Bu nasıl bir karar

Ahmet ALTAN

Doğrusu, askerî savcılar iyi çalışmış.

Ama “çalışma, gerçekleri ortaya çıkarmayı amaçlıyor mu” derseniz, doğrusu bu soruya “evet” diyemem.

Askerî savcılar, verdikleri kararı mümkün olduğunca belirsiz ve anlaşılmaz kılabilmek için çalışmışlar bence.

Sonunda da karmakarışık bir karar yazmışlar.

“Bütün raporların belgenin altındaki imzanın Albay Çiçek’in imzasına benzediğini belirttiğini” söyleyip sonra da “ama bu fotokopi olduğu için kesin karara varamamışlar” diyerek raporları yok sayıyorlar.

Bu belgenin fotokopi olduğunu biliyordunuz.

O raporları niye istediniz öyleyse?

“İmza benzemiyor” raporu çıkar belki diye beklediğiniz için mi?

Ayrıca, Albay’ın Askerî Savcılık’ta attığı “sahte” imzayı da değerlendirme gereği duymamışlar.

Niye?

Askerî Savcılık’ın tanımlamasıyla “şüpheli” verdiği ifadenin altına sahte imza atıyor.

Bunu nasıl soruşturmaz, nasıl bunun nedenini araştırmazsınız?

Albayların “sahte” imza atmaları çok sıradan bir olay mı savcılar için?

Sık sık böyle mi yapılıyor orduda?

Bu belgenin “Genelkurmay Karargâhı’nda hazırlanmadığını” çok sağlam bir şekilde söylüyorlar ama nedense bu “belge Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hazırlanmamıştır” demiyorlar.

Bu belgenin Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hazırlanmadığından eminlerse bunu kesin şekilde söyleyip hiç kuşkuya yer vermeyecek biçimde “bu belge sahtedir” demeleri gerekir.

Yok, bunun Türk Silahlı Kuvvetleri içinde hazırlandığına dair kuşkuları varsa soruşturmayı durdurmamaları gerekir.

İkisini de yapmıyorlar.

Ne “sahte” diyorlar, ne “gerçek” diyorlar ama “kovuşturmaya yer olmadığına” karar veriyorlar.

Böyle bir kararı nasıl verebilirsiniz?

“Emir komuta zinciri içinde” bütün ordunun ya da emir komuta dışında bir cuntanın “darbe hazırlığı” yaptığını ortaya koyan bir belge bulunuyor şu anda devlet kayıtlarında.

Ya, bu “belge gerçek” deyip gereğini yapacaksınız.

Ya da,”bu belge sahte” deyip, kimin orduyu darbeci göstermek için böyle bir belge hazırladığını araştıracaksınız.

Bu noktada, “kovuşturmaya gerek yok” deyip bu dosyayı kenara atamazsınız.

Bu belgeyi yazan bulunmadan bu dosya kapanmaz.

Belge şu anda Ergenekon dosyasının içinde.

O belgenin altında imzası bulunan albayın sivil savcılar tarafından sorguya çekilmesi gerekiyor.

Askerî savcıların “kovuşturmaya gerek görmemesi” bu gerçeği değiştirmez.

Ama Genelkurmay Askerî Savcılığı’nın kararı sanki albayı sivil yargıdan kaçırmayı amaçlıyormuş izlenimini veriyor.

Genelkurmay’ın bu konuda bir açıklama yapmalı.

Albayı sivil savcılara gönderecek misiniz?

Yoksa sivil savcıların önünü kesmeyi mi düşünüyorsunuz?

Ben bu kararı okuduğumda, bu belge için “sahte” ya da “gerçek” gibi bir hükme varmadan bu dosyayı kapatmak istiyorlar diye düşündüm.

Çünkü bu belgeye “gerçek” derlerse bunun gereğini yapmak zorundalar.

Gereğini yapmak, ordu içinde büyük bir temizlik anlamına geliyor.

Buna sanırım ya cesaretleri ya güçleri yetmiyor.

“Sahte” de diyemiyorlar.

Çünkü bu belgenin belli ki bir “aslı” ve bir “kapak yazısı” var.

Bunların bir yerlerden çıkmasından çekiniyorlar.

Türkiye’de ordu çok hukuksuz işler yaptı.

Andıçlar, darbeler, muhtıralar, faili meçhuller...

Bunların hiç birinin hesabı yargıda sorulmadı.

Ordu, kendisinin “hukuk dışı” bir güç olduğuna inandı.

Şimdi, hukukun pençesini hissettiklerinde bocalıyorlar, hukuka uyum gösterme konusunda bir alışkanlıkları ve hazırlıkları yok çünkü.

Ama hukuktan ilânihaye kurtulmaları da mümkün değil.

Ordu, hukuk ile karşılaşacak.

Bu belgenin böylesine büyük gürültü koparmasının nedeni, sanırım ilk kez ordunun “hukukun denetimi” altına girmesi gerektiğinin açıkça anlaşılıp ifade edilmesi oldu.

Herkes, ordunun hukukla karşılaşmasının sonuçlarını bekliyor şimdi.

Ordu, “çift başlı yargı” saçmalığının kendisine tanıdığı imkânlarla bir kez daha “gerçek hukukun” elinden kurtulmaya uğraşıyor.

Onun için böyle belirsiz, anlaşılmaz kararlar yazıp yayınlıyorlar.

Bakın, ordu “hukukun denetimine” girmeden bu ülkenin gelişmesine, çağdaşlaşmasına, özgürleşmesine, demokratikleşmesine imkân yok.

Hukuksuz bir orduyla hiçbir sorunu çözemezsiniz, ne Kürt sorunu çözülür, ne türban sorunu çözülür, ne Kıbrıs sorunu çözülür.

Bir çözümsüzlük kaosunun içinde debelenir durursunuz.

Türkiye bu kaostan kurtulmak zorunda.

Bu belge, Türkiye’ye kurtuluşun kapısını açıyor.

Bu sefer o kapıdan geçecek bu ülke.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.