Otobüs üzerinde kalabalıklara Sağcıysanız MHPye solcuysanız CHPye oy verin diye bağıran çığırtkanı gazeteci olarak bağrına basanlar, paşalarla darbe pişiren gazeteciyi de adına vicdan dedikleri sahte örtünün altına sakladılar. Ergenekon kardeşliğine imza atıp ağıt yaktılar. Ergenekon tutuklusu Mustafa Balbaya ait günlüklerin ortalığa saçılmasıyla iyot gibi açığa çıktılar.
Çünkü onlar, içlerinden biri...
Millet iradesine mazhar olamayınca seçim sandığını Truva atına benzetip oy sahiplerine göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, ahmak, salak gibi hakaret sözcükleriyle öfkelerini kusarak, yıllarca darbeden medet umdular. Özden Paşanın günlüklerinden sonra Balbayın günlükleri, darbeci ruhun nasıl hortlatılmaya çalışıldığını, toplum mühendisliği projesinin medyayla birlikte nasıl hazırlandığını çok çarpıcı şekilde ortaya koyuyor.
Bir nevi yakın karanlık tarihin kısa bir özeti... Öyle pervasızlar ki, herkesi rahatlıkla tehdit edebiliyorlar. Sözüm ona medya mensupları da Sarıkız sobasına gazeteleri tıkıştırmaya çalışıyor, yangına körükle gidiyor.
Tarih 12 Eylül 2002.
Yücel Yener, İhsan Erbaş, Erdal Şenel, Engin Aydın, Birkan Erdal buluşuyor. Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel, AK Partiye yükleniyor, hızla yükselişte olduğunu belirterek, iktidar yolunun kapatılması gerektiğini söylüyor.
Bu arada AK Partiye geçmek isteyen bir siyasetçiye gönderme yaparken şöyle diyor: Merkez sağdan bir kişi onlara geçecekti, sordular. Cemsede size yer ayıralım dedim. Öyle bir şey olursa AB, ma be dinlemeyiz, ne ABsi yaa... O dönemde geçişi en çok konuşulan ve tartışılan isim Erkan Mumcuydu. Komutanların da Mumcunun transferine şiddetle karşı oldukları anlaşılıyor.
Tabi bu arada Mumcunun transferiyle ilgili komutanlardan kimin icazet almaya çalıştığı sorusu da cevaba muhtaçtır.
Cumhuriyet Gazetesi ve kimi yazarlarının ise bu süreçte durumdan vazife çıkarıp çok özel bir noktada konuşlandığını görüyoruz. Özellikle, 9 Mart Cuntasındayken 1971 yılında deşifre olan İlhan Selçuk, Ergenekon sürecinde sıfır riskle hareket ederek bir daha kaybetmek istemiyor.
16 Ocak 2004 günü Selçuk, Şener Eruygura şöyle diyor: Tabi biz sizinle beraberiz. Bir kez daha yenilen tarafta olursak, hiç istemiyorum. Bundan korkuyorum. Selçuk, 13 Temmuz 2005 günü İlker Başbuğla yaptığı görüşmeden hoşnut kalmayınca Mustafa Balbaya dert yanıyor: Ürktüm, değişik bir şey var. Bunlar kendi içlerinde farklı düşüncelere sahipler. Böyle olur. Geçmişte Faruk Gürler, Muhsin Batur... Gürler birden öbür tarafa geçti... Bunlar böyle olur. Aman dikkat... Malum, Faruk Gürler ve Muhsin Batur 9 Mart Cuntasını desteklerken ani karar değişikliğiyle 12 Mart Muhtırasına imza atıp karşı safa geçtiler. Hayal kırıklığı yaşayan İlhan Selçuk ve arkadaşları, Gürler ve Baturu hiç affetmediler.
Günlükler gösteriyor ki, 2003 ve 2004 yıllarında darbe planları hazırlamakla suçlanan Şener Eruygur, o dönemde Cumhuriyet Gazetesi ve bazı yazarların izlediği politikadan çok memnun.
