Kocaman kral yengeç, ıstakoz, karides, midye ve istiridyeler... Artık İstanbul’da deniz kabuklularını tadabileceğiniz yeni bir mekan var: Porsella... Yemekleri beğendim, aşçının Karayipli bir Amerikalı olduğu düşünülürse böyle lezzetli olması da çok doğal!
Porsella ile bir buçuk ay önce, doğum günümde tanıştım. Eşim Ergun, güzel bir sürpriz yapmak istemiş ve burada küçük bir organizasyon hazırlamıştı. Kesinlikle tam on ikiden vurmuştu! Bebek Yokuşu’ndan aşağıya inerken sağ kolda cumbalı eski bir konak artık Porsella’nın yeni mekanı... İçeriye girdiğimde ilk izlenimim biraz abartılı ve sükseli olduğuydu. Deniz kabuklularını elle yemek gibi samimi bir durumun yanında, bu abartılı dekorasyon tezatlık oluşturuyordu kanımca ama bahçesini çok sevdim.
Geçtiğimiz günlerde mekanın sahibi beş kız kardeşten biriyle tanışma fırsatım oldu. Aslında bu atılımlarının nedeninin de kendileri gibi bu yemekleri sevenleriyle buluşturma samimiyeti olduğunu gördüm. Ayrıca hiçbirinin önceden restoran deneyimi yoktu, özenti içinde değillerdi ve tüm içtenlikleriyle bu işe soyunmuşlardı.
Servis elemanları yardımcı oluyor
Masaya oturduğunuzda servis için sağ tarafa bir ‘alet bohçası’ koyuluyor yani ben böyle tanımlıyorum. Çünkü içinde ‘çekiç, pense ve özel bir oyucu’ bulunuyor. İlk kez deniz kabukluları yiyen birisiyseniz lütfen biliyormuş gibi davranmayın, bu heyecanlı tecrübeye teslim olun. Ve sakın alet bohçasını görüp mönüye baktığınızda “Riske girmek istemiyorum, biftek yiyeceğim” demeyin! Bu harika tecrübeyi, yardım etmeye gönüllü servis elemanlarıyla keyif alarak yaşayın. Çünkü İstanbul’da ilk kez deniz kabuklarının servis edildiği bir mekandasınız. Emin olun, hizmet verdikleri müşterilerin neredeyse tamamı bu tecrübeyle ilk kez karşılaşıyor. Servis elemanları her durum için hazırlıklı. Çekici vurduğunuz anda kabukların sıçramasına, aynaların kirlenmesine... Bunlar hiç sorun değil.
Yengeç köftesini mutlaka deneyin
Önce önlüğünüzü giyiyorsunuz. Çekiçle yengecin kabukları kırıp elinizle iyice aralıyorsunuz. İçindeki eti çıkarıyor, masada ılık olarak bekleyen saf tereyağına batırıp afiyetle yiyorsunuz. Masanın yanında asılı duran kova ise boş kabuklar için... Burada ekmeğinizi taştan çıkarıyorsunuz anlayacağınız, öyle kolay lokma yok! Gerçi, isteyene yemeğini ayıklayıp getiriyorlar ama ben bu tecrübeyi en azından bir kez denemenizi, keyfini çıkarmanızı öneririm. Yemek bittiğinde gelen ılık, özel parfümlü su ve yumuşacık havlularla da ellerinizi temizleyebilirsiniz. Biz İzmirliler karidesi, ıstakozu, yengeci bol bol tüketiriz ve her zaman elimizle yeriz. Buna çocukluğumdan beri alışkınım.
Kral yengeci ilk kez burada denedim, o yüzden mukayese etmem mümkün değil ama ben çok beğendim. Mavi yengeç ise dondurulmuş olduğundan biraz lezzet kaybına uğramıştı. Deniz ürünlerinde uzmanlık alanım balık, karides ve midyedir. Karideslerin biraz daha az pişmesini öneririm. Midyeler ise gerçekten mükemmel. Özellikle yengeç köftesini mutlaka denemelisiniz. Biftek yemedim ama balık filetosu nefisti. Hatta kereviz püreli levrek filetodan tattığımda balık restoranlarında dahi bulamadığım lezzetle karşılaşınca epey şaşırdım. Aşçının Karayipli bir Amerikalı olduğu düşünülürse böyle lezzetli olması son derece de doğal! Fiyatlara gelince; mönüdeki en pahalı yemeği seçtiğinizde kişi başı 100-250 lira arası (tercih ettiğiniz içeceğe göre) hesap ödüyorsunuz.
Senede sadece iki kere avlanabiliyor
Aslında böyle güzel bir yengeci yerken, bir taraftan da denizi görmek ve kokusunu hissetmek hakikaten hiç fena olmazdı. Porsella doğru yerde mi, ileriki tarihlerde göreceğiz... Fakat mutfağı iyi oturttuklarını söyleyebilirim. Servis ise bir süre sonra daha da olacak. Servis elemanları da bu işte yeni ama önemli iki şeye sahip: Beceri ve dikkat! Bu arada Porsella’da tüm deniz ürünleri avlanma döneminde yakalanıp derin dondurucuda tutuluyor. Tazeleri ise belli büyüklükte... Kral yengeç sadece senede iki kez avlanabiliyor ve sadece o dönemde getiriliyor. Bu konuda tüm restoranların aynı hassasiyeti göstermesi dileğiyle...