CÜRETKÂR HAREKÂT Ortadoğu Birliği

Lütfü Şehsuvaroğlu

Hafız Hakkı Paşa Sarıkamış Harekâtı’nda hem üçüncü ordunun vekil komutanı hem de onuncu kolordunun komutanı olarak ihata – çevirme harekâtını gerçekleştirecek ve cüretkâr bir hamle ile ağır Rus ordusunu imha ederek Rusya içlerine doğru bir ümit dalgası yayacaktı.

İslamlar ayaklanacak ve belki de Ruslar tekrar Moskova’ya tıkışıp kalacaklardı. Otuz bin kadar vatan evladı donarak öldükten sonra bile bu iddiasını Enver Paşa’ya yazdıklarından anlıyoruz. Sanki hiçbir şey olmamış gibi…

Aksi takdirde Ruslar kendilerini faik (üstün) zannederek Anadolu’daki Ermenileri ve Kürtleri kışkırtabilirlerdi.

Nitekim hemen olmasa da bu işe giriştiler.

Tersi gerçekleşmiş olsaydı gerçekten bütün Türkistan ayaklanacaktı ve her şey farklı olacaktı.

Veyl mağluplara…

Bugün nasıl bir ders çıkarılabilir?

Türkiye bir çevirme harekâtı altında ise biz rakiplerimizi nasıl bir buzdolabına sokabiliriz?

Yahut biz şimdi yeni bir çevirme harekâtı yapabiliriz?

Yahut da Tanenburg çevirme harekâtını örnek gösteren Almanların oyununa düşmemek için kendi çevirme planlarımızı nasıl güncelleştirebiliriz?

Öyle ya Almanlarla müttefik idik ve ordumuzda hemen her birlikte komutan Türk ise yardımcısı Alman, komutan Alman ise yardımcısı Türk idi.

Ve Almanlar bize Tanenburg’da Rusları nasıl bir çevirme harekâtı ile alt ettiklerini göstermişlerdi…

Biz şimdi ne yapabiliriz?

Suriye’yi, Rusya’yı, İran’ı, Irak’ı, İsrail’i ve daha birçok aleyhimizde tezgah çeviren düşmanın çağdaş formunu nasıl karşı çevirme harekatı ve dondurma hamleleriyle alt edebiliriz şimdi?

Suriye’de bir şey yaparken başka bir yerde mi bir şey yapsak?

Hafız Hakkı Paşa’ya mı Hasan İzzet Paşa’ya mı ihtiyacımız var?

Yoksa yeni bir saltanata mı?

Kendi demokrasimize dönüp AB üyelik taleplerini yinelesek mi?

Yoksa Azerbaycan ile Türkiye’yi iki parlamentonun aynı gün alacakları kararları ile birleştirsek mi?

Belki de Ahlat’ı başkent yaparsak herkes ne yapmak istediğimizi anlar…

Bizim Ortadoğu Su Barışı kitabımızı okuyanlar yıllar önce nasıl bir Ortadoğu Birliği perspektifi çizdiğimizi anlarlar. Neden olmasın?

Avrupa aklı akıl da bizimki buz kalıbı mı?

O zaman da yazdık; Ortadoğu birliği Sezai Karakoç’un Ortadoğu kaleminden ve üstadın Büyükdoğu’sundan mülhem teknik bir projedir. Neden denemedik? Neden şimdi bütün Ortadoğu ülkeleriyle aramız açık?

Oysa Ortadoğu Birliği için bir adım atacak olsaydık bugünkü belaların hiçbirisi bizi kuşatamayacaktı…

İRAN - ABD YAKINLAŞMASI

İran ile ABD arasındaki açık ve gizli anlaşmanın boyutları ve bundan sonraki uluslararası ilişkilerde meydana getireceği yeni dalgalanmaların nelere gebe olduğu üzerine iç ve dış basında hayli yorum zenginliği bulunuyor.

Elbette kimse Şah zamanındaki İran – ABD müttefikliğini beklemiyor ama ABD bir yandan Suudi Arabistan gibi ülkelerin arkasında dururken diğer yandan Şia’yı yeni anladığına ve İslam coğrafyasında eğer bir müttefik ittihaz edilecekse öylesi bir kapalı devreyle iş tutmanın daha makul (kendince) olabileceğine dair ipuçları veriyor ABD’nin bu yeni politik açılımı…

Meselenin sadece nükleer silahlanma-silahsızlanma mevzuunda uzlaşma olmadığı, uzun zaman birbirini hayli hırpalayan tarafların daha köklü bir anlaşma zemini buldukları söylenebilir.

Global statükonun bir yandan Sünni – Şia çatışma potansiyelini kullanarak bölgesel derin savaş argümanlarını daha ivedilikle devreye sokma stratejisi geliştirdiğini ileri sürebilmek mümkün. Bunun yanında vekalet savaşları ile de terör örgütlerinin paralel ve çapraz çatışma ve ilişkiler ağında hiçbir şeyin göründüğü kadar kolay tahlil edilemeyeceğini, yeni anlaşmaların arkasında başka hesapların olabileceği gerçeği, artık dünya siyasetinde hiçbir şeyin tam karşıdan fotoğrafını çekmekle anlaşılamayacağını kulağımıza fısıldıyor. 

Suriye’den füzelerini çektiğinden beri ABD bölgede vekalet savaşlarında gizli bir rehberlik üstlenmişe benziyor. Asıl vekalet veren İngiliz Yahudi medeniyetidir ve Rusya’nın da daha etkin ve daha açık kozlarını yatırmasına fırsat vermiştir.

Obama ile Putin’in anlaştığını yazdığımdan beridir arka planda İran ile ABD anlaşması yeni global statükonun oluşumunda etkinlik boyutunu bir uzatıp bir kısaltıyordu.

Anlambilimin geldiği noktada ‘hiçbir şey kendisi değildir ve zaten her şey mümkündür’…

Terör, siyasette daha etkin araçlardan biri haline geldiğinden ve hele vekalet savaşları ile bu, uluslararası siyasetin herkese cazip gelen veçhesi olduğundan beridir görünen her çatışmadan ve her anlaşmadan şüphe etmek ve iç içe pek farklı senaryolar vehmetmek gerekmektedir.

Türkiye için Sünni bloğun içinde yer almayı milli menfaatler silsilesinden bir tavır olarak addetmek, bu yüzden pek kolay bir çözümleme olmaktadır.

Hiçbir şey kendisi değildir. At izi it izine karışmış durumdadır.

Bölgesel ve küresel yeni çatışmalar gündeme gelebilir.

Yeni ve tuhaf...

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.