Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ya elinde “malzeme” yok ya da yüzündeki “ar damarı” çatlamış olmalı ki; sürekli “iftira” atıyor, iftira atarken de yüzü hiç kızarmıyor... Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dediği gibi, “arozöz” gibi adam!.. Hem etrafa “pis su” sıçratıyor, hem de hiçbir şey olmamış gibi, yoluna devam ediyor!.. Hani, “iddialarının milyonda biri”nde gerçeklik payı olsa var ya; “Bravo” diyeceğim, “Bravo!.. Yine yaptı yapacağını!” Ama, birader;
Atıyor “çamur”u, atıyor “iftira”yı, hiç utanmadan yürüyüp gidiyor... Hani “koyun”lar dağda otlarken bir yandan yürürler, bir yandan da boncuk boncuk “dışkı”larını bırakırlar ya; Bay Kılıçdaroğlu da; gezdiği her yerde bir “iftira” bırakıyor!..
Hepsi yalan, hepsi palavra!..
Korkarım ki;
Bir gün adı “yalancı çoban”a çıkacak ve hiçbir dediğine hiç kimse inanmayacak!..
MÜFLİS TÜCCAR MİSALİ!
Efendim, olay şu:
Bay Kılıçdaroğlu; Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’nin deşifre ettiği, “CHP’nin; Ergenekon tutuklusu Silivri sanıklarını Sabahat Tuncel modeliyle kurtarma plânı” haberi üzerine, fena halde sıkışınca; Deniz Baykal’dan kalma, “miadı dolmuş, bayat bir iftira”ya sarılıp, Salı günü Meclis Kürsüsü’nde demiş ki;
“Bir örnek vereyim... Şimdi, İstanbul Valiliği bir yazı yazmış... Dönemin valisi imzalamış... Başbakanlık makamına yazılmış bu yazı. Konu Recep Bey ve onun banka ilişkileri.
Diyor ki, bunlar yasa dışı para topluyorlar, topladıkları yasa dışı paralar Vakıflar Bankası Yeni Cami Şubesi’nde açılan hesaplarda tutuluyor. Diyor ki, buradan da denetimi imkansızlaştırmak için bir çok hesapta para dolaştırıldıktan sonra bilinen firma ve şahıslara aktarıldı, seçim giderleri karşılandı...
Akit, Yeni Şafak, Kanal 7’ye devamlı kaynak aktarıldı.
Ayrıca bu havuz hesabından isimleri tespit edilen firma ve şahıslara aktarım yapılması için özel bankalarda başka havuz hesapların oluşturulduğu diye uzun uzun yazıyor.
Bunu yazan kim?
Emniyetteki istihbaratçılar!
Kime yazıyor?
Başbakanlığa, çok gizli ve acele kaydıyla yazıyor. Bu belgeyi önceki Genel Başkanımız Deniz Baykal açıkladı.”
Herhalde hatırlarsınız;
Baykal da; 3,5 yıl önce, cumhurbaşkanlığı tartışmalarının yaşandığı sıralarda güya Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığının önüne geçebilmek için eski İstanbul Valisi Erol Çakır’ın 1999’da yazdığı mektubu belge diye göstermiş ve Akit’i de içine alan “iftira”larda bulunmuştu.
Baykal’ın kaynağının ise Emin Çölaşan’ın Hürriyet’te 23 Haziran 2003’te yayınlanan köşe yazısı olduğu ortaya çıkmıştı. Baykal, bu yazıyı konuşma metnine çevirip grup toplantısında milletvekillerine aktarmıştı.
DUYUM VAR, BELGE YOK!
28 Şubat’ın Valisi Erol Çakır tarafından hazırlattırılan ve bazı “duyum”lardan oluşan “belge”(!)de ise şu ifadeler yer alıyordu:
“Her ay yaklaşık 3-4 trilyon liranın partiye yakın firmalar tarafından havuz hesaplara aktarıldığı, bu hesaplardan da partinin kuryeleri tarafından partiye ve Recep Tayyip Erdoğan’a gittiği... Paraların Vakıfbank’ta açılan bir hesapta toplandığı, buradan da denetimi imkansız kılmak için bir çok hesapta dolaştırıldıktan sonra Fazilet Partisi’ne yakın firma ve şahıslara aktarıldığı, Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’ye devamlı kaynak aktarıldığı... Büyük miktarlarda naylon fatura keserek karşılıksız trilyonlarca lirayı parti ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın mutemet şahıslarına verdiği DUYUMLARI alınmıştır.”
