Başbakanlar da ağlar... Ağlamayan, anlayamaz!

Hasan KARAKAYA

“Bugün hangi konuyu yazayım?” diye düşünürken, bir ara Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez’in, dün manşetten verdiğimiz “Karargâh’ta çok gizli zirve” başlıklı haberi üzerine yazayım dedim...
Yener, çok iyi bir haber yakalamış!..

Öyle ya;
“Türkiye can derdinde” iken Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu’nun talimatıyla 19 Ağustos’ta Genelkurmay Adlî Müşavirliği’nde bir araya gelen Genelkurmay Adli Müşavir Vekili Albay Şakir Aytaş, Kara Kuvvetleri Adli Müşaviri Albay Ahmet Vurucu, Jandarma Adli Müşaviri Yüzbaşı Hakan Kandemir, Hava Kuvvetleri Adli Müşavirliği’nden ise Hakim Üsteğmen Özkan Doğu; oturmuşlar, “Balyoz ve Ergenekon sanığı generalleri nasıl kurtarabiliriz”in hesabını yapıp, “kurtarma formülleri” üzerinde çalışıyorlar!..
Şu hâle bakın,

Tam da; “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” durumları!..
“Çukurca’da 9 asker şehit olmuş”, bunun üzerine F-16 uçakları “Kandil” başta olmak üzere çeşitli “PKK inleri”ni bombalamaya başlamış ama, “Kıvrıkoğlu’nun talimatı”yla toplanan “hukukçu askerler” kalkmış; “darbecileri içeriden kurtarma”nın formüllerini arıyor!..
Hiç olacak iş mi?..

CENAZEDE “RECEP” SOHBETİ!
İşte bunu yazayım derken; bir gazeteci arkadaş, katıldığı bir “cenaze töreni”nde yaşadıklarını anlatınca; “Tamam” dedim; “Bu konuyu yazayım!”
Yazayım ki;
“Bazı askerler”in “Recep tahammülsüzlüğü” ortaya çıksın!..
Efendim, olay şu:
Geçtiğimiz günlerde, bir “emekli albayın cenaze töreni” varmış!..
Gazeteci arkadaş da, “emekli albayın yakını” olduğu için, o da katılmış cenaze törenine ve konuşulanlara kulak misafiri olmuş!..
Bakmış ki; “çeşitli rütbeler”den subay, kendi aralarında konuşuyorlar...
“Recep” aşağı, “Recep” yukarı!..
Herhalde anladınız;
“Recep” dedikleri, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı”dır... Ama onlar, kendilerinin “maaş”ını ödeyen bir Başbakan’a, “Recep” diye hitap ediyor!..
Bu kadar “tahammülsüz”ler,
Bu kadar “küstah”lar!..
Gazeteci arkadaş, yanlarına varıyor ve sohbete o da katılıyor.
“Subaylar”, onun “gazeteci” olduğunu bilmeden, devam ediyorlar atıp tutmaya;
“Recep, en değerli komutanlarımızı içeri attı!”
Gazeteci arkadaş, daha fazla dayanamıyor ve sonunda patlıyor;
“Başbakan, madem ki en değerli subayları içeri attı, o halde siz niye buradasınız?.. Siz niye içeride değilsiniz?.. Ne yani, siz değersiz misiniz?.. İçeriye atılacak kadar bir değeriniz olmamalı ki, hâlâ dışarıdasınız!”
Böyle bir karşılık beklemeyen subaylar, kıpkırmızı kesilmişler, mosmor olmuşlar!..
Öyle ya;
“Aşağı tükürseler sakal,
Yukarı tükürseler bıyık!”
“Değerliyiz” deseler bir dert, “değersiziz” deseler, bir başka dert!..
Dut yemiş bülbüle dönmüşler!..
Subaylar donup kalmışken, gazeteci arkadaş, “son golünü” atmış:
“Cenaze törenine gelmişsiniz ama; belli ki, camiye girip namaz kılmaya hiç niyetiniz yok!.. Siz Recep demeye devam edin, ben namaz kılmaya gidiyorum!!!”
Yürümüş gitmiş “cami”ye!..

