Best seller bir kitap... Kemal Bey’in Tornistanları

Hasan KARAKAYA

Yazmayayım, yazmayayım diyorum ama; öyle “lâf”lar öyle “gaf”lar ediyor ki, yazmamak mümkün değil... Geçmiş karşıma, “yaz beni” diyor... Her halde “dövülmek”ten zevk alıyor..

Anlayamadım, “mazoşist” mi ne?!?

Kim bilir, belki de; “Reklâmın iyisi-kötüsü olmaz... Reklâm, reklâmdır... Önemli olan gündemde kalmak” diye düşünüyordur.

Madem böyle düşünüyor;

Biz de yazalım o zaman!..

Ama, önce “hikâye”yi anlatalım.

Hikâye malûm;

Hani, “kör”lerden biri, diğerine; “Dolmaları çift çift yemeye utanmıyor musun?” demiş de, diğer kör: “Allah’tan kork!.. Sen kör, ben kör!.. Nereden çıkardın dolmaları çift çift yediğimi” deyince, arkadaşını itham eden kör, şöyle cevap vermiş ya;

“Ben, çift çift yiyorum da!”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, bu “uyanık kör”den farksız!..

“Dolma”ları çift çift götüren kendisi ama, muhatabını “itham” eden yine kendisi!..

Aynen “zeytinyağı” gibi!..

Altta kalmıyor!..

Üste çıkmanın derdinde!..

CHP DİK DURAMIYOR!

Efendim, olay şu:

Başbakan Tayyip Erdoğan, Salı günü AK Parti Grubu’nda yaptığı konuşmada, Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Örtü sorununu biz çözeriz” dediğini ama, “sözünün arkasında duramadığını” hatırlatıp, demiş ki;

“CHP Genel Başkanı, başörtüsü konusunda samimiyse işte o zaman meydanlarda böyle bir vaatle bulunurken CHP zihniyetini, dikkate almadığı açıktır. Sayın Kılıçdaroğlu hiçbir hazırlık, hiçbir istişare yapmadan, CHP’nin kadim geleneklerini, ideolojik kodlarını hiç hesaba katmadan bir vaatte bulunmuştur. Bugün de bu vaadinin altında ezilmiştir. Süreç, CHP tarafından başörtülü kızların umudunun istismar edildiği, aynı zamanda provokasyona açık bir süreç haline getirilmiştir.”

Sizin anlayacağınız; CHP’yi “dik duramamak”la suçlamış!..

KILIÇDAROĞLU’NDAN HAKARET!

Vayy, sen misin CHP’yi suçlayan?..

Kemal Kılıçdaroğlu, açmış ağzını, yummuş gözünü ve başlamış “hakaretler” yağdırmaya:

“Sen kimsin de bunları bize söylüyorsun. Senin sorgulama hakkın da yok, yetkin de yok, sen zaten omurgasız birisin. Sen verdiğin sözün arkasında dur...

Biz ne dediysek söylediğimizin arkasında durduk. Hiçbir zaman, hiçbir yerde söylemlerimizden vazgeçmedik. Sayın Başbakan unutmasın, benim adım Recep Tayyip Erdoğan değil. Ve arkadaşlarıma talimat verdim, ‘Recep Bey’den inciler’ diye bir kitap yazacağız Eğer kitap çok kalın olursa adına ‘Recep Larousse’ diyeceğiz.”

Başbakan’a verdiği “hakaret dolu” cevaptan da anlaşılacağı üzere, Bay Kılıçdaroğlu; “omurgalı” olduğunu, “dik” durduğunu, “hiçbir sözünden çark etmediğini” iddia ediyor.

Biz mi yanılıyoruz acaba?..

Bu “dolma”ları kim yuttu?..

Daha “sözün tükürüğü” kurumadan “çark” eden Kılıçdaroğlu değil di de, biz mi öyle zannettik?

KEMAL BEY’İN “ÇARK”LARI!

