Cumhuriyet bize “fazileti” öğretiyorsa, “diktatörlüğü” nereye koyacağız. Tek Parti dönemi uygulamalarını kutsayarak nereye kadar gidebiliriz!
Tarihten ibret alacağımıza, tarihi kutsamak bizim hayrımıza mı?
Birileri çıkıp “efendim, o dönemin şartları bunu gerektiriyordu, başka bir alternatif, örnek model yoktu” diyebilirler. Tamam, kabul; ama o dönemin uygulamalarını niçin kutsallaştıralım ki!
Mussolini’yi, Hitler’i örnek gösterip kendi kutsallarımızı “rejimin istediği gibi inşa etmek” zorunda mıyız?
Bunlar kutsallarımızla örtüşmüyorsa, neden yanlışları sahiplenelim!
O dönemde Arapça ezanı yıllarca okutmadılarsa, Kuranı ahırlarda öğretmek ve öğrenmek zorunda kaldılarsa, camileri ambara, ahıra çevirdilerse, bunları savunmak zorunda mıyız?
O dönemi aklamamaya mecbur muyuz?
Bunu hangi “çağdaşlıkla, ilericilikle” açıklayabiliriz?
Dedesinin mezar taşını okuyamayan bir nesil var! Dedesinin anneannesine yazdığı aşk mektubunu okuyamayan bir nesil var!
Biz bunu nasıl savunuruz, bilimsellik bunun neresinde!
En hafif ifadeyle; bu hakikatleri özeleştiriye tabi tutmak, Cumhuriyet düşmanlığı mı?
Milletin devletle bir problemi yok! Devlet hepimizindir. Cumhuriyet; düşman üreten değil, düşmanı kovan ruhtur. Cumhuriyet’i kuran güç, milletin kendisidir. Millet varsa devlet vardır. Hakikatleri yüksek sesle söylemeye kalkışınca “devlet düşmanı, cumhuriyet düşmanı” ilan edeceklerse, varsınlar ilan etsinler. Şunu açıklıkla ifade etmeliyiz ki; ortada bir düşmanlık var ise, o da CHP’nin o dönemde uygulamış olduğu yasakçılığa, “Kemalizm Türkün Dinidir” diyen zihniyetedir. Milletin problemi bu!
Okuduklarımız bir yana, dedelerimizin telkinlerine canlı şahidiz. Yeni nesil bu gerçekleri bilmek zorundadır. Geçmişini bilmeyen, geleceği yoktur. Biz, tarihi aksaklıklar düzeltinsin istiyoruz.
Düzeltilsin ki, geleceğimiz aydınlık olsun.
Düzeltilsin ki, Cumhuriyet payidar olsun.
“Cumhuriyet elden gidiyor” feryadı, küçük bir azınlığın paranoyasıdır. Yıkılan, Cumhuriyet değil, kendi saltanatlarıdır!