OPERASYON SIZDIRILDI MI?
İşte bu olayla ilgili görüşlerimi aktaracaktım ki, Bugün’de yazan Emekli Savcı Gültekin Avcı’nın yazısı çekti dikkatimi.
Okuyunca, tüylerim diken diken oldu.
Gültekin Avcı, “TSK’nın vatanperver ve onurlu bir subayı”nı kaynak göstererek, demiş ki;
“Kuzey Irak’a yapılan son hava operasyonları elzemdi hatta geç kalmış operasyonlardı.
Maalesef ki; hava operasyonu başlamadan önce, Kuzey Irak’a haber çoktan uçurulmuş bile!..
İşin can alıcı ve kahredici yanı, operasyon ve vurulacak hedef noktalar bilgisinin TSK içinden sızmış olması.
Sızma, önceki hava operasyonlarında da olduğu gibi üst subay kademesinden olmuş!..
Teröristlere Çukurca’daki gibi jammer’ları etkisiz kılacak yeni pusu yöntemlerini de onlar öğretmişler.
Amaçları, PKK dağ kadrosunu diri tutmak ve sivil emir komutadaki yeni teröristle mücadele döneminin başarısız olduğunu en kısa sürede göstermek.”
Olabilir mi?..
Niye olmasın?..
“Bazı üst düzey subaylar” ki;
Çukurca’da 9 askerimiz şehit olmuşken, kalkıp Ankara’da; “Balyoz ve Ergenekon sanıklarını kurtarmanın formülleri”ni arıyorsa...
“Bazı üst düzey subaylar” ki;
“PKK’ya darbe üstüne darbe vurma operasyonları” yapılırken, kalkıp da, cami avlusunda “Recep düşmanlığı” yapıyorsa, pekalâ Kandil’e haber de uçurulur, teröriste “pusu yöntemleri” de öğretilir!..
Yeter ki;
“Recep başaramasın!”

ERDOĞAN’IN İFTAR KONUŞMASI!
İşte, bunları harmanlayıp yazmaya niyetlenmiştim ki; “Erdoğan’ın konuşması”, yazının gidişatını değiştirtti!..
AK Parti İstanbul İl Teşkilâtı’nın önceki gece Wow Hotel’de verdiği “iftar yemeği”nde; İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun ardından konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, hayli “kararlı” görünüyor ve hayli “anlamlı mesajlar” veriyordu.
Morali de hayli yüksek göründüğüne göre, demek oluyordu ki, PKK’da moraller hayli bozuk, hayli “zayiat” vermişler!..
Öyle olmasa;
“Operasyonlardan geri adım yok” demezdi Başbakan!.. Öyle olmasa, “Onları inlerinde vurup çıkartacağız” demezdi!..
Erdoğan, şunları söyledi yemekte:
¥ “Ulvi duyguların zirveye çıktığı bu manevi iklimde yaşanan acılar şüphesiz yüreklerimizi yaktı, kalplerimizi sızlattı... Ama hemen söyleyeyim; bu devran böyle gitmeyecek!.. Açık söylüyorum; bütün sabotajlara, bütün provokasyonlara, demokrasiye kurulan bütün pusu ve tuzaklara rağmen, biz kardeşlik hukukumuzdan, adaletten ve hakkaniyetten, demokrasi ve hukuktan geri adım atmadan bu acılara son verme mücadelemizi sürdüreceğiz.
Edirne’den Hakkari’ye istisnasız bütün vatandaşlarımızın huzur ve güveni için bu yola girdik. Yapılması gereken ne ise onu yapacağız. Her türlü ayrımcılığı ve inkârı en başta reddettik. İnkar politikalarını biz bitirdik. Asimilasyon politikalarını bitiriyoruz. Böyle bir noktaya geldik.”
¥ “Büyük riskler pahasına milletimizin bütünlüğünden, bütün vatandaşlarımızın aidiyet bağlarını güçlendirmekten zerre kadar geri adım atmadık, atmayacağız. Hiçbir vatandaşımızın şiddet ve terör tarafından rehin alınmasına da izin vermedik, vermeyeceğiz.
AK Parti iktidarının ilk gününden itibaren bu ülkede illegal tezgahlar, hukuksuz sektörler çöküşe geçti. Devlet ile vatandaşın arasına giren, istediği yere, zayıf gördüğü noktaya kin ve nefret tohumları eken, terör örgütleri eliyle devleti milletten soğutan, organize suç şebekeleri, çeteler, mafyalar hallaç pamuğu gibi dağılmaya, savrulmaya başladı.
Demokrasi açığından beslenenler artık siyaseti bu ülkede rehin alamazlar. Organize suç örgütlerinin, terör ve suç şebekelerinin nasıl iç içe oldukları, birbirlerinden nasıl el alıp el verdikleri, birbirlerini nasıl besledikleri alenen deşifre olmuştur. Suyun başı tutulunca sular temiz akmaya başladı. Tıkanan yollar açılınca milletimiz aynı anda bütün alanlarda ayağa kalktı, yürümeye, koşmaya başladı.”
¥ “Kimse bize şunu söylemesin ‘Devlet operasyonları durdursun’... Hayır, devlet bu milletin huzuru için operasyonsa operasyonu yapma göreviyle mükelleftir ve bunu yapmak onun en doğal hakkıdır. Devletin burada bir çıkarı yok. Devlet sadece bir şeyle yükümlüdür. Devletin mal güvenliğini tesis etmesi lazım. Devletin can güvenliğini tesis etmesi lazım. Devletin akıl güvenliğini tesis etmesi lazım. Devletin neslin korunması gibi bir güvenliği tesis etmesi lazım. Bunları yapmak için de ne gerekiyorsa, biz bunların hepsini yapacağız.
Onun için, yapılması gereken operasyonlar ne ise, sonuna kadar yapılacaktır... Bu operasyonlar; asla sivil halkımıza yönelik değildir. Bu operasyonların tamamı terör örgütünün Kandil’den tutunuz, içerideki odaklarına kadardır.
Cinayet tasarlayanlar, bu memlekette kendilerine hayat alanı bulamayacaklar. Terörün pazarı bu Türkiye’de yerini baştan başa huzura, barışa, kardeşliğe bırakacak.”