Ne yalan söyleyeyim;

Şahsen ben; verdiği bir “söz”den dolayı “Erdoğan’ın çark ettiğine” dair bir haber görmedim... Ama, “Kılıçdaroğlu’nun çarkları” o kadar meşhur oldu ki; “Guinness Rekorlar Kitabı”na girecek kadar!.. Bu “tornistan”lar için, herkes isim bulma yarışına girdi.

Kimi “Çarkçıbaşı” dedi,

Kimi “Yalandaroğlu!”

Tabiî, “Rüzgârgülü” diyenler de oldu, “Vantilatör Kemal” diyenler de!..

Ben de, o günlerde demiştim ki;

“Erke Dönergeci tutmadı,

Erke-mal Dönergeci verelim”

Demiştim de, CHP’lilerin hışmına uğramıştım... Accayip kızmışlardı bana!..

Ben de, dilimin döndüğünce anlatmaya çalışmıştım “Kılıçdaroğlu’nun U dönüşleri”ni!..

Buyrun, “Erke-mal Dönergeci”nin giderek hızlanan “dönüş süreci”ni bir daha gözden geçirelim...

Tarih, 11 Kasım 2009... Yer, TBMM...

Kürsüde CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen var... “Terörle mücadele” için taktikler veriyor:

“Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp ‘Bu savaşı bitirelim’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Said isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Kimse ‘Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi?”

Belki de, “Onur Öymen’in ne demek istediğini anlayamadığı” için, konuşmanın sonunda Deniz Baykal’la birlikte Onur Öymen’i “alkışlayan” Kemal Bey, ancak ertesi gün uyanabildi ve Öymen’e “istifa” çağrısında bulundu...

Daha sonra da Tunceli’ye gitti ve bir defa daha çağrıda bulundu Öymen’e;

“Onur Öymen, gereğini yapmak zorundadır!”

Ne var ki; Deniz Baykal, “Onur Öymen’e sahip çıktı” ve onunla “kol kola” girdi CHP Grubu’na!..

Bu durumda, “gereğini yapmak” Kılıçdaroğlu’na düşüyordu... Öyle ya, Öymen “istifa” etmiyorsa, kendisi istifa etmeliydi!..

Ama istifa etmedi!..

Söylediği sözün üzerine bir bardak soğuk su içip, unuttu ağzından çıkanları!..

Bu, onun “ilk dönüşü”ydü!..

Daha doğrusu, “ilk kıvırması!”

“AF” DEDİ, “GAF” OLDU!

Sonra, Batman’da bir söz sarf etti...

Tarih 7 Mart 2010... Partisinin “Batman İl Kongresi”nde, Grup Başkanvekili sıfatıyla konuşup, dedi ki;

“Toplumsal barışın bir parçası olacaksa, biz bir genel affa evet deriz!”

Bu söz, 8 Mart tarihli gazetelerde genişçe bir şekilde yer alınca, hemen “tornistan” edip, şöyle bir açıklama yaptı:

“Genel af olsun diye bir laf etmedim. Batman’da işsizlik, yoksulluk var. Biz Batman’da işsizliği çözeceğiz dedik. Biz sanki genel af istiyormuşuz gibi değerlendirilmesini anlamak mümkün değil. Yanlış yere bilinçli olarak çekiliyor, sözler çarpıtılıyor. Genel af söylemi yanlış. Ben hiçbir yerde genel af söylemini kullanmadım. Toplumsal uzlaşmanın gereği olarak ortaya çıkarsa, CHP de buna destek verir dedim. Kimse farklı şekilde yorumlamasın, farklı yönlere de çekmesin.”

“ADAY DEĞİLİM” DEDİ, ADAY OLDU!

Kemal Kılıçdaroğlu, öyle anlaşılıyor ki, “dönme hızı”nı artırıp, “Erke-mal Dönergeci” olma yolunda hızla ilerlemekte kararlıydı...

