Bugünlerde hemen herkes medyaya vuruyor.

Vuranlar içerisinde ben de varım. Benim ve benim gibilerin yaptığı, meslek-içi bir değerlendirme; bir tür öz-eleştiri. Buna karşılık, siyasiler ve devletin bazı kurumları da medya konusundaki olumsuz düşüncelerini herkese duyurma çabasındalar.

Keşke dışarıdan müdahale olmasa da, medya kendi içinde öz-eleştirisini yaparak, yanlışlarını düzeltme yolunda adım atabilse... Dışarıdan gelen müdahaleler, çoğu yanlış ve yanlı olduğu için, medya-içi eleştirileri de etkisiz bırakıyor.

Genelkurmay Başkanlığı'nın 'akreditasyon' ilintili eleştirileri ne dediğimizi anlatmak için iyi bir örnek...

Radikal gazetesi hafta içerisinde Ergenekon sanıklarından İbrahim şahin'in savcılıkta verdiği ifadelerin ayrıntılarını yayımladı. Akıl almaz bir ilişkiler ağı içerisinde olduğu ortaya çıkıyordu İbrahim şahin'in; kendisini üst düzey komutanlarla işbirliği halinde gösteriyordu. Yeni kurulacak terörle mücadele müsteşarlığı için kendisine “Hadi, görev başına” denildiğini anlatıyor, o da özel harp ve terörle mücadele timlerinden oluşan 300 kişilik bir güç kurmak için kolları sıvıyordu.

Kafasının içerisinde beyin taşıyan hiç kimsenin 'makul' bulmayacağı bir dizi saçmalık...

İyi de, her saçmalığa cevap vermek mi gerekiyor? Cevap vermek gerekiyorsa, bunu, ifadelerde haber değeri bulan gazeteye yönelik azarlamaya çevirmek, hatta bununla da yetinmeyip cezalandırma amaçlı tedbirler almak da şart mı?

Cezalandırmak için başvurulan yöntem 'akreditasyon' konusunda oluyor. Geçenlerde bir başka gazetede çıkan haber hakkında da, Genelkurmay Başkanlığı, bir meslek kuruluşuna başvurmayı ve oradan karar çıkana kadar gazetenin akreditasyonunu askıya almayı uygun görmüştü. şimdi aynı yönteme Radikal gazetesi için de başvuracağını açıkladı Genelkurmay Başkanlığı...

'Akreditasyon', bilindiği gibi, bir medya kuruluşunun bir devlet kurumuyla ilişkisini belirliyor. Genelkurmay özelinde, bu, 'akredite' sayılan medya organları temsilcilerinin basına açık etkinliklere katılmalarını sağlıyor. Bilgilendirme toplantılarına yalnızca 'akredite' gazete ve televizyon temsilcileri katılabiliyor; daha genel etkinliklerde de yine yalnızca 'akredite' yayın organlarının yöneticileri çağrılıyor...

Bu uygulamayı gazete ve televizyonlara ceza yöntemi olarak kullanmak kimin çıkarına?

Askıya alma veya iptal etme işlemini açıklamak için yayınlanan bildirinin tonu da sorunlu. Medya yayınlarını yaparken Genelkurmay'ın beklediği hassasiyetler içerisinde davranmak zorunda değildir; medya için bağlayıcı olan kendi evrensel ilkeleridir ve bazen kurumların, kuvvetlerin ilkeleri birbirleriyle bağdaşmayabilir, hatta birbirine ters de olabilir. Önemli olan kurumların kendi ilkeleri çerçevesinde davranıp davranmadığıdır.

Genelkurmay Başkanlığı bir gazeteye veya televizyon kanalına karşı rahatsızlığını belli edebilir elbette; bir meslek kuruluşuna şikâyetini de iletebilir. Yalan veya yanlış habere açıklama ve tekzip de gönderebilir. Bundan ötesi yanlıştır; cezalandırma anlamına gelecek tedbirlere başvurmak ise kastı aşan bir davranış biçimidir.

şu sıralarda herkes ve her kurum medyayı hedef tahtasına koymuşa benziyor. Bir “Vur abalıya” furyasıdır gidiyor. Bu da bizim gibi medyaya içeriden ve eleştirel bakanların rahatsızlıklarının yeterince dinlenmesini engelliyor.

Medyayı hizaya sokmak için medya kendi kendine yeterlidir.