Erdoğan’ın bu sözlerini duyunca, “Demek ki” dedim; “frene basmak” yok, “geri vites”e takmak yok!..
Bu iş, “sonuna kadar devam” edecek!..
Erdoğan, son derece kararlı göründü bana...
O kadar kararlı ki; “BDP’liler”e de çok açık bir çağrı yaptı;
“Terör ve terör örgütü ile aranızdaki mesafeyi bir an önce uzatın!.. Bağınızı koparın onlardan!.. Hem de, bir an önce!..
Çözümün tek adresi Meclis’tir!..
Gelin Meclis’e, yemin edin!..
Edeceksiniz!.. CHP nasıl gelip yemin etti, siz de geleceksiniz!.. Eğer gelmezseniz, siz bilirsiniz!”

SOMALİ İÇİN GÖZYAŞI!
Erdoğan’ın, “toplam 3 bin 200 misafir”in önünde yaptığı bu uzun konuşmanın üçte birinde PKK, BDP ve operasyonlar yer alsa da, konuşmanın üçte ikisinde “Somali dramı” vardı... “Görüntüler eşliğinde”, orada gidip gördüklerini, neler hissettiğini ve bundan sonra ne yapacaklarını anlattı Başbakan!..
10 dakika önce çadırda ziyaret ettiği bir çocuğun, daha sonra öldüğünü öğrendiğini anlatırken gözleri doldu, “boğazı düğümlenir” gibi oldu... Sesi titredi... Ha ağladı, ha ağlayacak!..

Düşündüm de;
Ne mutlu ki, “ağlayabilen” bir Başbakanımız var... Öyle ya; “ağlayabilen” bir insan, aynı zamanda “anlayabilen” bir insandır!..
Eğer “ağlayamasa”ydı,
Asla “anlayamaz”dı!..
“Şehit analarının gözyaşı” ile birlikte gözyaşı döküp, ağlıyor!.. “Somalili çocuklar ağladıkça” o da ağlıyor!..
Ağlıyor ve de anlıyor!..
Anlıyor ki; “mağdurların gözyaşlarını dindirmek” için, “çare” peşinde koşturuyor!
Ya ağlayamasaydı, ya beton gibi donuk, mermer gibi soğuk olsaydı?!?..
Ağla sayın Başbakan, ağla!..
Ağlayamayan, anlayamaz!..
=============
Kendi düşen ağlamaz!
Henüz, Mayıs ayının ortaları... Yani, ne seçim yapılmış, ne Meclis toplanmış... İşte o günlerde; eski DEP milletvekili Mahmut Alınak’ın, “Gençler ölmesin, Ocaklar sönmesin” girişimi adına İmralı’ya giderek Öcalan’la görüşmesinden sonra Radikal’e söylediği sözler şunlardı:

“Ben görüşmelerden sonuç çıkmayacağını düşünüyorum. Bence bu görüşmeler bir mutabakat sağlanmadan sonuçlanacak. Böyle olunca seçimden sonra korkunç bir iç savaş başlayacak. Neredeyse tüm il ve ilçelerde halk birbirine girecek, evlere baskınlar düzenlenecek. Devlet kurumları ve medya merkezleri bombalanacak, içindekiler katledilecek, yollar kesilecek, medyatik kişilere karşı suikastlar yapılacak, sokaklar, alanlar birer ceset tarlasına dönüşecek. Böyle bir durumda bir iç müdahale olmasından endişe ediyorum. O zaman Başbakan Yassıada ya da İmralı’ya hapsedilebilir, farkında değil. Öcalan’ın talepleri yerine getirilmeyecek talepler değil. Bu nedenle hükümet en azından bir açıklama yapmalı.”

Mahmut Alınak, bu sözleri bundan “3 ay önce” sarfetmiş... Yani, ortada “çok fazla gerilim” yokken!.. Demek oluyor ki; bunlar, “korkunç bir iç savaş”ı daha o zaman kafalarına koymuşlar... Eee, ne yapalım; “Kendi düşen ağlamaz!

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.