Biraz Escher’in merdivenlerine benziyor durum.
Baktığınızda merdivenler iniyor mu çıkıyor mu kestiremezsiniz o resimlerde, Türkiye’de duruma baktığınızda değişim iyi mi kötü mü karar vermekte zorlanıyorsunuz.
Görüntünün karışmasında, tuhaf toplumsal “hilelerin” görüntünün içine saklanması rol oynuyor sanırım.
Bugün, Türkiye’nin “gizli egemenliğini” elinde tutan ordu, yargı ve sivil bürokrasi dışındaki herkesin demokratik değişimlerden yararı var.
Bu değişimler, Türkiye’yi dünyaya açmaya ve gelişmiş dünyanın “ölçülerini” buraya getirmeyi amaçlıyor.
Böyle bir değişimin olması, dünyayla bütünleşmek, hukukun evrenselleşmesi, ticaretin artması, üretimin çoğalması “burjuvaların” çok işine gelecek bir ortam yaratıyor.
Ama son zamanlara kadar, burjuvaların örgütü TÜSİAD, değişime karşı duran bir profil sergiliyordu.
“Zenginlerin” kulübü, zenginlerin yararlanacağı değişimleri desteklemiyor hatta köstekliyordu.
Tuhaf bir görüntüydü bu.
TÜSİAD Başkanı değişti, Ümit Boyner başkanlık koltuğuna oturdu ve görüntü netleşti.
Boyner, fevkalade demokratik, özgürlükçü, cesur açıklamalar yaparak, değişimlerin gerçekleşmesini istedi.
Demokrasinin “bazı” parçalarını değil “tümünü” savundu.
Açılımın hızlanmasını talep edip, Başbuğ’un “sonra söylerim bak” türü tehditlerine karşı çıkarken, Başbakan’ın fevkalade anti demokratik ve haksız “yüzde on barajını indirmeyeceğiz” yaklaşımını da eleştirdi.
Barajın düşmesi gerektiğini söyledi.
Halkın iradesinin bütünüyle parlamentoya yansıyabilmesi için de “barajın” mutlaka indirilmesi gerekiyor çünkü.
Boyner’in konuşmalarıyla durum yerli yerine oturdu.
Zenginler dünyasındaki “Escher’in merdivenleri” gibi göz aldatıcı görüntüler de kayboldu.
Öyle görüntüler vardı çünkü zenginlerin içinde “egemen güçlerle” işbirliği yapmanın kendisi için daha faydalı olacağını düşünenlerin varlığı ve iktidarı, gerçeğin açıkça görünmesine engel oluyordu.
Değişimin Kürtler için de yararı büyük.
Eşit vatandaşlık haklarını elde edip, her fikri ve talebi rahatça ifade edecekleri, konuşma özgürlüğüne sahip olacakları bu değişim karşısında Kürtlerin tavrı tam net olarak anlaşılmıyordu.
Bir Kürt politikacı çıkıp, PKK’lıların ülkeye rahatça dönmesini sağlayacak bir uygulamanın aslında “hukuksuz” olduğunu “ihbar” ediyor, CHP’nin açılımı önleyebilmesi için kuvvetli bir cephane sağlıyor, bundan sonra yapılabilecek her anlaşmayı torpilliyordu.
Kürtlerin çıkarına olabilecek bir gelişme bir Kürt politikacı tarafından engellenmeye çalışılıyordu.
Onun bu “ihbarlarına” başka Kürt liderler itiraz edip, bunların “yalan” olduğunu açıklayarak görüntüyü yerine oturtuyorlardı.
Kürtlerin içinde çeşitli talepleri olan gruplar olabilir, ayrılmak, devlet kurmak isteyen Kürtler olabilir, birlikte demokratik bir ülke oluşturup Avrupa Birliği üyesi olarak yaşamak isteyen Kürtler olabilir, özerklik sağlanmasını isteyen olabilir, bütün bunların dile getirilebilmesi, tartışılması hatta bir gün referanduma götürülebilmesi için demokratik değişimin gerçekleşmesi gerekir.
Bu değişimi engellemek, hiçbir çözüm olmadan sadece savaşın sürmesini sağlamaktan başka bir işe yaramaz, yirmi beş yıldır süren savaşın ise iki taraf için de bir sonuç vermeyeceği sadece acıları çoğaltacağı yaşanan tecrübelerden açıkça görüldü.
Kürtlerin içindeki “demokrasi ve barış” karşıtlarının varlığı, görüntünün netleşmesini engelliyor.
Aynı durum Türkler için de geçerli, böyle bir değişim bu ülkeyi daha zengin, daha huzurlu, daha mutlu kılacak ama özellikle CHP ve MHP gibi “ulusalcı” partiler Türklerin çıkarına olacak değişimi sürekli engelleyerek bütün ülkenin bitmeyen bir kaosun içinde çalkalanmasını sağlamaya uğraşıyorlar.
Kendilerine iktidarı getirmeyeceği çok açık olan bu politikayı, “başkalarının iktidarını” savunabilmek için sürdürüyorlar.
Değişim dindarlara da özgürlük getirecek ama dindarların içindeki bazı gruplar “milliyetçilik” adına bugünkü durumun devamını talep ederek kendi özgürlüklerini engelleyip “gerçeğin” görülmesine mani oluyorlar.
Aleviler için de, solcular için de, işçiler için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Demokratik bir değişim bu ülkedeki her ırk, her din, her mezhep, her sınıf, her zümre için yararlı ama her ırkın, dinin, mezhebin, sınıfın, zümrenin içinde, “bugünkü gizli iktidarla” işbirliği yapıp, kendi küçük gruplarının çıkarını, ait oldukları büyük grupların çıkarına tercih edenler bulunuyor.
Onların varlığı görüntünün “net” biçimde algılanmasını, ortak çıkarlarımızın nerede olduğunun kavranmasını önlüyor.
Boyner, kendi sınıfı adına görüntüyü netleştirdi, ülkedeki bütün “grupların” da kendi içlerinden Boyner gibi demokrat, gerçekçi, dürüst liderler çıkarmasını bekleyeceğiz.
Çok da fazla beklemeyeceğimizden eminim.