Türkiye öyle büyük bir siyasi kavga veriyor ki, “Son İstiklal Savaşı” dediğimiz ve 7 Haziran'a kilitlenen bu mücadele, ülkemizin yüz yıllık o acı tarihe bir nokta koyup koyamayacağını belirleyecek.
Kazanan ya da kaybeden siyasi partiler, iktidar çevreleri olmayacak; ülke, millet, devlet olacak.
Ya yarının Türkiye'sine, geleceğin Türkiye'sine ilerleyeceğiz ya da yeniden geçmişin soğuk Türkiye'sine döneceğiz.
Ya Anadolu sınırlarının ötesine taşacağız, geleneksel Türkiye ölçeğinin ötesine geçeceğiz, tarihi hafızayı canlandırıp geleceğe olan güveni pekiştireceğiz, derin Anadolu ve coğrafya ile barışacağız, dik yürümeyi öğreneceğiz ya da derin iktidar parçalanmalarına, o kabus günlerine geri gideceğiz: Krizlere, iç güvenlik sorunlarına yeniden yuvarlanacağız, dar iktidar çatışmalarını ülkenin yüce çıkarları sanıp ellerimize tutuşturulan küçücük kırıntılarla avunacağız.
Kumarhanede dövülen Başbakan'lar dönemi
Kumarhanelerde dövülen başbakanları, iftiralarla köşeye sıkıştırılıp teslim alınan hükümetleri, talimat alan bakanları, toplumsal gerilimleri, iki yılda bir değişen hükümetleri, tamamen kendi içine kapanan bir ülkeyi göreceğiz.
Bütün bu mücadele, bu öfke, bu kin, Türkiye'nin on yıl gibi çok kısa bir süre içinde yakalayabildiği küresel ölçekte kendini hissettiren o dinamizmi durdurmak içindir. Hiçbir muhalefet partisinin bu dinamizmin önüne geçecek ne bir siyasi söylemi, ne projesi, ne perspektifi var.
Birkaç ev, birkaç anahtar, binlerce insana iş verme gibi, bol keseden dağıtılan ve hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekleri vaatlerin, yirmi-otuz yıl öncesi siyasi söylem tarzının ötesinde yeni olan, bugünün bir adım ilerisine geçebilen hiçbir tezleri yok. Keşke olsaydı, olabilseydi, ama yok.
Bırakın küresel ölçekte güç olmayı, en azından bir duruş, söylem geliştirmeyi, Anadolu sınırlarının ötesine taşıracakları tek cümleleri yok. Biraz insaflı söyledim aslında Türkiye'nin tamamını kuşatacak sözleri yok çünkü her biri ülkenin sadece belli bir bölümünde söz söyleyebiliyor, kalan kısmına gidemiyor bile.
Türk Baasçısı, Kürt Baasçısı..
Türk Baasçısı, Kürt Baasçısı partilerle bu ülke on yıllarını harcadı. Bu Baasçılık yirminci yüzyıl siyaset tarzıydı. O da siyaset değil, Türkiye ve bölge ülkelerini yönetme tarzıydı. Onlar vekaletçiydi, tahsildardı. Ama artık öyle bir Türkiye yok, olmayacak da. Öyle bir siyaset tarzını besleyecek bir dünya da kalmadı. Eski vesayetçi merkezler şimdi bunlar üzerinden sadece ülkeleri istikrarsızlaştırabiliyorlar. Artık o ülkeleri yönetmek kabiliyetlerini kaybettiler. Dolayısıyla yeni vesayetçilik yönetmek üzerine değil, parçalama ve istikrarsızlaştırma üzerine kurgu yapıyor.
Türkiye'yi o sığ, emanetçi, tahsildar kadrolar üzerinden istikrarsızlaştırma, bir Irak'a, Mısır'a, Yemen'e döndürme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Coğrafya ölçeğinde kaosun Türkiye'ye pazarlanması bu kadrolar eliyle, onların sığ Türkiye algısı, ülke ve devlet algısı üzerine şekillendirilecek. Önümüzdeki yıllarda, iktidara ulaşamayan bazı siyasi kadroların bu istikrarsızlaşma üzerinden ihaleler talep edeceğini, bunlar üzerinden bir güç arayışına gireceğini göreceksiniz.
Terör üzerinden iktidar arıyorlar
Aslında son yıllarda bu hep böyleydi. Ülkenin büyük yürüyüşünü, dik duruşunu, çevresini kucaklamasını hazmedemeyen, bu derin değişimin boşa çıkardığı içerideki güç merkezleri ile dışarıdan çevreleme projeleri yürütenlerin müthiş dayanışma, ortaklık örneklerine tanık olduk. Sokak terörü üzerinden hükümet yıkma, askeri darbeye kışkırtma, sistem içindeki istihbarat ağı üzerinden uluslararası ihale alıp darbe girişiminde bulunma örnekleri bu büyük hesaplaşmanın ardı ardına gelen taarruzlarıydı.
İşte bu girişimlere destek olan siyasi partiler, terör destekli partiler, sermaye çevreleri, eskinin hükümet kurup yıkan güçleri terörden iç savaşa kadar kendilerine ihale edilen her kirli oyuna atladılar, onu sahiplendiler, ön cephede savaştılar. Kazanırlarsa efendileri kazanacak, Türkiye yeniden vesayet altına girecek, onlar da dokunulmazlıklarını yeniden kazanacaklar, Türkiye'yi içeriye gömüp kendilerine ihale verenler için tehlike olmaktan çıkaracaklardı.
