Hani, bir “fıkra” vardır... Adamın biri, bir köye gelmiş, oradan da bir başka köye gidecekmiş... O köyün yolunu sormuş, öğrenmiş... “Oraya varmam ne kadar sürer” diye sorduğunda, köylü; “Hele biraz yürü” demiş, “kıvrak mı yürüyorsun, yavaş mı?”
Adam biraz yürüyünce de;
“Bu yürüyüşle” demiş, “köye ancak 3 saatte varırsın!”
Kılıçdaroğlu’nun “yürüyen merdiven komedisi”ni duyunca, bu fıkra geliverdi aklıma.
Akatlar’daki Kültür Merkezi’nin “yürüyen merdiven”lerine binen Kılıçdaroğlu, oradaki bir “görevli”ye, “aşağıya kaç dakikada inerim?” diye sorsaydı, herhalde şu cevabı alırdı:
“Hele bir binin de görelim!”
Kılıçdaroğlu’nun, yürüyen merdivenin “yukarı çıkan” tarafından “aşağı inmeye” çalıştığını görünce de, mutlaka şöyle derdi:
“Siz bırakın dakikayı, saatler geçse bile aşağı inemezsiniz!”
KILIÇDAROĞLU’NA ÖZEL YÖN LEVHASI
Malûm;
Büyük mağazalarda, “sakat”lar ve “görme özürlü”ler için “özel yollar” vardır.
Bundan böyle; Kılıçdaroğlu gibi “yürüyen merdiven özürlüleri” için de bir “yön levhası” yaptırılmalı diye düşünüyordum ki, Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ellerini çabuk tutup, “bir büyük eksikliği” gidermişler!..
Belediyenin AK Partili Meclis üyesi Ahmet Tunç, Kılıçdaroğlu’nun bir daha yolunu şaşırmaması için, metro istasyonunun giriş ve çıkış bölümlerine “yön levhası” yapıştırmış!..
Çok da iyi etmişler!..
Yook, gülmeyin!..
Bunlar “çok sevaplı işler”dir!..
Düşünebiliyor musunuz;
Kılıçdaroğlu, “metro”ya geldiğinde, “yön levhası”na bakacak ve bir daha yürüyen merdivenin “yukarı çıkan” kısmından “aşağı inmeye” çalışmayacak!..
Öyle ya, önünde koskoca yazı;
“İniş... Çıkış!”
Ehh, “okuma özürlü” olmadığına göre, bundan sonra, herhalde yolunu rahatlıkla bulur!..
Bence, aynı duyarlılığı Kâğıthane Belediyesi de göstermelidir... Belediye; ilçenin belirli bölümlerine “Kâğıthane’ye gider” levhaları asmalıdır ki, Kılıçdaroğlu bir daha “Kâğıttepe” demesin!..
Nasıl ki;
“İniş-çıkış” meselesi artık hafızasına kazınmıştır, bu “yön levhaları” ile “Kâğıthane”nin de “Kâğıttepe” olmadığı, herhalde hafızasına kazınır!..
Aksi halde;
“Ben bir tepeye gidecektim ama, acaba hangi tepeye?.. Kâğıttepe mi, Anıttepe mi?” diye diye, bir bakmışsınız Seyrantepe’ye gitmiş!..
Yardımcı olmak lâzım...
“Yolunu şaşırmışlar”a yol göstermek çok sevaptır... Aksini yapmak ise, günahtır!..
Hele hatırlasanıza;
Rahmetli Adnan Kahveci de, “yön levhaları” yüzünden hayatından olmamış mıydı?!?.
Siz, siz olun;
Kılıçdaroğlu bir “yol” veya “adres” sorduğunda, kendisine mutlaka yardımcı olun!.. Yanız, sadece “tarif” etmekle de kalmayın, arkasından kontrol edin!..
KILIÇDAROĞLU YÖNÜNÜ ŞAŞIRIRSA!
Kontrol edin ki;
“Aşağı mahalle”ye gideceğim derken, “yukarı mahalle”ye gitmesin!..
Yoksa, adamcağız kayboluverir de, CHP, 80 yıldır arayıp, zorla bulabildiği “genel başkan”larını kaybeder!..
Zaten, bula bula Kılıçdaroğlu’nu buldular, bari onu da kaybetmesinler!..
