak nasıl kullansın ki borsa endeksini? Altı boş, temeli bozuk ekonomik model uygulamakla suçlanan 9 yıl önceki koalisyon hükümetinde endeks 20 binlere taşınmıştı. Aradan geçen bu kadar yılın enflasyonuna rağmen endeks yeniden 20 binlere düşüverdi. Hatta enflasyondan arındırılmış şekli ile de o koalisyon hükümetini yıkan kriz sevilerine geri döndüğünü görüyoruz.
Ama Başbakan Erdoğan'ın yine de düşünmesi gereken bir olumlu tablo hâla devam ediyor. Çok düştü denilen borsa endeksi çok ama çok daha vahim olabilirdi. Endeks 20 binleri değil belki de 10 binlere geri dönerek ekonomik görünüm açısından moralleri çok daha bozabilirdi. Kim nasıl kurtardı bu vahim gidişatı?
Bilindiği gibi borsamızın en büyük piyasa değerine sahip sektörü bankalarımızdan oluşuyor. Son verilere göre 55 milyar 718 milyon TL değerindeki İMKB'deki şirketlerin hisse değerlerinin 21 milyar lirası bankaların hisse değerlerinden oluşuyor. Bankalar borsa endeksinin yüzde 40 civarında bir bölümünü oluşturan bir ağırlığa sahiptirler.
Borsa endeksinde en yüksek ağırlığa sahip olan bankacılık endeksi 2000 yılındaki zirvede 29 binlere kadar yükselmişti. Oysa bugün bankacılık endeksi 54 bin seviyeleri ile 2000 zirvesinin nerede ise iki katı daha yukarda bulunuyor.
Ekonomiye sanayi açısından bakacak olursak yine 2000 yılında endeksin 14 binlere ulaştığını görüyoruz. Bugün ise sanayi endeksi yine 20 bin sınırının hemen altından işlem görüyor. Sanayi sektörü endeksi borsada 2000 yılına göre sadece 6 bin puan daha yukarda seyrediyor.
Başbakan Erdoğan'ın parlak dönemlerde çokça sahiplendiği borsa endeksi artık yerlerde sürünüyor. Hatta çok daha düşmesini BDDK denetimindeki bankalar önlemesine rağmen.
Bu kadar çok düşen borsaya neden hâla kimse itibar etmiyor? Borsamızın hâla yüzde 67'si yabancılara ait ve bu kadar ucuz fiyattan dahi yeni yerli yatırımcı gelmiyor. Oysa faizci sistem bütün dünyada çökerken ORTAKLIK SİSTEMİMİZİN bu kadar büyük çöküntü yaşaması neden kimseyi rahatsız etmiyor? Yoksa bilmediğimiz bir faizci lobisi ve gücünün esaretini mi yaşıyoruz?
Borsaya göre sanayimiz gelişmedi. Endeksi bankalarımız ayakta tuttu. O zaman ya BDDK da olmasaydı ne olacaktı bu borsa endekslerinin durumu? O zaman Başbakan Erdoğan ne yapardı? Şimdi ne yapıyor?
Kılıçdaroğlu - CHP ve İTO
Baştan beri söylüyorum ama cevap gelmedi: Bana göre Kemal Kılıçdaroğlu CHP tarafından İstanbul'a seçilmeye değil harcanmaya gönderildi.
Neden mi?
Çünkü bugün kendisinin dosya dediği olayların katmerlisi kendi merkezinde yaşanıyor. Bir Umut Oran'ın Genel Başkanlık adaylığındaki harcamalar dosyalaştırılsa neler çıkardı acaba? Umut Oran'ın paraları kimlere gitti? Bugün belediye başkanlık adaylıklarında Mehmet Sevigen'in adının karıştığı olayların benzerleri CHP Merkezi'nde ne kadar yaşandı ki!
Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP örgütü İstanbul'da ayrı yerlerde dolaşıyor. Aslında Kılıçdaroğlu'nun adaylığı bana göre CHP adaylığından ziyade bir Aydın Doğan adaylığı noktasına geldi de geçti bile. Geçen hafta detaylarını açıkladığım Aydın Doğan'a büyük servet kazandıran ama devletin vergisinden kaçınan o Petrol Ofisi birleşmesinde Kemal Kılıçdaroğlu ile Aydın Doğan aynı yerdeydiler. Bugün Aydın Doğan'ın İstanbul'da bulunan gayrimenkulleri üzerinde imar değişiklikleri ile milyarlarca dolar kazanç potansiyeli bulunurken geçmişte yaşananlar niye tekrarlanmasın? Bu soruları geçen hafta yazdık ama DOSYA UZMANI KILIÇDAROĞLU GÖRMEZDEN GELDİ. Ama Doğan medyası Kılıçdaroğlu'nu çok yakından görmeye devam ediyor. Hatta CHP il örgütü bırakmasına rağmen.
Peki, CHP il örgütü ne yapıyor? Belediyeden umutlarını kesmiş olacaklar ki onlar İTO seçimlerine kilitlenmiş durumdalar. İTO üyelerine kendi antetli mailleri üzerinden iletişim katalog bilgilerini yolluyorlar. Firmalardan bilgilerini CHP Kadıköy İlçe Başkanlığı'na bildirmeleri isteniyor. Firmalara 23 Şubat Pazartesi günü yapılacak seçimlerle ilgili tam bir propaganda yazısı yolluyorlar.
İTO seçimlerinde 120 milyon liralık dev bütçeye dikkat çekiliyor. Zaten paranın olduğu yerde CHP'nin hemen ortaya çıkması beni hiç şaşırtmadı. Ve CHP ilçe örgütü diyor ki; "şirketinize ait oy verme işleminde bize (CHP'ye) başvurabilirsiniz. Oy verme gününde CHP tarafından yardımcı organizasyon yapılıyor"
Sahi siyasi partiler ülke seçimlerinden dernek seçimlerine kadar her seçime girebiliyor mu? Bizim köy derneğimizde de seçim olduğunda CHP'ye bildirmek mi gerekiyor? Tamam devlet partisi olabilirler ama her dernek seçimlerinde de olmaları mı gerekiyor? Bu durum siyasi partiler yasasına uygun mu?
CHP'de gördüğüm durum şu:
"Kılıçdaroğlu'nu Doğan'a bırak; sen İTO'daki paraya bak"