Deniz Feneri seçimi mi... Deniz Baykal seçimi mi

Daha önce de yazdığım gibi; aktörleri “medya patronları” ve “ensesi kalın işadamları”ndan oluşan “İstanbul Baronları”nın, “22 Temmuz seçimlerinden önce” ve sonrasında gerçekleştirdikleri “2 ayrı toplantı”da aldıkları kararlar, şu anda uygulanıyor... Alınan kararların özü ve özeti şuydu: “Laiklik ve rejim”e yönelik kaygıların dile getirildiği “yayın”lar, “demeç”ler ve “miting”ler hiçbir işe yaramadığına göre, “AK Parti’yi durdurma”nın iki yolu kaldı: “Yolsuzluk” iddiaları ve “ahlâk dışı kasetler”in öne çıkarılması!.. Yani, “bel altı vuruş”lar!..
Dikkat ederseniz; AK Parti ile hiçbir organik ve kurumsal bağı bulunmayan “Almanya’daki Deniz Feneri” ile ilgili iddialar, “kapalı kapılar ardındaki bu toplantılar”dan sonra gündeme gelmeye başladı... Halen de devam ediyor. O kadar devam ediyor ki; CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal, bütün ümidini “Deniz Feneri”ne bağlamış durumda... Bay Baykal, “Bu seçim; bir belediye seçimi değil, Deniz Feneri seçimidir” dediğine göre, varın ümidinin boyutunu siz anlayın!
CHP, NE KADAR TEMİZ!
Dedim ya, bunları Bay Baykal veya “CHP yandaşı medya” dillendirmiş olsa da; “suflör” başka... Evet, “ağız” onların olsa da, fikir “Baronlar”dan çıkma!..
Ama şunu unutuyorlar: Tayyip Bey, gerek “yolsuzluk” gerek “uçkur” meselesinde son derece duyarlı... Bırakın “belge”yi, bir “dedikodu” yayıldığında bile anında “ihraç” ediyor AK Parti’den... Ki, bugüne kadar 20 kadar belediye başkanı ve belediye meclis üyesi ihraç edilmiş!..
Peki, CHP aynı duyarlılığı gösterebildi mi?.. Bugünkü manşetimizde de ifade ettiğimiz gibi; CHP bünyesinde “halen tutuklu” belediye başkanları var, CHP’li Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi gibi; “ihaleye fesat karıştırmak, organize suç örgütü kurmak ve rüşvet almak” gibi iddialarla, defalarca “gözaltı”na alınmış, tutuklanmış ve “100 milyar kefaletle” serbest bırakılmış belediye başkanları var...
Ama, şu işe bakın ki; Hamdi Sedefçi şu anda yine “CHP Edirne Belediye Başkan Adayı”dır!..
Diyeceğim o ki;
Başkasına lâf söyleyecek, ona ağır suçlama yöneltecek bir insanın, önce kendisinin “temiz” olması gerekir!..
Sen “Deniz Feneri”ni veya başkalarının “yolsuzluk”larını gündeme getirirken, Hamdi Sedefçi’yi “yeniden belediye başkan adayı” yaparsan, hiç kimseye söz söyleme hakkın olamaz!..
Suçlamaların hedefindeki Hamdi Sedefçi’yi yeniden belediye başkan adayı yapmak demek; “Ben, onun yolsuzluklarını onaylıyorum” demektir!..
Hamdi Sedefçi’yi yeniden belediye başkan adayı yapmak demek; “Onun 51 yıla kadar hapis istenen suçlamalarına kefilim” demektir!.
Kaldı ki, “yolsuzluk” ve “rüşvet” suçlamalarının odağında yer alan tek isim de Hamdi Sedefçi değildir!..
Şu anda, “4 CHP’li Belediye Başkanı cezaevinde”dir!.. “Yamyam”lar da CHP’dedir!..