Hani, kaybetmeleri bir şey değil de; pusuda bekleyen Süheyl Batum’a kapı aralanır, ona üzülürüm!..
Süheyl Batum demek,
“Encümen-i Daniş” demek!..
Encümen-i Daniş demek ise,
“Ergenekon” demek!..
Encümen-i Daniş, nasıl ki; “Demokrat Parti olmadı, CHP verelim” deyip Süheyl Batum’u CHP’nin içine “sızdırdı”, “hatta “Genel Başkan Yardımcılığı”na kadar yükseltti, Kılıçdaroğlu “yön”ünü şaşırıp da kaybolursa, korkarım ki, Batum’a yol açılır!..
Batum’a yol açılması demek,
“Ergenekon’a gün doğdu” demek!..
Onlar, Batum’a nasıl ki “kapıları açtı”, o da “cezaevinin kapıları”nı açıp, içeride bir tek Ergenekoncu bırakmaz!..
ERGENEKON’U BULSA!!!
Sanıyorum, Kılıçdaroğlu da; Süheyl Batum’un kendi koltuğuna göz diktiğini hissetmiş olmalı ki; o da “Ergenekon’a selâm çakmaya” başladı!..
Ne dediğini biliyorsunuz;
“Hani, Ergenekon nerede?.. Bir bulsam, gidip üye olacağım!”
Demek oluyor ki;
Ergenekon’u biliyor!..
En azından adını duymuş!..
Ama “adres”ini bilmiyor!..
Hiç yadırgamayın!..
Adamcağız, daha “yürüyen merdivenin yönü”nü bilmiyor ki, “Ergenekon’un yolu”nu bilsin!..
Ama ben, “iyiliksever” bir insan olarak ve tabiî “Tayyip Bey’in rehberliği”nde kendisine bir “yol tarifi” yapacağım!..
Dedim ya;
Yol tarif etmek sevaptır!..
ERGENEKON’A NASIL GİDİLİR?
İşte bu sevaba nail olabilmek için, Bay Kılıçdaroğlu’na “Ergenekon yolu”nu tarif etmek ve “nereye, nasıl gideceğini” göstermek istiyorum...
Bay Kılıçdaroğlu, şimdi kulağınızı bana verin, gözlerinizi dört açın ve lütfen beni iyi dinleyin!..
CHP Genel Merkezi’ndeki “asansör”ün önüne gelin... Yalnız, dikkat edin, orada “kaç kişilik” yazıyorsa, o kadar insan toplanıncaya kadar bekleyin!..
Demem o ki;
“4 kişilik” asansöre “tek başınıza” binmeyin... Biraz bekleyin!.. “Dört kişi” olunca, binin ve inin aşağıya!..
Bir “otomobil”e binin ve “yön levhaları”nı takip ede ede Çorum’a doğru çıkın!
Yalnız, “trafik işaretleri”ne iyi dikkat edin... Meselâ, yolda; “Yavaşla, 90 kilometre” yazabilir!.. Yavaşlayın!.. 90 kilometre hızla giderken, bir levha daha çıkabilir;
“Yavaşla 80 kilometre!..”
İlerledikçe, şu levhalarla karşılaşabilirsiniz;
“Yavaşla, 70 kilometre!”
“Yavaşla, 50 kilometre!”
“Yavaşla, 30 kilometre!”
“Yavaşla, 10 kilometre!”
Yavaşlayın!.. 10 kilometre hızla giderken, karşınıza şöyle bir tabela çıkabilir;
“Yavaşla’ya hoş geldiniz!”
Bu levhayla karşılaşırsanız, bilin ki “yanlış yolda”sınız!..
Hemen direksiyonu kırın ve Çorum’a doğru yol alın!..
Buldunuz mu Çorum’u?..
Doğruca, Milönü Mahallesi’ne gidin, oradan Gazi Caddesi ve İnönü Caddesi’ne ulaşın... Sonra Sigorta Mahallesi ve Terlemez Evleri’ne gidin... İyi bakın, duvarlarda “kan izleri” ve “mermi delikleri” göreceksiniz!..
Gördünüz mü?..
İşte oradan Silivri’ye telefon edip, deyin ki;
“İzinizi buldum!”
Gerçekten de, o “kanlı iz”ler “Ergenekon’un izleri”dir!..
Hani, “neredebu Ergenekon?” diyordun ya;
İşte, tam “orada”sın!..