Hele Mustafa Balbaya bayılıyor. 23 Mayıs 2003 günü Cumhuriyetin manşetindeki Genç Subaylar Tedirgin manşetinden dolayı Balbayı arayıp teşekkür ediyor: Siz görevinizi yaptınız...
Balbay, bundan cesaret aldığı için midir, bilinmez, daha sonra görüştüğü ve Ne yapmalı? diye soran komutanlara, 28 Şubat benzeri durum diyorsunuz ama bu kez atılacak adım sonuç alıcı olmalı, süreye yayılınca görünen ortada diyebiliyor. Yani, 28 Şubat denenen post modern darbe yöntemini yeterli bulmuyor ve vurunca ses getirin dercesine çözüm yolu olarak darbeyi işaret ediyor.
Şener Eruygur, 10 Şubat 2004 günü üç gazeteci ile bir araya geliyor. Satır araları iyi okununca katılımcılardan ikisinin İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay olduğu anlaşılıyor. Üçüncü kişinin kimliği meçhul. Paşa şöyle buyuruyor: Arkadaşlar şöyle bir araya gelelim, ne oluyor, neler yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim. Burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra yirmi olur. Gazeteciler akıl veriyor: Sadece yazarlarla olmaz, gazetenin yayın anlayışı olarak buna sahip çıkması lazım 28 şubatta olduğu gibi...
Paşa da aynı düşüncede. Gazeteciler, daha sonra paşaya medya patronlarıyla görüşmeyi salık veriyor.
Paşa Evet görüşüyoruz. Bize gelince başka bir halde oluyorlar. Mesela o akşam grubunun sahibi geldi, adam zavallı bir adam gibi oturuyor deyince gazeteciler yangına körükle gidiyor: Gazete patronlarının tümü teslim Sabahınki de öyle...
Sonra sıra, Cumhuriyeti bu süreçte daha etkin kılmaya geliyor. Fakat gazetenin ortaklarından komutanlar rahatsız. Hisse dağılımının yayın politikasını olumsuz etkileyeceği kaygısı, her oturumda gündeme geliyor. Balbay, ısrarla İlhan Selçukun Altın Üçgen modelini anlatıyor. Diyor ki, ortaklık yapısı değişse de bağımsızlığımızı koruruz.
Ancak günlüklerde Cumhuriyetin bu altın üçgeninden söz edilse de ayrıntısına yer verilmiyor. Maliyenin rutin işlemleri sırasında Altın Üçgen modelinin ipuçlarını görmek mümkün.
31 Aralık 2007 tarihi itibariyle Cumhuriyetin pay tutarı 6 milyon 600 bin lira olarak tanımlanmış ve 110 paya bölünmüş. Bunun yüzde 38.64ü Cumhuriyet Vakfı, yüzde 6.82si İnan Kıraç, yüzde 13.96sı Hıdır Oktay, yüzde 8.18i Gürbüz Çapan, yüzde 9.09u Medya Yatırım, yüzde 18.18i Park Yatırım Holding (Turgay Ciner), yüzde 0.88i Yeni Gün Haber Ajansı, yüzde 0.91i Ahmet Oruçoğlu, yüzde 3.35i diğer ortaklara ait.
Burada ilginç olan, payların A, B ve C olarak farklı tasniflenmesi, yönetim hakkı ile sermaye ortaklığı arasındaki doğru orantının tersine çevrilmesidir. A grubu hisse sadece Cumhuriyet Vakfına aittir. O da yüzde 10 civarındadır. Bu farklılaştırma sayesinde İlhan Selçuk ve arkadaşları yönetimdeki yerini korumaktadır.
İlhan Selçukun komutanlara anlattığı Altın Üçgen formülü bu şekilde kısaca özetleyebiliriz.
Formül altın ama kafalar taştan...