Özetle söylemek gerekirse;
29 Mart’ta yapılacak seçimler, Bay Baykal’ın iddia ettiği gibi, “Deniz Feneri seçimi” değil, “Deniz Baykal seçimi” olacaktır!..
Zira; ortada, “tencere dibin kara, seninki benden kara” durumları vardır!.. Deniz Feneri’nin dibi ne kadar kara ise, CHP’nin dibi ondan karadır!..
Öyle sanıyorum ki; “Baron”lar strateji çizerken, “CHP’nin yolsuzluk çamuruna battığını” hiç hesap edemediler!..
Tabiî, “CHP’nin Hazine yardımından 1 trilyonluk yolsuzluk yaptığının Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edildiği”nin deşifre olacağını da hesap edemediler!..
Hani; “Düşmez kalkmaz bir Allah” deriz ya, şu tecelliye bakın ki; Erbakan Hoca’yı “Kayıp Trilyon Dâvâsı” diyerek diline dolayanlar, şu anda aynı iddianın pençesine düşmüş durumdalar!.. Sen, Erbakan Hoca’yı “Kayıp Trilyon”la suçlar mısın?..
“Al sana kayıp trilyon!”
Hem de Anayasa Mahkemesi tescilli!..
Diyecek başka sözüm yok!..
KILIÇDAROĞLU OYUNDA-OYNAŞTA
Gelelim, Kemal Kılıçdaroğlu meselesine...
Öğrendim ki, Bay Kemal Kılıçdaroğlu, “iyi bir okey oyuncusu”ymuş!..
Geçenlerde gittikleri “Kağıttepe”(!)deki, pardon “Kağıthane”deki bir kahvehanede, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ile 4 el “okey” oynamışlar... Kılıçdaroğlu’na 3 defa “okey” gelmiş!..
Eee, böyledir bu işler!..
Kimi siyasetçi vardır; bu karda-kışta “köy”dedir, Kılıçdaroğlu gibi kimileri de “okey”dedir!..
Kimi “köy tasası”ndadır, kimi “okey masası”ndadır!
Kimi “karda-kışta”dır, kimi “oyunda-oynaşta”dır!..
Hayır, “oyunda-oynaşta” olmasına bir diyeceğim yok!.. Ama, okey masasında “taş atmak”la, Kadir Topbaş’a “çamur atmak” arasındaki farkı artık anlamalıdır Bay Kılıçdaroğlu!..
Bu arada, “taş atmak” ile “palavra atmak” arasındaki farkı da anlamalıdır!.
Meselâ, yine sıkmış palavrayı;
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin gelirleri 2022 yılına kadar ipotek altında!”
Bir insana, bu gibi iddialarda bulunduğunda derler ki;
“Sen ya dayak yememişsin, ya da hiç hesap yapmayı bilmiyorsun!”
Kılıçdaroğlu’nunki de o hesap!.
Ya hiç dayak yememiş,
Ya da hesap bilmiyor!..
Bir “hesap uzmanı” olsa da, hesap-kitap bilmeyen Bay Kılıçdaroğlu’na Kadir Başkan iyi bir “hesap dersi” verip, demiş ki;
“Kılıçdaroğlu, herhalde mesleği olan hesap uzmanlığını da bilmiyor. Meclis Bütçe Komisyonu’nda CHP’nin de temsilcisi var. Meclis bütçe kararlarında bir tek bu yıl; 1 kişinin itirazı vardı, diğerlerinin oy birliğiyle ve CHP’lilerin de desteği ile kabul edildi. Belediyenin ipotekli bir şeyi yok... Kılıçdaroğlu ya hiç hesap bilmiyor ya da milleti kandırıyor. Bu kadar yalan-yanlış, iftira dolu siyaset yapanların İstanbul’da yeri yok.”
Gördünüz ya;
“Hesap uzmanı” olmak başka, “Hesap-kitap” bilmek başka!..