Dikkat edin;
“Belge” yok, “duyum” var!..
Demek oluyor ki;
“Duyum”larla hareket edip, “kenar mahalle karılarının dedikoduları”nı “belge” diye kakalayan, sadece “Amerikalı diplomatlar” değilmiş!..
Baksanıza; Erol Çakır da “duyum”ları “belge” diye göndermiş Ankara’ya!..
Biz, yine de o günlerde sormuştuk Bay Deniz Baykal’a:
“Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’ye para aktarıldığını iddia ettiniz... Elinizde, iddianızı ispatlayacak belge var mı?”
Baykal da cevap vermişti:
“Yargı, iktidarın etkisinde olduğu için olayın üzerine gidemiyor.”
El insaf!..
Be adam; 9 Nisan 1999’da; değil iktidar olmak, AK Parti diye bir parti mi vardı?..
“İSPATLAMAYAN NAMUSSUZDUR!”
Bunun üzerine; Akit de, Yeni Şafak da Baykal’a cevap verip, demişti ki;
“Para veren de,
Alan da,
Bunu ispatlamayan da,
Namussuzdur, şerefsizdir!”
Bugün de aynı şeyi söylüyoruz;
“Belediye’den para alan da, bu parayı aldığımızı iddia edip ispatlayamayan da müfteridir, alçaktır, şerefsiz ve namussuzdur!”
Açık ve net söylüyoruz,
Eğer Belediye’den Akit’e, “bir tek kuruş” aktarıldı ise, “şerefsiz, namussuz, alçak” olmayı kabul ediyoruz!..
Amaaa...
Bay Kemal Kılıçdaroğlu; eğer bu iddiasını “ispatlayamaz” ise, “müfteri” olarak yaşamaya devam edecektir!..
Ve ayrıca; yukarıda saydığımız sıfatları, ömür boyu kendisi taşıyacaktır!..
AZICIK ARAŞTIRSAYDI!
Bence, Bay Kılıçdaroğlu; “duyum”a dayalı “yalan”larla, “iftira”larla ve “çamur”larla sonuç elde etmek yerine “belge”lerle konuşmalı ve “gerçek”leri ortaya koymalıdır.
Hani, bir atasözümüz vardır:
“Denize düşen, yılana sarılır!”
Ama, görüyoruz ki;
Bay Kılıçdaroğlu “yalan”a sarılıyor.
Hem de;
“Bir yalanı, yalan olduğunu bile bile ama çaktırmadan doğruymuş gibi anlatıyor!”
Doğrusunu söylemek gerekirse;
“Yalanı kamufle” edip, “gerçek” gibi sunma konusunda kimse eline su dökemez!..
Ancak, “yalan” söylerken bile, bir “tutarlılık” olması, “mantık” süzgecinden geçirilmesi ve “ayağının yere basması” gerekir!..
Ne var ki;
Bay Kılıçdaroğlu, eline “belge” diye tutuşturulan “paçavra”lara itibar edip, hiçbir “araştırma” gereği duymadan, hedefe koyduğu herkesi “itham” ediyor!..
Eğer “küçük bir araştırma” yapsa veya yaptırsaydı; gündeme getirdiği “iddia”dan dolayı, Bay Baykal’ın, “10 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edildiğini” öğrenirdi!..
Evet, evet;
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’ye kaynak aktarıldığı” iftirasını savuran Bay Baykal; aleyhinde açılan dâvâda, “10 bin lira tazminat ödemeye mahkûm” edilmişti!..
Çünkü, bu iddianın iler-tutar yanı yoktu, lime lime dökülüyordu.
BAYKAL’A SORSAYDI!
Kaldı ki; bunu araştırmasına da gerek yoktu... O “miadı dolmuş iftira”ya sarılmadan önce, Deniz Baykal’a sorsaydı; “Bu iddianız sonrasında ne oldu?.. Çünkü, aynı iddiayı ben de gündeme getireceğim!”
Herhalde Bay Deniz Baykal,
“Sakın ha!” derdi;
“Sakın ola o iddiayı yeniden gündeme getirme!.. Ben Erol Çakır’ın duyumuna güvenip konuştum, 10 bin lira tazminat ödemeye mahkûm oldum!.. Eğer bu iddiaya sarılırsan, korkarım ki, sen de 30-40 Etro gömlek parası ödemek zorunda kalırsın!”
