Bayram tatili, ağustos sıcağı, Alaçatı’nın fahiş fiyatları ve Çeşme’nin kalabalığı derken Sakız Adası’na gittik. Neredeyse her yemeğe, peynire bile ekledikleri ‘sakız’a doyduk. Yemekler nefis. Özellikle deniz mahsülleri. Fiyatlarsa Çeşme’nin dörtte biri kadar.
Chios!
Yunanca adı bu. Ama biz Sakız Adası olarak biliyoruz. Halbuki sakızın Yunancası ‘mastika’... Yunanistan’ın Türkiye’ye en yakın adası. O kadar yakın ki dünyanın bir ucuna tatile çıkanlar, deniz yoluyla yarım saat mesafede olan bu adayı, nasıl olsa cepte diye hep en sona bırakır. Tıpkı benim yaptığım gibi. Gerçi neredeyse tüm Yunan adalarına gitmiş, çocukluğu İzmir ve Çeşme’de geçen bendenizin, burnunun dibinde olan bir adaya bu kadar sene sonra gitmesi biraz ayıp, biraz da yazık olmuş...
Adaya gitmek kolay, dönmek de. Sabah akşam iki farklı Türk firmasının ve Yunan feribotlarının toplam sekiz seferi var. Fiyatları kişi başı gidiş-dönüş 9 euro. Yani en olmadı şehir merkezinde dolaşıp üzerine bir de lezzetli yemek yiyip Çeşme’ye geri dönersiniz. Biz de zaten plansız gittik. Rezervasyon yok, hazırlık yok. Gördük ki Türkiye bu adayı çoktan keşfetmiş. Broşür ve restoran mönülerinin Türkçe olması, dükkanların Türkçe tabelaları hatta lokanta girişlerinde “Türkçe konuşulur” duyurularının olduğu bir yerden bahsediyorum. Adanın sokaklarında yürürken yanınızdan geçenlerin çoğu Türk. Tüm oteller dolu, kiralık araba bulma şansı neredeyse yok gibi! Biz bulamadık. Dolayısıyla adada kaldığımız beş günün ikisini şehir turu alarak değerlendirdik. Sırt çantamızla, gördüğümüz denize dala çıka, acıktığımızda küçük bir Yunan tavernasında (lokanta) ahtapot, kalamar yiye yiye, yorgunluk hissetmeden keyifle geri dönenlerdeniz. Sebebi mi? Ben gastronomik olarak sebeplerini biraz konuşmak isterim, geri kalanını alt başlığım zaten özetle açıklıyor.
PEYNİRİN İÇİNDE BİLE VAR
Ada, Antik Çağ öncesi kalıntılarıyla tarih kokuyor ama sakız kokusu hepsinden yoğun. Chios, sakızıyla anılıyor. Mastihohoria diye adlandırılan bölgede sakız ağaçlarıyla örtülü köylerin ünü kendini aşmış. Ciddi bir sakız üretimi ve bununla paralel tüketimi var. Tüm dünya, sakız ihtiyacını buradan karşılıyor. Çeşme’de yok edilen sakız ağaçları aklıma gelince içim acıyor, Çeşme gibi sakız ağacının anavatanı olan bir bölge bile sakızı adadan alıyor. Buradaki ağaçlardan damla damla sakız fışkırıyor! Onlarca çeşit içecek, yiyecek, tatlı, kozmetik malzemeleri sakızla yapılıyor. Örneğin adanın keçi sütünden üretilen özel bir peyniri var, adı mastelo. Özellikle ızgarasını yaparken biraz sakız ekliyorlar, hoş bir lezzet katıyor, ben çok sevdim. Aynı peynirin top şeklindeki kroketleri de peynirseverlerde bağımlılık yaratabilir.
Yunan adalarının çok fazla turistik olmaması. Bu adalar daha bakir. Lezzetler genellikle standart. Hakikaten büyük bir şanssızlıkla istisna olan kötü bir lokantaya girmezseniz
Sakız Adası’nda ahtapot, kalamar, balık, midye yani tüm deniz ürünleri genel olarak on numara pişiriliyor. Yunan tavernalarının (lokantaları) en önemli ortak özelliği et ve balık olarak ayrılmamaları. Mönüleri musakkadan kabak kızartmasına, balıktan ete, makarnadan patatese çeşitli...
