Aslında Cengiz Çandar, Fehmi Koru gibi yazarların eksikliği hissediliyor basınımızda…
Yavaş yavaş “Bülent Arınç’ın eleştirdiği kadar varız” diyesi geliyor insanın…
Cümle nerede başlıyor, nerede bitiyor; bırakın imla ve gramer hatalarını, kimi cümlelerin öznesi bile yok. Nuri Pakdil öyleydi bir zamanlar; ne büyük harfle başlardı cümleler, ne de sonunda nokta bulunurdu…
“Nuri Pakdil’in talebeleri” desem; değil, yaşları müsait değil…
Ama sadece yandaş ve yanaşma medya için söylenemez bu. Cemaat medyasında da böyle yazarlar çoktu. Hatta içlerinde profesör, rektör filan olanlar vardı.
Cümle akıp gidiyor, ne özne, ne tümleç, ne yüklem belli; bir de bakıyorsunuz makale bitmiş. Artık ne demek istediğini şifreli kelimelerden çıkaracaksınız.
O da sizin ferasetinize kalmış…
Keşke Fehmi Bey tekrar köşe yazılarına başlasa da biz de İbrahim Karagül’e bağlanıp kalmasak…
Yine de Fehmi Bey’in zaman zaman pek kızdığım bir arkadaşı var; onu takip edince global statüko niyetlerini öğrenme imkânı bulabiliyoruz.
Cengiz Çandar’ın geçenlerde yazdığı bir yazı, izi sürülmesi ve içindeki şifrelerin çözülmesi gereken bir yazı idi.
Yüz yıl önce Sykes Picot nasıl coğrafyamızı bize rağmen belirledi, yeni sınırları tayin ettiyse; bana göre, yakın zamanda da Bark-Lips projesi yeni de-stabilizasyon sürecini hazırladı Ortadoğu’da…
Ne demek istiyorum? Sykes-Picot’u Çandar’dan okuyalım: Sonrasında da Bark – Lips’i ben açıklayacağım.
“Ortadoğu’nun en kıdemli siyaset adamlarından Velid Cunblat, yeni yıl dilekleri için bir süre önce aramıştı.
2016’nın “Sykes-Picot’nun 100. yıldönümü” olduğunu belirtti ve “Hatırlarsın” diye devam etti; “Birkaç yıl önce Beyrut’taki görüşmelerimizde bölge için yeni bir Sykes-Picot hazırlandığını söylemiştim. Şu andaki manzara tümüyle bu. 100. Yıldönümü’nde yeni bir Sykes-Picot’ya gidiyoruz…”
Sykes-Picot, Birinci Dünya Savaşı sonunda, savaştan yeni çıkması halinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu topraklarının nasıl bölüşüleceğine dair İngiltere ile Fransa arasındaki, kendisini kaleme alan diplomatların, Sir Mark Sykes ile Georges Picot’nun isimleriyle anılan gizli anlaşma.
Bolşevikler, 1917 Devrimi sonrasında, Çarlık arşivlerindeki kirli çamaşırları ortaya saçınca, Sykes-Picot da ortaya çıktı.
Savaş sonrası, Ortadoğu toprakları ise gerçekten İngiltere ile Fransa arasında “manda yönetimleri” altında parçalandı ve bölüşüldü.
Ama, bölüşüm, Sykes-Picot’nun birebir uygulanması değildi. Sykes-Picot’dan hayli değişikti. Örneğin, Sykes-Picot’da Musul, Fransa’ya bırakılmıştı.
Yine de Sykes-Picot, harfiyen uygulanmamış olsa da, 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti altında iken bir “bütün” olan Ortadoğu topraklarının bölünmesi ve üzerinde Avrupa modeli devlet yapılarının oluşturulması yönündeki Batılı girişim olarak bilinir.
Karşı olmayanı da yoktur. Arap milliyetçileri, Arap ulusunu çeşitli devletler arasında parçaladığı için Sykes-Picot’ya karşıdır. Kürtler, kendilerini devletsiz bırakarak parçalamayı öngördüğü için karşıdır. Osmanlıcılar, Ortadoğu topraklarını Türkiye’den koparttığı için; İslâmcılar ise “ümmeti böldüğü” gerekçesiyle.
IŞİD lideri Ebubekr el-Bagdadi, 2014’te Musul’u ele geçirdikten sonra “İslam Devleti”ni ilân ettiği o açıklamasının başında “Sykes-Picot’nun tarihe karıştığını” gururla söylemişti. Zira, Irak-Suriye sınırları ortadan kaldırılmış, üzerinde “hilafet” ya da “İslam Devleti” kurulmuştu.
Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun da “Sykes-Picot karşıtı” çok sayıda açıklaması kayıtlardadır. Keza Tayyip Erdoğan’ın.
