Büyük düşünür Heidegger, “tefekkür etmek, teşekkür etmektir” (“Denken ist danken”) demişti.
Bizim irfânî geleceğimizin tam ortasından konuşuyor gibidir Heidegger burada.
En önemli esin ve besin kaynaklarından birinin Sühreverdî olduğunu bizzat kendisi itiraf ettiğine göre, bunda şaşılacak bir şey olmasa gerek.
İNSAN, “BAĞIMLI” VE “BORÇLU” BİR VARLIKTIR...
Teşekkür etmek, şükretmek demek.
Hayatın, sadece kişinin kendisinden ibaret olmadığını, hayatta başkalarının, başka insanların, başka varlıkların da varolduğu hakikatini bilerek nefes alıp vermek...
İnsan, tekbaşına yaşayamaz.
Dahası, bu dünya hayatında, her şey, insanın elinde değil. Doğumu da, ölümü de, nefes alıp-vermesi de, kendi elinde değil kişinin.
İnsan, bağımlı bir varlık: Alıp-verdiği nefesle yaşıyor.
Nefes deyip geçmeyelim.
Hakk’ın lûtfettiği varoluş hakikatinin ses’i, işareti nefes.
Tabiatın bir parçası insan.
Tabiatla irtibatını kopardığı ân, insan hem hakikatle bağlarını yitirmeye başlar hem de tabiatı bozulmaya, ruhsuzlaşmaya ve tabiî duyarsızlaşmaya ve azmanlaşmaya...
İnsan, bağımlılığının bilincine vardığı andan itibaren özgürlüğünün farkına, özgürlüğün sınırlarını ve ufuklarını kavramaya başlar...
İnsan, her şeyden önce ve öte Yaratıcı’ya bağımlı bir varlıktır. Varlığını O’na borçludur.
ÖZGÜRLEŞME, KULLUK BİLİNCİYLE BAŞLAR...
O yüzden insan, “borçlu” bir varlık olarak yaratılmıştır.
Deyim yerindeyse, “borcunu ödemesi için” yaratılmıştır: Kulluk borcunu.
“Borç” bir nimet, bir lütûftur bu anlamda.
Kulluk, en yüce makamdır. Peygamberimiz (sav) önce kul, sonra elçi’dir. Peygamberimizin kulluğu, elçiliğinden önce gelir. En yüce kul, peygamberimizdir.
İnsan, gerçek özgürlüğüne kul olduğu bilincine ulaşınca ulaşabilir.
Bu gerçeği büyük düşünürler çok iyi farketmiştir. Ateist düşünürler bile. Büyük bir çelişki bu; ama gerçek böyle.
Sözgelişi, Freud’dan sonra en büyük psikanalist olarak kabul edilen, ateist düşünür Jacques Lacan, aynen şunu söyleyebilmiştir: “Tanrı inancını yitiren bir insan, Tanrı inancını yitirdiği andan itibaren artık her şeyi tanrılaştırmaya başlar.”
İçinde yaşadığımız postmodern tekno-pagan çağa biraz yakından bakın, Lacan’a hak vereceksiniz hemen.
MÜ’MİN GÜVEN ADASIDIR, DEĞİLSE AYNAYA BAKMALIDIR...
İnsanın, kulluğunu yerine getirmesi için insana emanet bahşedilmiştir: Emanet, mü’min kişinin, yeryüzünde emniyeti teminat altına alması demektir. Bunun için kişinin, Hakk’ın “öğrettiği” hakikatleri hatırlaması, hayata geçirmesi gerekir.
Efendimiz (sav) “mü’min, kendisine güvenilen ve başkasına güven veren kişidir” diye buyurmuştur.
Güven adasıdır mü’min.
Eğer güven adası değilse, aynaya bakmalı, kendine çeki düzen vermelidir öncelikle.
Kendine çeki düzen veremeyen, başkasına ya da dünyaya çeki düzen veremez çünkü.
BESMELE, HAMDELE...
Sözü, başka bir yere getireceğim. Bütün konuşmalarıma başlarken yaptığım besmele, hamdele ve salvele’ye.
Bütün konferanslarıma, seminerlerime ve derslerime şöyle bir besmele, hamdele ve salveleyle başlıyorum:
Bismillahirrahmanirrahim
Bizi hakikatle vareden
Varlığından haberdâr eden
Bize Rûh’undan üfleyen
Emanet’i yükleyen
Hilâfeti / kulluk şuurunu lûtfeden
Kalemle yazmayı öğreten
Celâl, Cemâl ve Kemâl sahibi Allah’a hamdederim.
VE SALVELE
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen
Kâinâtın övüncü, kıvancı
Bütün kelimelerin toplamı
Hakikat Ummanı
Elçilerin Elçisi
Öncülerin Öncüsü
Efendimize (sav)
Âline, ashâbına, tâbiîne, tebe-i tâbiîne, selef-i sâlihîne,
Çağ açan
Çağ aşan
Çağrısı Çağını Kuran
Âlim, Ârif ve Hakîm şahsiyetlerinden oluşan
Bütün Öncü Kuşaklara Selâm Ederim...
YOL HARİTASININ ŞİFRELERİ...
Bu hamdele ve salvele, gerek İslâm’ın temel sütunlarını gerekse Müslümanca bir hayat-dünya inşa edebilmemizin yol haritasını özlü bir şekilde veriyor bize.
Bu yol haritasının güzergâhlarını ve nasıl hayata geçirileceğini kısaca şöyle özetleyerek yazıyı bitireyim:
Akıl ile bilirsin...
Kalp ile bulursun...
Ruh ile olursun...
*
Akıl ile ilim
Kalp ile irfan
Ruh ile hikmet yolculuğu yaparsın...
*
İlim ile yorulacak...
İrfan ile yoğrulacak...
Hikmet ile doğrulacaksın...
Ey Hakikat Yolcusu!
Yolun açık, yolculuğun bâkî olsun...
Vesselâm.