Birilerini Kahramanlaştırmak Zorunda mıyız?

Ali Osman AYDIN

Çok talihsiz bir olaydı yaşanan.

Hala bir öğrenci olan Kadir Şeker, eşiyle tartışan Özgür Duran’ı öldürmüştü. Günlerce bu olay konuşuldu. Hatta Kadir’in serbest bırakılmasıyla ilgili sosyal medyada kampanya bile düzenlendi. Geçen gün yine sosyal medyadan, Kadir Şeker’e doğum günü mesajları gönderildi.

“İyi ki doğdun Kadir!”, “Sen kahramanımızsın Kadir!”

Yaptıkları sosyal medya provokasyonlarıyla eğlenenler ve sürü gibi onları takip edenler…

Bakın…

Duygularınızla hareket etmekten hoşlanıyor olabilirsiniz.

Gerçeğin ne olduğu umurunuzda olmayabilir.

Sıkıcı hayatınızı eğlenceli hale getirecek bir kahraman yaratmak istiyor olabilirsiniz.

Sizin çarpık mantalitenize göre bir kadınla tartışan, ona bağıran bir adam ölümü çoktan hak etmiş olabilir. Size bu algıyı telkin eden propagandayı sorgulamak aklınıza gelmiyor olabilir.

Bir insanın öldürülmüş olması sizi rahatsız da etmeyebilir.

Fakat sırf siz böyle hissediyor, düşünüyor, kabul ediyorsunuz diye, gerçek değişmez. 

Gerçek olduğu gibi, kaskatı, sabit ve değişmez bir biçimde ortada durmaya devam eder. Gerçeğin özelliğidir bu. Onu ancak onu çarpıtarak alt edebilirsiniz. 

Tıpkı bu olayda olduğu gibi.

Bu olaydaki gerçek nedir? gerçek bir kişinin ölmüş olmasıdır.

Bu olayda- kim olursa olsun- silahsız bir adam, -kim olursa olsun- bıçaklı biri tarafından ö-l-d-ü-r-ü-l-d-ü. Bu kadar…

Öldüren kişinin niyeti şu ya da bu olabilir. Niyetleri sadece Allah bilir.

Bir kadını korumaya çalıştığını düşünerek kocasını öldürmek, bir cinayetin mazereti olamaz. 

Bu cinayeti işleyen kişi için, onun kendi hayatına verdiği zarar için, düştüğü berbat durum için, üzülelim evet; bu olabilir… Bu gayet insani bir tepkidir.

Fakat onu kahramanlaştırmak, orta yerdeki maktulü görmeyi reddetmek çok zalimce olur.

Bir kişi sırf bir “kadını kurtarmaya” çalıştığı için kahramanlaştırılamaz.

Hele de elini kana bulamışsa…

Zaten bu zavallı çocuk da sosyal medyada körüklenen bu tip aşırı duygusal propagandanın kurbanı oldu. Bu cinayetin azmettiricisi, sosyal medyada kadın cinayetleri üzerinden erkekleri dizayn etmeye dönük propagandayı körükleyen bilinçli ve bilinçsiz çevrelerdir. Bu yayılmacı, kışkırtıcı ve kör propaganda hem erkeklerden hem de kadınlardan daha çok cana kıyacak… Söylemedi demeyin… O yüzden olur olmaz herkesi “kahramanlaştırma” gayretine acilen bir son verilse iyi olur. Yoksa bu ülkenin izbelerinde fark edilmek, tanınmak için fırsat kollayan daha çok “kahraman” adayı var…

MÜZİK ÖĞRETMENLERİNİN HALİNE NE DEMELİ? 

Geçenlerde TRT Müzik izlerken tuhaf bir şeye denk geldim.

Neden tuhaf olduğunu az sonra izah edeceğim. Önce olayı anlatayım…  

“Kampüsteyiz” adlı bir program var bu kanalda.

Program bir üniversitenin salonunda yapılıyor…

Konuklar da o üniversitenin müzik öğretmenliği bölümünün son sınıf öğrencileri… Yani bir süre sonra mezun olup bir aksilik çıkmazsa öğretmen olacaklar. 

Programda uzun süre üzerinde çalıştıkları bir eseri icra etmeleri gerekiyor. Orkestrada viyolonsel, keman, piyano, flüt ve daha başka sazlar da var.

Sunucu öğrencilere hangi esere çalıştıklarını, izleyiciler için hangi eseri seslendireceklerini sordu. “Cinema Paradiso” diye cevap verdiler.

“Harika” dedim izlerken… “Az sonra harika bir eser dinleyeceğiz…”

Koltuğuma kuruldum…

Ennio Morricone’nin aynı adlı film için bestelediği, insanın dinledikçe dinlemek istediği o doyumsuz, romantik besteyi müstakbel müzik öğretmenlerinden dinlemek büyük keyif olacaktı.

Fakat sunucunun sorduğu son soru işin rengini değiştirdi.

Sunucu öğrencilere çalıştıkları eserin kime ait olduğunu sordu…

Öğrenciler önce uzun uzun birbirlerine baktılar. Sonra hep birlikte gülüşmeye başladılar.

8, 9 belki de 10 son sınıf öğrencisinden hiç biri, eserin kime ait olduğuyla ilgili bir cevap veremedi. Hatta tahmin de bile bulunamadılar…

Sunucu “Peki hangi filme ait?” diye başka bir soru daha sordu. Tabii yine gülüştüler…

Ben ekran karşısında şok oldum. Tamam, parçayı fena icra etmediler… Fakat… Mezun olduktan sonra çocuklara müzik bilgisi, sevgisi, kültürü aşılamaları gerekecek bu öğrencilerin; müzik ile biraz ilgilenenlerin bile kolayca bilebilecekleri, çok popüler bir eserin sahibini bilmemeleri çok tuhafıma gitti... İnsan çalıştığı eserin kime ait olduğu nasıl merak etmez? Kaldı ki eserin bestecisi olan isim, öyle sıradan biri değil, müzik konusunda bütün otoritelerce bir duayen kabul ediliyor… Daha on sene öncesinde Cannes film festivalinin özel bir gösteriminde “Once Upon A Time İn The America” filmine bestelediği müzikler için dünyanın en saygın film eleştirmenleri, oyuncuları ve yönetmenleri tarafından dakikalarca ayakta alkışlanmış 90 yaşındaki bir müzik çınarından bahsediyoruz… Aralarında “İyi, Kötü, Çirkin’in de olduğu yüzlerce film için unutulmaz müzikler bestelemiş biri o…  yoldan geçen ve Yeşilçam filmleri izlemiş herhangi birini çevirip, on bestesini dinletsek, emin olun 8’ini kesin bilir... Bir şekilde duymuştur. Bestecisini bilmez o adam normal olarak, ama besteyi bilir. Onun bilmemesi normaldir ama ya müzik öğretmenliği yapacak kişilerin!   

Müzik öğretmeni yetiştiren bir bölümde en popüler eserler ve önemli besteciler hakkında bile asgari malumat verilmiyorsa, yazık gerçekten. Bir branşa, popüler bilgiler seviyesinde bile hakim olmayan bir kişinin, çocuklara bir şeyi öğretip, sevdirmesi mümkün mü? Siz söyleyin bu öğrencileri yetiştiren sevgili üniversite hocaları, mümkün mü?

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.