Gece Adana’ya girdiğimizde biraz rahatladık: Depremin o yıkıcı, korkunç izlerine rastlamadık.
Sedir yapılan koltuklarda ve yer yatağında uyuduk.
Sabah ezanıyla uyandık.
MTO Adana temsilcimiz Mustafa Beyaz ve iki genç kardeşimizle yola koyulduk. Hedefimiz Hatay…
Önce İskenderun’a uğradık: İskenderun, diğer şehirler gibi büyük kayıp vermese de, şehir hayalet kenti andırıyordu adetâ.
AFAD’ın büyük çadır kenti dikkatimizi çekiyor. Kızılay ekipleri bir okula yerleşmişler, depremzedelere çorba dağıtıyorlardı.
Karşısındaki okulda da, İHH yerleşmiş: Deprem Koordinasyon Merkezi olmuş.
Biz de bir çorba içtik, boğazımızdan pek geçmese de.
Sonra İHH yetkilileri yapılan çalışmalar hakkında etraflıca bilgi verdiler sağ olsunlar.
Enkazları dolaştık Mücahit kardeşimle. Bir koku var ki, sormayın… İnsanın yüreğini delip geçen bir koku bu.
Boş sokaklarda yalnızca devriye gezen askerler, polisler var. İyi ki de varlar. Bunlar da olmasa ortalığı kaos kaplar.
Kisecik’e, Hatay’a doğru yola koyuluyoruz. Bir ilkokulda muazzam bir koordinasyon ve lojistik merkezi kurmuş İHH Önder Özkan kardeşimin önderliğinde. Yusuf Alpaydın kardeşimle karşılaşıyoruz. Hatay yerle bir olmuş, neredeyse sağlam bina bulmak zor! Enkazlar, cesetler ve harıl harıl çalışan ekipler… Enkaz başlarında yakınlarının canlı ya da cansız enkazdan çıkarılmasını bekleyen insanlar…
İnsan, bambaşka bir dünyaya geçiş yapıyor. Bir kıyamet sahnesi gibi…
İnsanlığın en köklü medeniyet birikimlerinden birini barındıran şehir yerle bir olmuş. Üç dinin de en köklü eserleri, mabedleri yıkılmış!
Hatay’ı ülkeyi karıştırmak için kullanacak provokatörlere fırsat verilmemeli, Hatay›da hiçbir ayırım yapılmamaya özen göstererek herkese kol kanat gerilmeli.
Nurdağı’na gidiyoruz. Günlerdir en yakınlarını, kardeşlerini enkaz altından çıkarmak için ölüp ölüp dirilen İsrafil Bahar kardeşimi ve ailesini ziyaret ediyoruz.
Nurdağı da yerle bir olmuş. Çok büyük bir yıkım var. Yine AFAD her tarafta kalabalık çadır kentler kurmuş. İnsanların gözleri kan çanağı... Yüzleri, sanki asırlık bir çilenin, mücadelenin derin izleri…
Yine de teslim bayrağı çekmiyor insanlar. Toparlanmaya çalışıyorlar…
İsrafil kardeşimdeki metanet ve sabır, sarsıyor bizi. Yüreği yanıyor ama dışa vurmuyor. Müslüman metaneti, asaleti ve hüznü var yüzünde.
Gaziantep’e giriyoruz akşam üzeri.
Gaziantep merkezi fazla etkilenmemiş depremden.
Bütün MTO ekipleri olarak Gaziantep temsilcimiz Gökçe Bilge Törer Hanım’ın evinde buluşuyoruz…
Erkekler ve hanımlar ayrı odalara doluşuyoruz. Erkekler arasındaki karşılaşma, selamlaşma, sarılmalar çok etkileyici. Kardeşlik ruhu kaplıyor odayı. Kırk yıldır birbirimizi tanıyormuşuz gibi sarılıyoruz birbirimize. Hanımlar tarafında neler oluyordur kim bilir? Gözyaşı sel olup akmıştır…
Muharrem Kartancı, Serkan, Ramazan Köroğlu, Alperen Yılmaz, Ömer Berkay, Hikmet Çolak, Durmuş Can, Zafer Sevil, Halim Bülbül, hanımlardan da Sümeyye Bülbül, Fadime Şener, İnsel Balcı hep birlikte sabahleyin Gülsüm kardeşimizi ziyaret ediyoruz. Çok büyük acı var yüzünde .
Sarsıyor bizi bu acı. Annesinin, babasının yüzünde de yine öyle. Önce bir Kur’an tilaveti. Sonra yer sofrasında sade bir kahvaltı…
Ayrılma zamanı çok zor…
Gülsüm kardeşimin yüzüne bakmaya çalışıyorum, bakamıyorum… Acının resmi bu kadar derin mi olur! “Biz varız kardeşim, üzülmeyin. Yalnız değilsiniz.” diyorum.
