Gündem yoğun...
Vakit ise yok...
Allah nasip ederse, bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile birlikte, Strasbourg, Brüksel ve Tokyo’yu da içine alan “6 günlük bir seyahat”e çıkacağız.
Dolayısıyla, “gündemdeki konular” hakkında 6 gün süreyle yazı yazamayacağım.
O halde, bugün bir “potbori” yapıp, hepsine değinip, geçelim...
DEŞİFRE’YE SON!
Önceki akşamdan başlayalım...
Malûmlarınız olduğu üzre, önceki akşam; Murat Kelkitlioğlu, Bülent Orakoğlu ve Diplomat Vahit Özdemir ile birlikte A Haber’de, Mehmet Ali Önel yönetimindeki Deşifre programındaydık...
Programda, hemen herkes gibi ben de “büyük bir şok” yaşadım... Mehmet Ali Önel, “PKK tarafından tehdit” ediliyormuş... Emniyet de, bunun istihbaratını alınca, M.Ali Önel’i hem bilgilendirmiş, hem de “en yakın zamanda bir koruma tahsis edileceğini” söylemiş...
Ama, aradan birbuçuk ay geçmiş!..
Ne koruma var,
Ne de arayıp soran!..
Mehmet Ali Önel, “kelle koltukta” çalışmaya devam ediyor... Tabiî, herkesin bir “tahammül sınırı” var... “İlgisizliğe” daha fazla tahammül edememiş olmalı ki, önceki akşamki programda; “Programa son veriyorum” dedi, “Bu program, son Deşifre programıdır!”
Hepimiz şok olduk...
Çünkü, hiçbirimizin haberi yoktu... Dahası, “program arkadaşları”nın bile hiç haberi yoktu...
M.Ali Önel’in, bir “marka” olan “Deşifre” programına son vermesine elbette üzüldük...
Ama, hak da verdik!..
Öyle ya;
Nice “ciğeri beş para etmez” adam ve “dalaksız” tetikçi var ki, bazılarına, hem de “Özel Tim”den koruma tahsis ediliyor ama M.Ali Önel’e 1.5 aydır koruma yok!..
İsyan etmesin de ne yapsın?..
ALİ ATIF BİR’E REKTÖRLÜK!
Sadece Mehmet Ali Önel mi, aslında ben de isyan halindeyim.
Şu hâle bakın;
1 Ekim 2015 tarihli, “Akın İpek’in Bugün Gazetesi”nde; “Veda ve başlangıç” başlıklı bir yazı yazan Ali Atıf Bir, özetle demiş ki;
“Hem devlet hem vakıf üniversitesinde uzun yıllar yöneticiliklerim de oldu. Dekanlık, Enstitü Müdür Yardımcılığı, Dekan Yardımcılığı, iki defa Dekanlık, Yönetim Kurulu Üyeliği, Senato Üyeliği… Ama hiç rektörlük yapmamıştım. Yalan söylemeyeyim, aklımda bile yoktu. Ta ki; çok sevdiğim ve saygı duyduğum birinden, İstanbul Şehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Murat Ülker’den, Rektörlük teklifi alana kadar.”
Evet, Murat Ülker’den “Rektörlük” teklifi yapılmış, Ali Atıf Bir de “evet” demiş!..
Anlayacağınız; “Hocaefendi’nin bir tebessümüne bütün servetimi feda ederim” diyen Akın İpek’in Bugün gazetesindeki yazılarına son verip, Murat Ülker’in Mütevelli Heyet Başkanı olduğu İstanbul Şehir Üniversitesi’ne “Rektör” olmuş!..
Aldığım son bilgilere göre de;
“Rektörlük” görevine de başlamış!..
Peki, Ali Atıf Bir, “İstanbul Şehir Üniversitesi’ne Rektör” oldu diye ben niye isyan ediyorum?..
İsyan ediyorum, çünkü;
O üniversite, çok emeği olduğu için “Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun üniversitesi” olarak bilinir!..
İyi, hoş da;
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “manevi kurucu” olduğu Murat Ülker’in de “Mütevelli Heyet Başkanlığı” yaptığı bir üniversiteye “Rektör” olarak Ali Atıf Bir nasıl getiriliyor?..
Peki, Ali Atıf Bir kim;
En son işi, “Fetullah Gülen sevdalısı Akın İpek’in gazetesinde yazı, televizyonunda program yapan bir adam!”
Elbette “Paralelci” değil!..