Eee, böyledir bu işler;
Kahve köşelerinde “okey” oynar, “oyunda-oynaşta” olursan; kâh “taş” atarsın, kâh “çamur!”
BU KAFAYLA İKTİDAR ZOR!
Ama “taş atmak”la veya “çamur atmak”la iktidar olunamayacağını, hiç olmazsa CHP anlamalıdır artık!..
Bunu İstanbullu “Baron”lar veya Kılıçdaroğlu gibi “Balon”lar bilmezler, ama CHP’li kurmaylar görmeli bu gerçeği!.
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Mardin mitinginde, Mardin’e has bir söz kullanıp demiş ya;
“Kuş kafasından kavurma,
CHP’den iktidar olmaz!”
Dolayısıyla, “Baron”lar ne kadar çırpınırsa çırpınsın, ne kadar yırtınırsa yırtınsın, bu zihniyetteki bir CHP’yi asla “iktidar”a getiremezler!..
“Strateji”lerini gayet iyi biliyorum;
En azından “Ankara” veya “İstanbul”dan birinin “belediye başkanlığı”nı elegeçirmek, ondan sonra da AK Parti’yi “erken seçim”e zorlamak!..
Sizin anlayacağınız; CHP de MHP de, 29 Mart’taki seçimlere “mahalli seçim” olarak bakmıyor, bu seçimleri “genel seçimlerin provası” olarak görüyorlar!..
Çünkü, “Baronların plânı” bu!.
Bilmem, hiç dikkatinizi çekti mi;
Dün; MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Ordu Milletvekili Rahmi Güner, CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çelik ve CHP Adıyaman Milletvekili Şevket Köse; TBMM Başkanlığı’na aynı konuda ama ayrı ayrı soru önergesi vermişler!..
Evet önerge verip; Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, “Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankara’dan geçiremiyor. O nedenle, halkıyla, hükümetiyle, devletiyle barışık mahalli yöneticiler işbaşında olursa bizim sorunlarımız daha çok çözülür” yönündeki sözlerini TBMM gündemine taşımışlar!..
Demişler ki;
“Bu sözler, bir tehdittir!..”
Bir “tehdit” midir, yoksa insanî bir “sitem” mi?..
Adalet Bakanı M. Ali Şahin diyor ki;
“Bu sözlerimle, merkezi hükümetle işbirliği halinde olabilecek yetenekteki belediye başkan adaylarına atıfta bulundum. Şöyle söyleyeyim, ben bir Antalya milletvekiliyim, bakanım... Biri hariç, diğer partilere sahip belediye başkanlarıyla tanışma fırsatı bile bulamadım...
Oysa, ben bir bakanım!.. İlçesine gidiyorum, ilçe belediye başkanı beni karşılamaya bile gelmiyor.
Bir projesini bana getirip de Ankara’da yardımcı olur musunuz demiyor!..
Biz, herkesin hükümetiyiz... Belediye başkanları da, herkesin belediye başkanı gibi hareket etmelidir!.. Benim yaptığım; Antalyalı seçmenlere merkezi hükümetle diyaloğu olan bir belediye başkanı seçmeleri yönünde çağrıda bulunmaktır!.. Olay budur!”
Gördüğünüz gibi;
“Tehdit” yok!..
Tam aksine, “sitem” var!..
“İnsanî bir tepki” var!..
ÇOCUKLARA OYUNCAK MI VERMELİ, TAŞ MI?
Gelin görün ki;
“İnsanî duyarlılıklar”dan bile uzak olanlar, atılan her adıma bir “kulp” bulurlar ve bunu “siyasî rant”a çevirmeye çalışırlar!..
Tıpkı, DTP’lilerin yaptığı gibi!..
Hani, dün yazmıştım ya; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, hem de PKK yandaşlarının yoğun olarak bulunduğu Diyarbakır’ın Bağlar’ında “çocuklara oyuncak” dağıttığını aktarmıştım ya, işte bu oyuncak dağıtımına DTP’li milletvekilleri büyük tepki göstermişler.