Derin feraset ve o talimatlar
Oyunu millet bozdu. Anadolu insanının derin feraseti o kirli tezgahları, ortaklıkları açığa çıkardı ve inadına Türkiye'yi selamete çıkarmanın yolunu bildi. Yine bilecek. Çünkü bu millet, yüzyıllık o ezik tarihe geri dönmek istemeyecek. Onlarca yıldır olduğu gibi, o dokunulmazların, o imtiyazlıların iktidarı yeniden sahiplenip kendilerine sürü muamelesi yapmasını asla hazmetmeyecek.
Bu ülkenin insanları on yıldır kendilerinin aslında bir dekor olmadığını, bir demokrasi kamuflajı olmadığını öğrendi. İktidarın ne olduğunu, gücün ne olduğunu, iradenin ne olduğunu, kendilerinin ne olduğunu keşfetti. Onları tekrar o dar alana, o kafeslere sığdırmak artık mümkün olmayacak.
Bu bir devrimdir ve devrim devam edecek. Türkiye, devrimin öncülerine, hizmetkarlarına, kendileriyle omuz omuza olduğu için sahip çıkıyor, destek veriyor. Bunun bir siyasi parti mücadelesinin çok ötesinde kodları olduğunu biliyor. Devrimi durdurmak için öyle çirkin yöntemler deneniyor ki, okyanus ötesi, kıtalar arası, başkentler arası talimatlar uçuşuyor.
Demokrasi alanında mücadele edenlerin meşruiyet çizgisi işte bu talimatlar yüzünden belirsizleşti. Seçim öncesi darbe girişimleriyle, sokak terörüyle bu yüzden ortaklık kurdular. İnsanları darağaçlarında sallandırma planları bile yaptılar. Ülkenin bugüne gelmesinde emeği olan herkesi bir şekilde tasfiye etme, yok etme planları yaptılar.
Seçim için bile terör ortaklığı
Aynı çevreler, seçim kampanyalarında sıcak mesajlar verirken, bol vaatler savururken, bir yandan da terör örgütleriyle ortaklıklarını devam ettiriyorlar. Gezi isyanında DHKP-C'yi sokağa sürenler, 17 Aralık'ta aynı örgütle kucak kucağa iş pişirenler bugün de bu ortaklıklarını devam ettiriyor. Adana ve Mersin'deki bombalı saldırıyı nasıl istismar ettiklerini gördünüz. Bir bakıyorsunuz ki, arkasından aynı örgüt çıkıyor. Birkaç ay boyunca bunu nasıl IŞİD saldırısı olarak gösterebiliriz hesapları yapmışlar.
Terörle tanıdık halleri, ortaklıkları üzerinden seçime hazırlanan eski Türkiye'nin kadrolarının siyasi ahlak anlayışının bugünün Türkiye'sinde alıcı bulması ve onu iktidara taşıması mümkün değil. On yıl öncesinde, yirmi yıl geride kalmış bu alışkanlıklar yüzünden ülkenin tamamına gidemiyorlar bile. Bu haldeki siyasi kadroların buradan iktidar devşirmeleri mümkün mü?
Tek “Derebeyi” Aydın Doğan değil
Bu millet bir daha asla “Derebeylik Dönemi”ne dönmeyecek. Devlet iktidarını paylaşıp ülkeyi kendi şirketleri için çiftliğe döndüren “Derebeyleri”ne izin vermeyecek. Bunlardan sadece biri Aydın Doğan ve verdiği kavgayı, rolünü görüyorsunuz. Onu öne atıp arkasında gizlenen, destek veren başka derebeyleri de var. Onlar Aydın Doğan'ı bir “intihar bombacısı” gibi cepheye sürdüler. Ülkeyi yeniden Baasçılık dönemlerine götürüp paylaşmaya ayarlı bir kavga yürütüyorlar.
Bu aşamadan sonra Türkiye'nin yaşayacağı iktidar parçalanması ülkenin parçalanması olacaktır. Milleti sadece sandık motifi olarak kullanan eski günlere dönüş, bu ülkenin bir daha birarada olamayacağı anlamına gelmektedir. Artık coğrafyada şartlar olgunlaşmış, Türkiye'nin bile parçalanmasını hazmedecek kaos bölgeselleşmiştir. Bu yüzden bütün ülkeyi kucaklayacak bir ortaklık dışındaki her seçenek kabustur.
Anadolu üçüncü kez tarih değiştiriyor
Haçlı Seferleri'ne direnen, Moğol İstilası'nın izlerini silen bu millet, Son İstiklal Savaşı'nın da üçüncü büyük şok olan Birinci Dünya Savaşı'nın izlerini silmek olduğunu, 20. yüzyıl vesayet çağının defterini dürmek olduğunu, Üçüncü büyük yükseliş dönemi olduğunu pekala öğrenmiştir.
Artık o derebeylerin, onların yönetimindeki siyasi çevrelerin, hepsinden öte kendilerine ihale verenlerin projelerine karnımız toktur. Türkiye'yi Mısır yapma, Ukrayna yapma projeleri nasıl çökmüşse, servise sundukları son projeleri de çökecektir.
Tarihin akışı değişmiştir, bunu yeniden tersine çevirmek onlar için bile en az yüz yıl alacaktır. Oysa geri dönülmez sınırı geçmek için bu ülkeye çok az bir zaman lazımdır. İşte bu yüzden İstiklal savaşının son birkaç cephesi kalmıştır. Türkiye'nin karşısındaki cephede yer alanlar, bu büyük yürüyüşe savaş açanlar işte o zaman yok olup gideceklerdir.
Hesaplaşma, işte bu yüzden çok büyüktür, tarih değiştirecek ölçektedir.