Bunu, “Baykal’ın zina kasedi”nden sonra 10 Mayıs’ta “istifa” etmesinin ardından daha net görmeye başladık... Eskiler; “El kasediyle politikaya girilmez” demişler ya, Kemal Bey de, ilk günlerde bu söze uygun hareket etti!..

Ama, “saatin sarkacı”nın “tik-tak” diye gidip-gelmesi gibi, o da gitti geldi;

“Adayım!.. Değilim!.. Adayım!.. Değilim!”

İşte “10 Mayıs ve sonrası”nda söyledikleri:

* 10 Mayıs 2010 Pazartesi- “Genel Başkanlığa aday değilim, Öyle bir şey söz konusu değil.”

* 11 Mayıs 2010 Salı- “Baykal’a yapılan haksızlık. Üzüldüm. Sadece benim değil, Türkiye’de yaşayan vicdanı olan herkesin vicdanını rahatsız etmiştir. Üzüldüm.”

* 12 Mayıs 2010 Çarşamba- “Genel Başkanlığa adaylığım söz konusu değil.”

* 16 Mayıs 2010 Pazar- “Söylediğim her şey açık ve de net... Aday değilim, olmak için de gidip ‘Adayım’ diye dilekçe de vermem.”

Gördüğünüz gibi; o süreçte “kıvranmak” ve “kıvırmak” arasındaki o ince çizgide gidip gelen Kemal Bey, sonunda “Adayım” dedi ve 22 Mayıs’taki CHP Kurultayı’nda Genel Başkanlığa seçildi!..

Böylece, bir “Atasözü” de çöpe gitmiş oldu!..

Demek ki; “elin kasediyle genel başkan” olunuyormuş!..

GÖRÜŞÜRÜM!.. GÖRÜŞMEM!

“Erke-mal Dönergeci”, bundan sonra da “dönmeye” devam etti... Bu dönüş, nasıl bir dönüşmüş, buyrun bir bakalım:

* Tarih, 28 Haziran 2010... TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, “Taşeron PKK’nın eylemlerini tırmandırdığı” günlerde, şöyle bir çağrıda bulunmuştu:

“Siyasi partilerimizin değerli genel başkanlarının bir araya gelerek teröre karşı birlikte mücadele edildiği izlenimi vermelerinde büyük yarar olduğunu düşünüyorum.”

Bu çağrıya ilk cevap veren Başbakan Tayyip Erdoğan olmuştu... “Hay hay, memnuniyetle” deyince, diğer genel başkanlar da tepki vermeye başladı... MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, daha ilk dakikalarda “Ben yokum” deyince, gözler Kılıçdaroğlu’na çevrildi...

* Tarih 26-29 Haziran 2010... Kemal Bey’in gazetelere yansıyan sözleri özetle şöyle oldu:

“Ortamı gerecek bir politika hiç izlemedim. Tam aksine sükûneti her zaman tavsiye ettim. Terör olayına karşı çıktım. Bu konuda ulusal bir politika izlenmesi gerektiği ihtiyacını belirttim. Ama Başbakan böyle bir görüşmeyi arzu ederse, bizim açımızdan sorun yok. Sayın Başbakan ne zaman ziyareti uygun görürse, o zaman görüşürüz... Bu görüşme genel merkezimizde de olur, Parlamento’da da olur!”

Evet, Kemal Bey’in 26-29 Haziran’da “ağzından çıkan sözler” bunlardı... Gelin, görün ki, “Erke-mal Dönergeci” olmayı kabullenmiş Kemal Bey, yine “dönmeye” mecbur kaldı.

Yine döndü... Bu defa dedi ki;

“Başbakan, kendisini Cumhurbaşkanı mı sanıyor?.. CHP Genel Merkezi’ne gelirse görüşürüz, yoksa davetine katılmam!”

Bu ne çark, bu ne dönüş?..

Ama dedik ya;

“Erke Dönergeci”nin nerede duracağını bilemedikleri için “proje”den vazgeçen “general”lerimiz, herhalde “Erke-mal Dönergeci”nin nerede duracağını da kestiremedikleri için, bu “hızlı dönüş”leri seyrediyor olmalıdır!..