HER ŞEY TAZE VE EV YAPIMI
Özenti değiller, kendileri gibiler, neyse o. Mutfaklarını da aynen öyle sunuyorlar. Hala patatesi taze soyup kızartıyor, katıksız undan ekmek yapıyor, haşlama otları ılık servis ediyor ve porsiyonlarda asla pintilik yapmıyorlar. Bunun karşılığında fiyatları da yükseltmiyorlar.
Orada yiyip içtikten sonra Çeşme’ye dönüp yemek yediğinizde hayal kırıklığı. Daha az lezzete, küçücük porsiyonlara dört katı hesap ödüyorsunuz. Durum böyle olunca da her geçen gün yüzü Türkiye’ye dönük Yunan adalarına giden Türk turist sayısı artıyor.
Tablo çok net... Çeşme kalabalık mı? Hem de çoook! Ama adalarda kazıklanmadan yerel lezzetleri doya doya yiyorsunuz. Yerel malzeme, yöresel yemek ve uygun rakamlar... Ne diyeyim İzmir’in bir köyünde müşterisinin önüne gevrek getirmeyip dünya paraya simit hatta bagel servis edenlere Allah akıl, fikir ve vicdan versin.
Mutlaka görün
-Adanın kuzey bölgesindeki Langada Köyü.
-Adanın orta bölgesinde görülecek yerler: XI. yüzyıl Bizans’tan kalan Nea Moni Manastırı.
-Terkedilmiş bir Ortaçağ kale koyu olan Anavatos koyu. Hala yerleşim olan Ortaçağ köylerinden Avgonima koyu. Lithi plajı.
-Adanın güney bölgesinde Mastihohoria. Çömlekçiler köyü olarak bilinen Armolia. Burada özellikle Yorgos Sifakis’in atölyesine uğrayın. En eski ve geleneksel üretimi yapan kişi. Pirgi köyünden sonra yine Ortağçağ’dan beri süregelen kale köyü Mesta’yı ziyaret edebilirsiniz. Emporios sahil kasabasında, volkanik siyah taşların bulunduğu Maura Volia plajı da görülecek yerlerden.
Moda’nın köşk lokantası
Moda’da 1909’da Romen işadamı Miltiadi Patos tarafından kızı Mari için inşa ettirilen, daha sonra Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin ünlü karikatüristi Cemil Cem ve ailesine 69 yıl konut olan Saklı Köşk’te bugün onlarca lezzetli yemek hazırlanıyor. Köşk, gündüzleri kafe olarak hizmet veriyor, a la carte öğlen mönüsü sunuluyor. Akşamları ise yemyeşil bahçede müzik eşliğinde lezzetli yemekler servis ediliyor. Mönü Anadolu’nun zenginliğini ortaya koyuyor: Trakya kuzu but, çalma pekmez, soğan çiçeği, kavun sirkesi, kuru baharatla yapılan köy pilici, kök rezene püresiyle alabalık gibi...
Yiye yiye geziyoruz
Gezip gördüğünüz kadar yiyip içtiklerinizi anlattıracak bir tura çıkmak ister misiniz? Gezgin Damaklar, 30 Ağustos-1 Eylül günleri arasında Batı Karadeniz’den Van’a, Kars’tan Edirne’ye, Kazdağları’ndan Çeşme Alaçatı’ya, Safranbolu’dan Kapadokya’ya 70’i aşkın tur programı hazırladı. Rotalardan biri size göre...
Üç haftada bir yeni kahveler
İstanbul’daki Le Meridien İstanbul Etiler bünyesindeki Latitude Bar, her gün 08.00-22.00 saatleri arasında servis edilen bir kahve mönüsü hazırladı. Illy Coffee işbirliğinde üç ayda bir yenilenen kahve mönüsüne eklenen yeni tatlar şöyle; Marocchino Freddo, Espresso Shakerato ve Frappe Al Caffe.