Ah! 60’ların sonunda solcular Emperyalizmle savaşmak için Filistin cephesine giderlerdi. Bekaa’da gerilla eğitimi alırlardı. Şehir Gerillası, Kır gerillası gibi, Latin Amerikadaki Gerilla liderlerinin kitapları tercüme edilir, yayınlanırdı. Biz “sağcı”(!?) olduğumuz için, onlar “Solcu-Sosyalist” olduğu için Filistin gündemimizde değildi. Kudüs, Mescid-i Aksa kalbimize gömdüğümüz hicranımızdı.
O günden başlamıştı solcu, sosyalist, demokratik sol, sosyal demokrat, ortanın solu falan filan. Eskiden de vardı da bizde bu ayırım giderek derinleşti ardından kendi aralarında çatışmaya kadar vardı. Dev Genç bölündü, Dev Yol, Dev Sol oldu. Derken “3.yol”cular da çıktı.
Bilmem bilir misiniz, bizdeki sağ ve sol ayırımı, Araplardaki gibi değil. Bizdeki milliyetçiler sağcıdır, Arabistandaki milliyetçiler solcudur. Ama artık sağ-sol karıştı.
Günümüzde artık sağ-sol, İslamcı, liberal, milliyetçi de kalmadı. Hepsi alameti farikalarını kaybetti. Felsefi temellerinden uzaklaştılar, ideolojik hedeflerinden saptılar. Halkı ikna etmek için fikirlerini estetize etmekten de vazgeçtiler. Ellerinde silah ve sopaları var. Gayelerine ulaşmak için siyasi partilerin militanına dönüştüler. İslamcısı da, Milliyetçisi de, sağcısı, solcusu, liberali hepsi sonunda uluslararası sistemin oyuncağı oldular.
68 Kuşağı aslında sol için kırılma noktası oldu. Soğuk savaşın ajanları iyi iş çıkartmışlardı.
Bugün artık sağ-sol diye bir şey kalmadı. Zaten daha ilk günden sağ-sol ayırımı, amal defteri sağdan ya da soldan verilenler şeklinde yapılmadı. İngiliz parlamentosunda sağdaki lordlar, soldaki Avam kamarasına izafeten tesmiye edilmişti. Onun için 60’lı yıllarda, Milli Nizamın kuruluş sürecinde sloganımız, Abdürrahim Karakoç’un şiirlerinden damıtılmış olan “Ne sağdayız ne solda, Hak yoldayız Hak yolda” şeklinde idi. Hak Yol vakfı buradan aldı adını. Biz “sağ”dan ayrılınca, bir de Filistin davasından söz etmeye başlayınca, 70’lerin başında o zamanların tanınmış yazarı Tekin Erer bizim ”Yeşil Komünist” olduğumuzu yazmıştı. Daha sonra Yeşil Sermaye” filan derken artık bugün “Yeşil Feministler”imiz de var, “Yeşil Kemalistler”imiz de.
Zaten 19.YY sonunda, savaş yıllarında Komünizm, Kapitalizm, Faşizmin gölgesinde oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY, bugünü anlamak, açıklamak mümkün değil.
İnsan eski insan olmayacaksa, siz hangi insan haklarından, hangi Demokrasi ya da Cumhuriyetten, hangi Laiklikten, adalettin, özgürlükten söz ediyorsunuz ki! Nesneleştirilmiş, Din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız, GENDER diye tanımlanan bir GENOM’dan söz ediyorsunuz. “Tek tip insan”, “Tek Para, tek yasa, tek dünya”. Siber faşizme hoş geldiniz (!?)
Sahi, Gazze’de bu gün yaşananlar olurken, hangi ülke yönetimi derde devam olacak bir şey yapıyor. Bir çok İslam ülkesinde, İsrailli Rabbiler, insan hakları savunucuları kadar bile seslerini yükseltemiyorlarsa, İslam dünyasının ve tabi ülkemizin nasıl bu duruma düştüğünü sormayacak mıyız. Bu sonucun oluşmasında bizim hiçbir sorumluluğumuz yok mu dersiniz!
Bir takım siyasi parti genel başkanlarının, kanaat önderlerinin, akademisyenlerin, bürokratların açıklamalarına bir anlam verebiliyor musunuz? Hoca efendiler ne yapıyorlar, 3’ler, 7’ler, 40’lardan bir haber yok mu? Mehdi, Mesih, Ebabil kuşlarını, Göklerin ordularının harekete geçmesini mi bekliyorlar. Cami cemaatı da Melekleri bekliyor, onun için dualar ediyorlar biliyorum. Ama “Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek“ istiyor. Biz harekete geçecek olursak, Allah’ın yardımı yakındır; değilse, Allah bu zalimler eliyle, “iman ettik” deyib de imanlarının gereğini yerine getirmekte gaflete düşenleri, zalimlerin eliyle cezalandıracak. Gazzelilerin başına gelenler, bizlerin de başına gelecek. Bugün Gazze’yi savunmak kendimizi savunmaktır.
Bakın, (Haşa) değil, lider, örgüt, şeyh, partiniz, devletiniz, babanız peygamber olsa gelse, biz Allah’ın ipi’ne sarılmazsak, o bizi kurtaramaz. Onlar kurtarıcı değil, kurtuluşa çağırandır. Biz Allah’ın dini’ne, kullarına yardım edersen, Allah da bize yardım eder. Yoksa göklerin hazinelerinin anahtarı ya da göklerin ordularının komutası peygamberlerde bile değil. Kimse bunu kendine tahsis edilmiş bir şey gibi görmesin, göstermesin.
Bu gaflet uykusundan ne zaman ve nasıl uyanacağız bilmiyorum. Allah (cc)nin emri, daveti yetmiyor, liderlerimizin, örgütlerimizin Şeyhlerimizin onayı gerekiyor bir de. Haşa sanki onların NAS’ı NESH etme yetkisi varmış gibi.
Nisa 75’de ne deniyordu: “Nerde kaldı Müslümanlığınız, niçin Allah'ın emrinden uzak duruyor: ‘Ey Rabbimiz, bizleri, idarecileri baskı, zulüm ve işkence yapan bu memleketten çıkar, özgürlüğümüze kavuştur, bize tarafından idareciler, sahipler, koruyucular gönder, bize katından yardım edenler yolla" diye yalvarıp duran, temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış, baskıcı, zâlim idareler altında ezilen çaresiz erkeklerin, kadınların ve çocukların kurtarılması uğrunda, Allah yolunda, İslâm uğrunda ordular yola çıkarmıyor, savaşmıyorsunuz?” (A.Tekin Meali)
Ali İmran 160 üzerinden Allahtan haber var: “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler”.(DİB Meali)
Sahi, bu ayetleri nasıl anlamamız gerek ve bu ayetlere göre bir Müslüman olarak ne yapmamız gerekiyor?
Sahi birileri ne bekliyorlar, ne düşünüyorlar. Biz solcular var diye Filistin davasını sahiplenmemiştik, şimdi de Solcular herhalde biz savunuyoruz diye onlar uzak duruyorlar. O uluslararası örgütler filan hepsinin sahte olduğunu gördük. “Medeniyet” denilen “Edeniyet”i, “maskara mahluk”u, “tek dişi kalmış canavar”ı bir kez daha gördük. Kapılarında yarım asrı aşkın. Zamandır beklediğimiz Demokrasi maskeli Deccallerin öteki yüzünü de gördük. Hala Dahlan senaryosuna, HABAT senaryosuna sahip çıkmaya devam edecek miyiz?
Gazzeli kahramanlara ve onların dostlarına selam olsun. Ve dua ile.