Çünkü, “Erke-mal” dönmeye devam ediyor!..

ÖNCE ÖZGÜRLÜK... SONRA “DEMEDİM!”

Tarih, 1 Temmuz 2010... O günün Radikal gazetesinin manşetinde “Kemal Bey’in açıklamaları” var...

Sormuş Radikal gazetesi:

“Başörtülüler üniversiteye girebilecek mi?”

Cevap vermiş Kemal Bey:

“Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın. Toplumsal desteği yaratacağız. Bu sorunu çözeceğiz.”

Aynı gün, CHP Parti Meclisi Üyesi Necla Arat ve “CHP Politbürosu”nun diğer üyeleri, “Bu sözler, Kemal Bey’in şahsi görüşleridir!.. CHP’yi bağlamaz” deyincee, Kemal Bey, “Çarkçı Kemal”liğini yine gösterdi ve “homurdanma”ları durdurmak için dedi ki;

“Benim ağzımdan, kızların üniversiteye türbanla gireceği gibi bir ifade çıkmadı!”

Çıkmadıysa, Radikal mi uydurdu?..

CHP’Lİ ARKADAŞLAR ÇALIŞIYOR!

Sonrası malûm... Sonra, “referandum süreci”ne girdi Türkiye... Kemal Bey; millete “Hayır” dedirtmek için il il, ilçe ilçe dolaştı... Bu dolaşmalar esnasında, sık sık dedi ki;

“Türban sorununu biz çözeriz!”

“Seçim otobüsünün üzerinde” iken, yani “ayakları yere basmıyor” iken bu sözleri sarf eden Bay Kılıçdaroğlu’na, sordu gazeteciler:

“Nasıl çözeceksiniz?”

Cevap verdi Kemal Bey;

“Arkadaşlar çalışıyor!”

Demek ki, bir “hazırlık”ları vardı.

Kılıçdaroğlu, kendinden o kadar emin konuşuyordu ki, bir ara; “Başbakan gelsin, konuşalım... Bu işi bir haftada hallederiz!”

Başbakan heyecanlandı... “Haa, öyle mi” dedi; “Eğer böyle bir öneri ile gelirlerse, ayaklarının altına kırmızı halılar sereriz... Yeterki onlar lokomotif olsun, biz vagon olmaya razıyız!”

YİNE ÇARK!.. YİNE ŞART!

Uzatmayalım... Bu “mesajlaşma”ların arkasından, 27 Ağustos günü Erdoğan ve Kılıçdaroğlu TESK Genel Kurulu’na birlikte katıldılar... İçeri girmeden önce, kısa bir görüşme yaptılar.

Başbakan Erdoğan bu görüşmede; Kılıçdaroğlu’na; “Başörtüsü meselesini meydanlarda sürekli dillendirdiğini” hatırlatarak, şu teklifte bulunmuş:

“Bugünden tezi yok; hemen adımı atalım... Hemen ekipleri kuralım, çalışmaya başlayalım.”

Peki, Kılıçdaroğlu ne cevap vermiş;

Bakmış ki iş ciddiye biniyor, hemen “tornistan” edip, her zamanki gibi “ipe un serme” taktiğini devreye sokmuş ve demiş ki;

“Ben meydanlarda sadece ‘Başörtüsü sorununu çözelim’ demedim... ‘YÖK’ü de kaldıralım’ dedim; ‘Dokunulmazlıkları da kaldıralım.” Bunları kabul ederseniz hayhay, oturalım başlayalım.”

Sizin anlayacağınız, “yeni şartlar” ileri sürmüş!..