1980 yılının ortalarında Gazi ve İnönü caddelerinde ölen “57 kişi”nin “kan”ları hâlâ yerdedir!..
Evet, evet; tam “bastığın” yerde!..
Aman dikkat;
Uğur Mumcu gibi, “Ergenekon’un izini sürmek”ten, sen de “kara liste”ye alınabilirsin!..
MARAŞ, SİVAS, BAŞBAĞLAR
Ama, yine de tatmin olmadıysan, bin otomobile, Kahramanmaraş’a doğru yola çık!..
Aman sağa-sola sapma!..
Bu iş, “yürüyen merdiven”in “yukarı çıkan” kısmından “aşağı inmeye” benzemez... Yolu bir şaşırdın mı, soluğu Gaziantep’te alırsın!..
Geldin mi Kahramanmaraş’a...
İn otomobilden, Uzunoluk Caddesi’ne doğru yürü!.. Oradan, yine “yön levhaları”na bakarak Yörükselim Mahallesi’ne gel... Şimdi, Uğrak Pastanesi’ne doğru yürü!..
İşte oralarda, “105 kişinin çığlığı”nı duyacaksın!.. Onlar, 19 Aralık 1978’de başlayıp, 26 Aralık’ta sona eren “kanlı olaylar”ın kurbanlarıdır...
Ha, şunu da hatırlatayım;
Eğer “Maraş tezgâhı” olmasaydı, cuntacıların “12 Eylül Darbesi”ne gerekçe bulmaları çok zordu!..
Ne o; “Ergenekon’un vahşeti”ne tanık olmaktan dilin-damağın mı kurudu... Git, bir “Maraş dondurması” ye de, düşen şekerin yükselsin!..
Haa, diyorsan ki;
“Ergenekon 2000’li yıllarda ortaya çıkan bir örgüt!.. Maraş’ta Ergenekon ne arar?”
O zaman, bin otomobile, Sivas’a doğru yola çık...
Yalnız, Temel’in “ters yol”a girip de; “Hangi birisi, hepsi ters celiyi” dediği gibi, ters yola girme!.. Allah korusun, Adnan Kahveci’nin akıbetine uğrarsın!
Bu iş, “yürüyen merdiven” işine benzemez!..
Allah korusun, diğer arabalarla çarpışırsın da, CHP’yi “başsız” bırakırsın!..
Adamlar, “80 yıl”ın sonunda, bula bula senin gibi “kaset artığı” bir genel başkanı zaten zor buldu, bir de sen “Niyazi” olursan, yeni bir “Benim adım Kemal”i zor bulurlar!..
Bu uyarımı da dikkate alıp, geldin mi Sivas’a?.. Paşa Camii ve Meydan Camii’nin önünden geçerek, Hükümet Meydanı’na gel!.. Biraz yürüyünce, karşına Madımak Oteli çıkacak!..
İşte orası, “Ergenekon provokasyonu”nun sahnelendiği yerdir!.. Eğer dikkatle bakarsan orada “33 kişinin kanı”nı göreceksin!..
“Kan izleri”ni takip et!..
Hayır, hayır sağa-sola sapma!..
O kan izleri, seni Başbağlar Köyü’ne götürecektir!..
Hani, “Sivas’a misilleme” kisvesi altında yakılan-yıkılan ve “33 kişinin hunharca katledildiği” bir köy var ya, işte orası!
Git o köye...
Köy meydanındaki “anıt”ı gördün mü?
İşte o anıt;
Bir “Ergenekon eseri” olan katliamın; hem anıtı, hem de kanıtıdır!..
O anıtta ismi yazılı olanlar var ya; onlar, “Ergenekon piyonları” tarafından kimi silâhla vurulmuş, kimi boğularak öldürülmüştür!..
Sen, “Ergenekon’un adresi”ni mi arıyordun?.. Adres, işte orasıdır!..
“Başbağlar Vahşeti, Ergenekon’un eseridir!”
GEL TAKSİM’E, GİT DANIŞTAY’A!
Hâlâ mutmain olmadın mı?..
O halde, kır direksiyonu İstanbul’a doğru... “Yön levhaları”nı takip ede ede Taksim Meydanı’na gel!..
Nasıl olsa yaşın müsait, hele hatırla 34 kişinin öldüğü “Kanlı 1 Mayıs olayları”nı?..
