Bir kalkışma var; bir hesap görme, devletin bütün iktidar alanlarına sirayet eden bir kavga, bir iktidar mücadelesi, 'sen değil ben yöneteceğim' diyen bir oligarşik meydan okuma var.
Bu bütünün parçaları arasında kaybolup gidiyoruz. Bir 'yolsuzluk operasyonu' oluyor, bir 'gazete rüşvet aldı' kampanyası oluyor, bir 'paralel devlet' tartışmasına dönüşüyor, bir istihbarat birimleri arasında karşılıklı operasyon olarak karşımıza çıkıyor.
Emniyet, yargı, iş dünyası, medya bu kavgaya göre pozisyon belirliyor. Devlet iktidarının meşru temsilcileri ile buna karşıt cephe arasındaki savaş her geçen gün daha da alevleniyor. İş, devletle devleti ele geçirmeye çalışan iktidar odakları, çok da açık olmayan ittifaklar arasında bir çatışmaya sürükleniyor.
Dosyalar çıkıyor ortaya. Yıllardır biriktirilen kayıtlar servis ediliyor. Kurgular yapılıyor, senaryolar çiziliyor. Kişiler, kurumlar, çevreler alabildiğine hedef alınıyor. Yargıya güven, güvenliğe ve istihbarata itimat yerlere seriliyor.
Sokaktaki insanın devlet düşüncesi, ülkeye ve devlete güveni sarsılmak isteniyor. Devletin değil devlet içindeki yapıların amaçları doğrultusunda adalet arandığı izlenimi güç kazanıyor. 'Kimin savcısı, kimin polisi, kimin istihbaratçısı' soruları toplumsal bellekte yer ediniyor. Bu ülkeye dair ortak olan ne varsa parça parça ediliyor.
Artık kimse, yolsuzluk yapanı tartışmıyor. Yolsuzluğa karışanlarla kimlerin neden kavga ettiğini sorguluyor. Öyle bir kanaat oluşturuldu. Öyle kuşku uyandırıcı hareketler yapılıyor ki, mahkemelerin kararı, polisin soruşturmaları, savcıların iddianameleri adaleti tesis etmek yerine belli çevrelerin operasyonu kapsamında ele alınıyor. Bu çok tehlikeli bir algı ama bu algının oluşturulması için inanılmaz uygulamalara tanık oluyoruz.
İlk günler ne tartışıyorduk, şimdi neleri tartışıyoruz. Bir sonraki aşamada neler tartışacağız? İlk gün parçalar vardı elimizde, sonrakinde bu parçalar birilerinin devletle hesaplaşması gibi bir bütün halini aldı, yani resim net olarak ortaya çıktı.
Ancak şimdi sokaklar bile hükümete meydan okuyan kesimleri sorguluyor. Bir sonraki adımda bu ittifakın çokuluslu boyutları ortaya çıkacak. Türkiye'nin nasıl bir projeyle karşı karşıya olduğu belirginleşecek. O zaman da çokuluslu ittifaka yönelik bir sorgulama başlayacak.
İlişkiler, cephenin ortakları, çok önceden yapılmış planlar, para hareketleri ortaya dökülecek. En önemlisi de bunun hükümet karşıtlığı ile sınırlı olmayıp bir Türkiye projesi olduğu, bu ülkeyi yeniden biçimlendirme ve yönetilebilir hale getirme çabası olduğu ortaya çıkacak.
Dolayısıyla kalkışmanın sadece seçime endeksli, yerel seçimlerde AK Parti'yi hezimete uğratmayla ya da Tayyip Erdoğan'ı devirmeyle sınırlı olmadığı görülecek.
Kimse böyle bir çalışmayı masum bir hak arama olarak göstermesin. Seçime endeksli krizler gibi pazarlamasın. Ortadoğu'da ABD-İran yakınlaşmasıyla ciddi bir fay hareketliliği yaşanıyor. Tekrar edelim: Bu hareketlenmeye göre ülkeler de politikalar da değişiyor ya da değiştiriliyor. S. Arabistan ve İsrail yeni durumda açığa düşen iki ülke oldu. Operasyonun arkasındaki akıl, Türkiye'nin de pozisyonunu yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Erdoğan yönetimindeki Türkiye'ye bunu yaptırmaları imkansız. Bugünün Türkiye'si oyun kurucuları rahatsız ediyor, yeri geldiğinde onlara meydan okuyor çünkü.
Buna inanmayanlara biraz daha sabır diyorum. Yakında çok şey görecekler, o zaman inanacaklar. Bugün cephenin içinde olan kurum ve çevrelerin aslında nasıl büyük bir kurgunun figüranları olduğu belirginleşecek. Devlet içindeki iktidar ayaklanmasının sokaklara yansıtılmaya çalışılacağını, muhafazakar tabanı birbiriyle çatıştırmak isteyeceklerini düşünüyorum.
'Bu daha başlangıç, devleti başlarına yıkacağız' diyenlerin Türkiye'yi paramparça edecek, en azından zihinleri ve kalpleri karartacak tehlikeli bir yolda olduklarını, bu yolun haritasını da onların çizmediklerini düşünüyorum.
Kalkışma ile birlikte oyunu görmek isteyenlere yönelik itibarsızlaştırma, kamuoyunun gözlerini karartma amaçlı bir proje de yürütülüyor. Kavga dar alanlara sıkıştırılıp öyle pazarlanıyor ki olayın bütünü görülmesin. Ama biz, geçmiş tarihimizde bunun onlarca örneğini gördük. Son on yılda kaç tane benzer operasyon atlattı bu ülke?
Uzantıları İsrail aşırı sağından Amerikalı ve Avrupalı neocon çevrelere, sermaye gruplarına kadar uzandı. Bu kamuflaja, bu körleştirmeye inanmayacağız. Aynı çevrelerin yakın tarihin en iyi planlanmış çokuluslu projesi olan 28 Şubat'ı nasıl siyasi tarihimizden silip, sicilini temizlediklerini görüyoruz çünkü.
Türkiye bu işin üstesinden gelecek, bu komployu boşa çıkaracak. Benzer senaryolara direnci fazla olan bir ülkeyiz. Kim bilir, belki bugünkü çokuluslu müdahale de bir süre sonra 28 Şubat benzeri bir darbe girişimi olarak siyasi tarihe geçecek.
Türkiye'deki siyasi akıl, olayları dar alanda görmeye ayarlı, resmin tamamına kör olan bir akıldır. Bu yüzden de bu ülkede çok kolay oyun kurulur. Yine öyle oluyor. Ama unutmayın ki bu ülkenin direnci fazla. Dünyanın en karmaşık, güç haritasının sürekli değiştiği coğrafyasına uyum sağlayan bir dirençtir bu.
Her zaman 'yerli' olanı tercih eder, yabancı bir elin izini gördüğü, hissettiği her şeyi toprağa gömer. Bunu da gömecek. Çünkü oyunu gördü, oyuncuları teşhis etti.