Vatan’dan Güngör Mengi, adeta “isyan” edercesine, o günlerde şöyle eleştirmişti. Kılıçdaroğlu’nu; “Kılıçdaroğlu; Vatan’a konuşurken, hiç de bu havada değildi... Vatan’a mülakat verirken, türban yasağını kaldırmakta samimi olduğu duygusunu uyandırıyordu... Şimdi, yeni şartlar ileri sürmenin anlamı ne?.. Yoksa, türban yasağını kaldırma vaadinden dönmek için bahane üretmeye mi çalışıyor?”

Sizin anlayacağınız, “CHP cephesinde değişen bir şey yok”tu!..

Eski tas, eski hamam!..

“Gerilim” devam ediyordu ki; “CHP’den yeni sinyaller” gelmeye başladı... Başörtüsü sorununun “yılan hikâyesi”ne dönmesinden rahatsızlık duyan Erdoğan da, “AK Parti kurmayları”na talimat verdi.

“Gidin, görüşün!”

Görüşme, 20 Ekim Çarşamba günü gerçekleşti... AK Parti kurmayları; CHP, MHP ve BDP kurmaylarıyla tek tek görüştü.

Peki, sonuç ne oldu?..

Sıfıra sıfır, elde var sıfır!..

Hep, aynı teraneler;

“Dokunulmazlık, YÖK, seçim barajı!”

AYNA’YA BAK, GÖR HÂLİNİ!

Hani, “oynamaya gönlü olmayan” gelin, “yerim dar” demiş ya; yerini genişletince, bu defa da “yenim dar” bahanesine sarılmış ya, CHP de öyle...

Öyle anlaşılıyor ki;

“Başörtüsünün önünü açan” değil, “üstünü açan” parti olmaya devam edecekler!..

Ne yaparlarsa yapsınlar, hiç umurumda değil... Ama, Başbakan’a “hakaret” edip “omurgasızsın” demesi, “Recep Larousse” adlı kitap yazacaklarını söylemesi var ya, işte orada, “Kılıçdaroğlu aynaya bakmaya başlamış” dedim, kendi kendime...

Evet, evet;

“Ayna”ya bakıp, “kendini görüyor!”

Ama, hep “Erdoğan’ı taklit” ediyor ya, aynada gördüğü “kendini” de, herhalde “Erdoğan” sanıyor ki, böyle konuşuyor!..

Bence, Kılıçdaroğlu; “Recep Bey’den İnciler” kitabını yazmak yerine, “Kemal Bey’in Tornistanları” isimli bir kitap yazsa çok daha iyi olur... Hem, “malzeme” aramasına da hiç gerek yok... Alsın bu yazıyı, kitap yapsın!.. Korkmasın, “telif ücreti” de istemem!..

Baksın “Ayna”ya, görsün kendini!..

Cumhuriyet’in kaçıncı yılı?

Sizlere, okuyup da gülmeniz için, dün ajanslardan geçen bir haberi aktarmak istiyorum:

İzmir’deki Konak Belediyesi’nin, Cumhuriyet Bayramı kutlama afişinde, “87” yerine geçen yıldan kalan “86” rakamını bırakmasının yankıları devam ederken bu defa Foça Belediyesi, “85. yıl” tabelasının önünde kutlama yaptı.

Törenin yapıldığı Cumhuriyet Alanı’nda asılı olan, üzerinde Foça Belediyesi’nin logosunun bulunduğu ışıklı kutlama tabelası dikkat çekti. Tabeladaki, “Cumhuriyetimizin 85. Yılı Kutlu Olsun” yazısı gözlerden kaçmadı. Foça’nın “cumhuriyetin kalesi” olarak adlandırıldığını belirten bazı vatandaşlar, “Dün Konak Belediyesi’ni ayıplarken daha kötüsü bizim başımıza geldi. Konak Belediyesi yine bizden iyi, hiç olmazsa bir yıl geriden geliyor. CHP’li Foça Belediyesi ise iki yıl geriden gelerek, cumhuriyetin 87. yıldönümünde 85. yılını kutluyor” dediler.

Haberi okuyunca; “Cumhuriyet’i kuran parti”nin CHP olup-olmadığını gerçekten düşünmeye başladım.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.