Aslında, Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Baykal’la konuşması”na da hiç lüzum yoktu!..
“Duyuma dayalı mektubun tarihi”ne bir baksaydı, ortada bir “tezgâh” olduğunu anlardı!.
Öyle ya; dönemin Valisi Erol Çakır tarafından “dönemin başbakanı”na gönderilen mektubun tarihi 1999’dur!..
Peki, “dönemin başbakanı” kimdir?..
Elbette Mesut Yılmaz!..
Söyleyin Allah aşkına;
Ortada “3-4 trilyon” gibi yüksek bir rakam olacak, bu para Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’nin de aralarında bulunduğu kuruluşlara aktarılacak ve Mesut Yılmaz da bunun gereğini yapmayacak, öyle mi?!?..
Bırakın 3-4 trilyonu;
“3-5 kuruşluk bir aktarma” bile olsa, bunun peşine düşer ve anamızdan emdiğimiz sütü, burnumuzdan getirirdi!..
Ama, bu “saçmalık”lara Mesut Yılmaz bile inanmamış olmalı ki, üzerinde durmadı!.. Hem dursa da farketmezdi... Çünkü biz, “çiğ” yemedik ki, karnımız ağrısın!..
Yüzümüz ak, alnımız açık!..
Hani, derler ya; “Müflis tüccar, eski defterleri karıştırırmış!”
Bay Baykal’dan sonra, Bay Kılıçdaroğlu’nun da “1999 tarihli dedikodular”a sarılması onu gösteriyor ki; elinde kullanacak “malzeme” kalmamış!..
“İflâs” etmiş ki;
“Bayat iftira”lara sarılıyor!..
GİT BAŞKA KAPIYA!
Bay Kılıçdaroğlu’na tavsiye ederim;
Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7 ile “kavga” etmek için harcadığı enerjiyi, gitsin “provokatör gençleri okşamaya” harcasın!..
Ya da, ne bileyim;
“Akit’le boğuşmak” yerine, gitsin BDP’lilerle ve “Silivri sanıkları” ile kucaklaşsın!..
Gerçi, bunları zaten yapıyor ya!..
Demem o ki;
Bizden “ekmek” çıkmaz Bay Kemal Kılıçdaroğlu’na...
Gitsin, “Sarıkız”larla kucaklaşsın!..
Çünkü, kendilerinin yapamadığını;
“Sarıkız”ın “sarı sendika”ları çok iyi beceriyor!..
Şimdilik söyleyeceğim bu!.
================
İkisi de “Maocu” değil mi?
Kusura bakmayın, dün bir “yanlışlık” yaptım... Daha doğrusu, “yanlış anlaşılmaya” meydan verecek bir ifade kullandım... İşçi Partisi bünyesindeki “Öncü Gençlik” ile “provokatif eylemler”le gündeme gelen Genç-Sen arasında “organik bir bağ” bulunduğu gibi bir izlenime yol açtım...
Oysa, söylemek istediğim, “organik bağ” değil, “eylem paralelliği” idi.. Gerçi, bunu da; “Öncü Gençlik’in yerine eylem alanlarına Genç-Sen girmeye başladı” şeklinde ifade etmiştim ama, Öncü Gençlikçiler, bunu anlamayıp, dün yayınladıkları “bildiri” ile, beni “cehalet”le suçlamışlar...
Doğrudur, “at izinin, it izine karıştığı” bir Türkiye’de, bazen “cahillik” yapabiliyor insan... “Ortak paydaları Maoculuk” olan Öncü Gençlik ile Genç-Sen’i birbirine karıştırmışım!.. Araştırınca öğrendim ki; “Biz gerçek Maocuyuz” diyen Genç-Senciler, “Öncü Gençlik’i dışlamış”lar!.. Genç-Sen ve diğer “sol” gruplar, Öncü Gençlik için “Maocu Bozkurtlar” ifadesini kullanıyormuş!..
Dün, bana gönderdikleri “bildiri”de; “Üniversiteleri AKP’ye dar etmeye devam edeceğiz” demişler... İyi de, aynısını Genç-Sen de yapmıyor mu?.. O halde, “farkları” ne?..
Ha Öncü Gençlik ha Genç-Sen...
İkisi de “Maocu” değil mi?!?..