DTP’li milletvekilleri Gülten Kışanak, Sabahat Tuncel ve Nuri Yaman demişler ki;
“Başbakan, Güneydoğulu çocukları oyuncak dağıtarak kandırmaya çalışıyor. Aklı sıra sempati toplayıp oy alacak. Başbakan’ın çocuklara oyuncak dağıtması ve annelere mesajlar vermesi popülist yaklaşımlardır. Zenginler yoksul mahallelere oyuncak dağıtır. Emperyalistler gider, 3. dünya ülkelerinde bir şeyler dağıtır. Bu da ona benziyor. ‘Şeker ver, oyuncak ver kandır’ taktiğidir bunlar. Diyarbakır küçük şeylerle kandırılacak bir kent değildir.”
Bu ifadeleri okuyunca güldüm...
Gel de, gülme!..
Başbakan, çocuklara “oyuncak” veriyor, onları sevindiriyor. DTP sempatizanları ise aynı çocukların eline “taş” verip polise attırıyor, “molotof kokteyli” verip, mağazaları yaktırıyor!..
Peki, “asıl kandırılanlar” kimler?..
“Ellerine taş verilen çocuklar” mı, yoksa “ellerine oyuncak verilen çocuklar” mı?..
Ya da şöyle söyleyeyim;
Yüreklerine “sevgi” pompalanan çocuklar mı aldatılıyor, yoksa kalplerine “nefret ve öfke” şırınga edilen çocuklar mı?..
DTP’liler, bunu da bir düşünsün!..
Sadece DTP’liler değil, CHP kurmayları da düşünsün, “CHP yandaşı medya” da!..
Ve tabii, “Baronlar” da!..
Artık herkes bilsin ki;
29 Mart “Deniz Feneri” değil, “Deniz Baykal seçimi” olacaktır!.. 29 Mart’ta, Deniz Baykal’ın “Ergenekon avukatlığı” da sona erecektir, “Aydın Doğan avukatlığı” da!..
Bütün gücüyle seçime asılan Bay Baykal, yine ve yeniden “hezimet” yaşayıp, herhalde “siyaset sahnesi”nden çekilecektir!..
Malûm, “balık”ların en çok çırpındığı an, “ölüme en yakın oldukları an”mış!..
Baykal’ın çırpınışlarına bakılırsa;
“Siyasî mevta” olması yakındır!..

CHP’nin kayıp 1 trilyonu!
Biliyorsunuz, “çuvallar dolusu evrak” incelenmediği için Erbakan Hoca ve parti kurmaylarından bazıları “Hazine yardımı”nı iç etmekle suçlanmışlar ve bu olay medyaya “Kayıp Trilyon Dâvâsı” olarak yansımıştı!.. Bu dâvâda, Erbakan Hoca ve bazı kurmaylara “hapis cezası” bile verilmişti!..
Yine biliyorsunuz; RP’nin “Kayıp Trilyon”unu “manşet”lerine çeken ve adeta bir “linç kampanyası” yürüten Aydın Doğan medyası, her ne hikmetse “CHP’nin Kayıp Trilyonu”na hiç sesini çıkarmıyor!..
Oysa, CHP de Hazine’nin verdiği “1 Trilyon”u iç etmiş!..
Üstelik bu iç etme, Anayasa Mahkemesi tarafından da tescillenmiş!.. Üstelik, CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay da dün itiraf etti bunu ve dedi ki;
“Sigorta primini geç ödedik... Fatura CHP yerine, bir parti yetkilisi adına kesildi!”
Ben merak ediyorum; “Kayıp 1 Trilyon” RP’nin olunca manşetlere çekiliyor da, CHP’nin olunca niye görmezden geliniyor?!?..
Yoksa, yine “Benim teröristim iyidir” mantığı mı?!?..