Sykes-Picot’ya karşı olmayan pek yoktur ama herkesin kendi “Sykes-Picot karşıtlığı gerekçesi” vardır.
Velid Cunblat’ın “100. yılında Sykes-Picot-II” kaygısı, doğrudan Suriye ile ilgili. Suriye’de savaş çıktığından bu yana, cephedeki ve “askeri plandaki” somut gelişmelerden hareket ederek, harita üzerinde ayrıntılı biçimde Beyrut’ta bir araya geldiğimiz her sefer bana göstermişti.
Cenevre-III’ün ilk gününün ardından, dün, İngilizce ve Arapça yazdığı bir Tweet’ini gördüm; Obama’ya esefle yükleniyordu: “Sayın Başkan Suriye halkını feda ettiniz!”
Obama’ya bu hitabında, ABD ile Rusya ile Suriye’nin bölüşüm pazarlığında anlaşmış olduğu iması var. Besbelli ki, Cenevre-III’ü, Suriye’nin ABD ve Rusya arasında bölünmesi süreciyle ilişkili görüyor.
PYD’nin Cenevre-III serüveni bu konuda ilginç ipuçları sunabilir. Örneğin, Salih Müslim, PYD’nin belkemiğini oluşturduğu Suriye Demokratik Meclisi adlı Arap-Kürt muhalefet koalisyonunun eş başkanları Haitham Menna ve İlham Ahmed ile Suriyeli eski bakanlardan Kadri Cemil, Cenevre’de BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan di Mistura ve ekibiyle görüşüyorlar.
Kendilerine “bu aşamada katılmalarına karşı çıkanın sadece Türkiye olmadığı” bilgisi veriliyor. Amerika ve Rusya karşı çıkmış. ABD’den de öteye Rusya.
Bu “bilgi” Salih Müslim tarafından ima yoluyla kamuoyuna açıklanmıştı. Oysa, Brüksel’de gelişmelerle yakından ilgili Amerikalılardan, Cenevre’deki ABD temsilcilerinin “PYD’nin masada olmasını istediği” bilgisini edinmiştim.”
Çandar, yakında PYD’nin Cenevre’de asıl unsur olarak yerini alacağını söylüyor.
Ayrıca daha önce de birkaç kez yaptığı gibi Tayyip Erdoğan’ın biletinin kesileceğini de ima ediyor.
Fakat bu sefer, eskisi gibi kesin bir netlikte ifade etmiyor; ikna edilmeleri üzerine, bir global trafik çiziyor.
Gelelim yazımın başında ifade ettiğim Bark-Lips projesine ve ne idüğüne…
O da yüz yıl önceki Sykes-Picot projesi benzeri, global statükonun ajan-provokatörleri tarafından ya da kibarlaştırarak söyleyelim entelijansiyası adına girişilen bir sürecin mimarları…
Kim bunlar?
Henri Barkey ile David Phillips…
İkisi de Cengiz Çandar’ın yakın arkadaşları…
Henri Barkey ve David Phillips Cengiz Çandar ile birlikte TRT’de program yapıyorlar ve kendi Sykes Picot’larını inşa etmeye çalışıyorlardı.
ABD ve arkasındaki İngiliz – Yahudi aklının bölgesel katagüllisi için, yeni tezgâhları için düşünce atmosferi, fikir zemini teşkil ediyorlardı.
O zaman da AKP iktidardaydı ve ne yazık ki global statükonun önüne koyduğu Kürt Sorunu Çözüm Planı’na inanıyordu.
Ve bu insanlar ekranlarda arz-ı endam ediyorlardı. Bunları her ne kadar devlet televizyonundan uzaklaştırdıysak da, global statüko da bizim gibi açık uyarıcıların defterini dürmeye azmetmişti.
Sonunda David Phillips ile Henri Barkey’in yazdığı Kürt Sorunu yeni programı, MİT ve diğer devlet aklınca da kabul edildi ve olduğu gibi hayata geçirildi.
O zaman bendeniz de bu planı açık ettim.
Kürt Sorununa Türk Tarih Felsefesi Açısından Bir Yaklaşım adındaki kitabımı yazdım. Sonuna da MİT ile CIA arasında PKK Transferi başlıklı yeni projeyi ve eleştirisini ilave ettim.
Böylece Sykes-Picot gibi iki mimarlı bir kavramsal inşa ve teslimiyet planı yürürlüğe girmiş oluyordu.
David Phillips’in Lips’i, Henri Barkey’in de Bark’ını aldım ve birleştirdim.
Ortaya Bark-Lips Planı çıktı.
Türkiye daha Bark-Lips planının hesabını vermeden veya görmeden Sykes Picot ile uğraşabilir mi?