Ama, nasıl ki; “Ağanın ekmeğini yiyen, ağanın kılıcını sallar”mış; Ali Atıf Bir de; gerek “yazı”larında, gerek “twit”lerinde “Paralel’in kılıcı”nı sallamış!..
“Son yazı”sında da, “Akın İpek’e teşekkür” etmeyi ihmal etmemiş!..
İşte, böyle bir adam; “Şehir Üniversitesi Rektörlüğü”ne getiriliyor...
Acaba, başka adam mı yoktu?..
Sayın Ahmet Davutoğlu ve Sayın Murat Ülker’in tavrını gerçekten merak ediyorum!..
Birileri; gerek PKK ile gerek Paralel ile “kelle koltukta mücadele” ederken, “Paralel bulaşıkları”nın “Rektörlük”le ödüllendirilmesi, biraz “insafsızlık” olmuyor mu?..
Bazı makamlara “Paralelciler” veya “Paralel bulaşıkları” getirilecekse, biz neyin mücadelesini veriyoruz ki?!?..
GAMMAZCI BÜYÜKELÇİ!
Sadece Ali Atıf Bir olsa, yine de bu kadar sinirlenmez, bu kadar isyan etmezdim... Ama birader, her taraf tel tel dökülüyor!..
Meselâ Dışişleri Bakanlığı!..
Merak ediyorum; “13 yıllık AK Parti iktidarı”nda da, oraya “papyon kravatlı monşerler” mi hakimdir ki; bence “son derece şaibeli” bir ismi, “başkonsolos”luktan “Büyükelçi”liğe atamışlar!..
Bunu, önceki geceki Deşifre’de program konuğu olan eski diplomat Vahit Özdemir’den duyunca, bir araştırayım dedim.
Araştırdım... Efendim, olay şu:
Ahmet Vakur Gökdenizler adlı Büyükelçi, 1997 yılları arasında “Houston Başkonsolosu” olarak görev yapmış!..
İşte bu yıllarda; 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi’nden İstanbul Milletvekili seçilen Merve Kavakçı’nın “ABD vatandaşı” olduğuna dair bilgiye ulaşabilmek için; gece dememiş, gündüz dememiş araştırmış ve elde ettiği bilgiyi, hem de “yıldırım kripto” ile Ankara’ya, yani Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’e ileterek, “vekilliğinin düşmesini” sağlamış!..
İşte böyle bir adam;
AK Parti İktidarı’nda yani 2010 ve 2012 yıllarında Güney Afrika Cumhuriyeti Büyükelçisi yapılmış, 2012’den 2015’e kadar Denizcilik-Havacılık Genel Müdürlüğü görevine atanmış, 7 Temmuz 2015’ten bu yana da “Avustralya Büyükelçiliği” görevini yürütüyormuş!..
Gel de kızma,
Gel de sinirlenme,
Gel de isyan etme!..
Şu hâle bakın;
Kanında “Paralel bulaşığı” olan bir adam ödüllendiriliyor ve “Şehir Üniversitesi Rektörlüğü”ne getiriliyor... Merve Kavakçı’yı gammazlayan bir Başkonsolos ise, “Büyükelçilik”le taltif ediliyor!..
Çoook eskiden bir reklâm vardı...
“Kaloriferin ayarı” iyi yapılmadığı için; apartman sakinlerinden alt katta oturanlar “pişiyor”, üst kattakiler “üşüyor”du!..
Ve bağırırlardı:
“Alt kattakiler pişiyor,
Üst kattakiler üşüyor!..
Yöneticimiz uyuyor muuu?!?”
Bu soruyu sormanın tam sırasıdır;
“Emniyet’imiz, Başbakan’ımız, Murat Abi’miz, Dışişleri Bakanı’mız, hasılı kelâm yöneticilerimiz uyuyor muuu?!?”
Uyumuyorlarsa;
Bu “garabet”ler neyin nesi?..
SAVCININ ÇİFTE STANDARDI
Herhalde duymuşsunuzdur...
Ahmet Hakan, “kırılan burnundan ameliyat” olmuş...
Ahmet Hakan’ın “her yere soktuğu burnu” kırılınca, tüm “kompleksli”ler gibi, “Amerikan ve Alman Büyükelçileri” de “geçmiş olsun” kuyruğuna girmiş!..
Merak ediyorum;
“Burnu” değil de, meselâ “kafası” kırılsaydı, herhalde Obama’sından Merkel’ine, Hollande’sından Putin’ine kadar dünya liderleri de “şifa dileme kuyruğu”na girerlerdi!..
Amma da abarttılar bu işi!..