Sonra ikinci bir taziyeye gidiyoruz. Taziye mekanına geldiğimizde babası, ailesi ve Şeyma kardeşimiz karşılıyor bizi.
Gaziantep Valimiz Davut Gül Bey’i arıyorum. AFAD Koordinasyon merkezinde buluşuyoruz. Harıl harıl çalışıyor valimiz. Ekipler arı gibi. Bakan yardımcısı Mehmet Ersoy Bey’le valimizden bilgi alıyoruz. Çıkarken Gaziantep Belediye Başkanımız Fatma Şahin Hanımefendiyle karşılaşıyoruz. Ona da taziyelerimizi iletiyoruz.
Sırada Adıyaman ve uğrayacağımız çok kardeşimiz var.
Ama önce dertli adam, güzel insan Besni Belediye Başkanı Mehmet Emre Bey’i arıyorum. Şehrin girişinde koordinasyon merkezi kurmuşlar. Deprem elbiselerini giymiş, bütün ekipleriyle harıl harıl çalışıyor başkan. Bizi kapıda karşılıyor. İçeri geçiyoruz, çalışmaları yerinde görüyoruz. Biraz bilgi alıp çıkıyoruz. Ertan Polat’la buluşuyoruz Adıyaman’da. Büşra Yalçın ve Onur Alpler kardeşimiz üniversiteyi buluşma yeri olarak ayarlıyorlar.
İstanbul›dan MTO asistanlarımızdan Feyza Karabacak kardeşimiz de orada. Günlerdir arazide Adıyaman’da.
Deprem Koordinasyon Merkezi’nden Bolu MTO yönetim ekibimizden Hafzullah Çelebi hocamızı alıyoruz. İkinci kez bölgeye geldi dün bizim geleceğimizi öğrenince. Anadolu ruhu’nun yılmaz timsallerinden biri o Onur gibi.
Arabalara doluşup İHH›nın koordinasyon merkezine gidiyoruz Adıyaman’da. MTO’dan Ayşegül Sert kardeşimizle buluşuyoruz burada. Devasa bir yer burası. Kamp gibi. Tırlar girip girip çıkıyor… İnsanlar bir o yana bir bu yana koşturuyor…
Zeki Bulduk'la karşılaşıyoruz: Çay servisi yapıyor. Hint bilgesi olmuş tastamam. 18. yüzyıl Hint asilzadesi!
Çok büyük bir organizasyon ve koordinasyon çalışması var burada.
Adıyaman’a gidince Menzil'e uğramadan dönülmez edeben. Saki Hazretleri güzel karşılıyor bizi. Akşam ve yatsı namazlarını orada eda ediyoruz. Çorbalarımızı içiyoruz. Güzel bir Hasbihal ediyoruz.
“Burada kalın, dinlenin sabah rahatça yola çıkarsınız hocam,” diyor. Yaklaşık 20 kişiyiz. Teşekkür edip Kâhta'ya, depremde o müthiş koordinasyon çalışmamızda acılarına rağmen muazzam bir çalışma ortaya koyan Zeynep Arslan kardeşimizin evine uğruyoruz. Ailesinin gönlünü alıyoruz.
Ve hızla Kahramanmaraş'a doğru yola koyuluyoruz…
Saatlerdir bizi bekliyor Asım Bey kardeşim ve ekibi. Gece 1'de ancak varıyoruz Maraş'a. Maraş yüreğimizi dağlıyor. Çok büyük yıkım var. Çok üzülüyoruz.
MTO Maraş temsilcisiniz Asım Demirdöğen kardeşim bu depremin gizli kahramanlarından, Maraş'ın kurtarıcılarından. Müdürü olduğu Ebrar sitesinin paralelindeki GSB yurdunu depremzedelere açmış. Yediriyor, içiriyor, giydiriyor, gözyaşlarını siliyor Maraşlıların.
Sonra enkazdan çıkarılan, eşini ve babasını kaybeden Zehra kardeşimize taziyeye gidiyoruz gece'nin 2'sinde. Annesinin ve kendisinin metaneti bizi rahatlatıyor.
Vakit çok geç olduğu için başka taziye ziyareti yapamıyoruz. Hayriye Bolat kardeşimle ancak telefonla görüşebiliyoruz.
Hüzünlü bir şekilde İstanbul'a yola koyuluyoruz. 15 saat sürecek bir yolculuk. Uyku yok. Arabada kestiriyoruz.
Bu millet ruhuna sahip çıktığı sürece bu millete kimse diz çöktüremez. Deprem, toplumumuzun toparlanıp kendine gelmesi, muazzam bir kardeşlik ruhu estirmesi için bir imkâna dönüştürülmeli.
Ne olursa olsun, devlet millet el ele bu büyük depremi de aşacağız, yaralarımızı sararak daha güzel yarınları inşa edeceğiz Allah’ın izniyle…