Düşün hele;
Taksim Meydanı’ndaki kalabalığın üzerine “kurşun yağdıran” kimlerdi?..
“Tetiği çeken el”in “Ergenekon” olduğunu sen de biliyorsun ama itiraf edemiyorsun!.. Oysa; “yolu, yolumuzdur” dediğin Bülent Ecevit, bunu itiraf etmişti zamanında!.. “Tetiği çeken el, Kontrgerilla’ya aittir” demişti!..
Siz Bay Kılıçdaroğlu; bu cesareti göstermekten bile acizsiniz!.. Kalkmış, hâlâ “Ergenekon nerede?” diye soruyorsunuz ki; Ecevit’i, yattığı yerde fırıl fırıl döndürüyorsunuz!..
O KAMERALARI KİM BOZDU?!?
Hâlâ “adres” mi soruyorsun?..
Git Diyarbakır’ın karanlık sokaklarına!.. Öğren “faili meçhul”lerin kimin eseri olduğunu!..
Sonra, dön gel Ankara’ya!..
Git Danıştay binasına...
“Güvenlik kameraları”nın “O an, kimler tarafından ve nasıl bozuluverdiğini” sor, öğren!.. Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’in, Alparslan Arslan tarafından nasıl öldürüldüğünü sor, soruştur!..
Yargıtay bile bu cinayet dâvâsını Ergenekon’la birleştirirken, sen hâlâ “Ergenekon’a üye olmaya” gayret ediyorsun ya, daha ne diyeyim sana?..
“Ergenekon” değil de, “ErgeneKAN” dersem, acaba tatmin olur musun?
Çünkü, nerede “kan” varsa,
Orada “Ergenekon” vardır!..
Ama siz, bilemesiniz!.. Arasanız da, bulamazsınız bu örgütün adresini!..
Çünkü siz; eller Mersin’e giderken, “tersine” giden bir adamsınız!..
“Yukarı çıkan” bir merdivenden “aşağı inmeye” çalıştınız ya; Ergenekon’u da öyle arıyorsunuz!..
Elbette göremezsiniz!..
Çünkü Ergenekon;
Önünüzde değil, arkanızda!..
Dönün bakın, göreceksiniz!..
Çemkirmen hergelenin biri!
Uzun süredir önüne “kemik” atmadığım için, yine “havlamaya” başladı... “Havlamak”la kalsa, yine iyi; ha ısırdı, ha ısıracak!..
Kendisi, “Sahibinin Sesi” olduğu ve de “sahibi” tarafından kendisine “Saldır Co” görevi verildiği için, gazetem ve bana saldırmış yine!..
“Hoşt” demeye bile değmeyecek bu “hergele”ye hatırlatmak isterim ki; eğer “iğrençlik” arıyorsan, kendi gazetene bak!..
“İftira” sende, “kara çalma” sende, “küfür” sende, “hakaret” sende, “Müslüman düşmanlığı” sende, “tesettür düşmanlığı” sende!.. “Kin, tahrik, nefret” suçu sende, “insanları ötekileştirme” sende, “laikçi zorbalık” sende, “kaos haberleri” sende, insanların ölümüyle sonuçlanan “hedef gösterme” sende!.. “Farklı yaşam tarzlarına tahammülsüzlük” sende, “saptırma” sende, “çarpıtma” sende!.. “Bay görünümlü Gay’lere destek” sende!.. Kalkmış, bana “çamur” atıyorsun!.. Sen önce kendine bak “dalaksız!”
“Paçandan akan pislik”lere bak!.. Arkanda sallanan “çakıldak”lara bak!.. İçinde bulunduğun “zifos çukuru”na bak!..
Benim gazetem; güpegündüz “Ergenekon baskınları”na maruz kaldı, götürülüp “gözaltı”na alındık! Sen Nişantaşı’nda “dokuz taş” oynarken, biz “soğuk taşlar” üzerine yatırıldık!
Sorarım sana; senin gazeten hiç “baskın”a uğradı mı?..
Elbette uğramaz!.. Çünkü, senin gazeten “devlet gazetesi”dir!..
Ama, “hangi devlet”in?.. Galiba, “derin devlet”in gazetesi!..
İkide bir çemkirip durma hergele!.. Benden sana “kemik” yok!