“Kumar” için Macaristan’a indiğinde Başbakan Mesut Yılmaz’ın burnunu kırmışlardı da, bu kadar köpürtmemişlerdi!..
Her neyse...
Duydum ki, “Ahmet Hakan’a saldırı” olayıyla ilgili olarak, Star yazarı Cem Küçük’ü ifadeye çağırmışlar!..
Herhalde şöyle soracaklardır:
“Ahmet Hakan’a saldırıp burnunu kıran 4 kişiye sen mi talimat verdin?!?.. Yazılarınla Ahmet Hakan’ı hedef gösteren sen misin?”
Tamam, Savcı veya polis, olayı elbette araştıracak ve “şüpheli”(!)leri elbette ifadeye çağıracaktır!.. Ama, bu olayda bir “çifte standart” yok mu?..
Sorarım Savcı beylere;
“Bugün Cem Küçük’ü ifadeye çağıran siz, 14 Mayıs’taki yazısı için Ahmet Hakan’ı ifadeye çağırmış mıydınız?”
Öyle ya;
Ahmet Hakan, Hürriyet’teki yazısında yazarımız Latif Erdoğan için; “Seni yeryüzünün en alçak, en şerefsiz, en haysiyetsiz insanı ilân ediyorum” diye yazmış, bu “hedef gösterme yazısı”ndan bir hafta sonra da, yani 21 Mayıs’ta, Latif Erdoğan; bir program için gittiği A Haber otoparkında Şişli Ülkü Ocakları Başkanı Mehmet Demirci ve Oğuz Tosun tarafından darp edilmişti. Şüpheliler sorgulandıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Ahmet Hakan’a yönelik darp üzerinden basın özgürlüğü yaygarası koparan Hürriyet ve diğer medya organları, yazarımız Latif Erdoğan’a yönelik saldırıya, sayfalarında tek cümle dahi haber yapmamıştı, iyi mi?..
Sizi gidi özgürlük sahtekârları” sizi!..
Sizi gidi “demokrasi sahtekârları” sizi!..
Sizi gidi “ikiyüzlü”ler sizi!..
Ahmet Hakan’a gelince köpürt!.. Murat Sancak, Latif Erdoğan ve Ekrem Dumanlı’nın saldırdığı Mehmet Özmen olunca görme, duyma, bilme!..
Sizi gidi “3 maymun”lar sizi!..
Soruyorum Savcı beylere;
“Cem Küçük’ü ifadeye çağıran siz, Latif Erdoğan’ı hedef gösteren Ahmet Hakan’ı niye ifadeye çağırmadınız?..
Bu mu adalet?”
........
Yazacak çok şey var da, herhalde bu kadar “stres” yeter!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu kadar “garabet” varken, isyan etmemek mümkün mü?..
Hani, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere çevresindeki bir kaç kişinin samimi çabaları da olmasa, diyeceğim ki;
“Acaba boşuna mı kürek çekiyoruz?”
**********************************************************************************************************
Aman ha!.. Sakın ha!.. Asıl PKK bültenleri varken, Cumhuriyet’e kim bakar?
İçinden bir türlü çıkamadığım “derin bir mevzu” var: Cumhuriyet Gazetesi, Koç Holding’inden Aydın Doğan’ına, Sabancı’larından Turgay Ciner’ine varıncaya kadar, “ulusalcı” görünümlü tipler tarafından destekleniyor!.. Böyle “8-10 işadamı” var ki “Cumhuriyet’te yüzde 10 hisseleri” var!.. Yani, Cumhuriyet, “havuz medyası”na tipik bir örnek!..
Anlayamadığım şu: “Kapitalist ve Ulusalcı işadamları” tarafından “beslenen” Cumhuriyet gibi bir gazete; nasıl oluyor da “PKK’nın yayın organı” gibi çıkıyor?!?..
Kaldı ki;
“Kâğıt ihtiyacı Paralel Yapı tarafından karşılanan Taraf” gibi bir “En hakiki PKK’lı” varken, Cumhuriyet gibi bir “fotokopi”nin yüzüne kim bakar?..
Haa, Özgür Gündem ve Evrensel’i de unutmayalım... Moskova’nın “Pravda”sı gibi, bu gazeteler de “PKK’nın Pravda’sı” olarak çıkıyor!..
Bu “Pravda”ların yanında, Cumhuriyet, olsa olsa “paçavra” olur ki, yaptığı “PKK yalakalığı” gerçekten sırıtıyor!..
“Can”dan değil, “yapmacık” gibi!..
Hem, unutmasınlar;
“Aslı” varken, “fotokopi”nin yüzüne bakmazlar!..