Devlet Memurları Bakımından Özel Hayata Saygı Hakkı

Av. Meltem BANKO

Özel hayat kavramı ve bu bakımdan özel hayata saygı hakkı günümüz insanını fazlasıyla ilgilendirmektedir. Özellikle internetin hayatlarımıza dahil olmasıyla ve bilgiye ulaşmanın inanılmaz bir şekilde kolaylaşmasıyla, herkes kabul edecektir ki, özel hayat alanlarımız oldukça daralmıştır. Buna paralel olarak ise, özel hayata dair olan birçok husus, internet ya da diğer iletişim yollarıyla ve bir anda toplumun ilgisine sunulabilmektedir.

Bu açıdan; bir devlet görevlisine (örneğin Mit`te görevli istihbarat uzmanı) ait olduğu iddia edilen ve toplumun olumsuz yönde tepkisini çekebilecek nitelikte içerik (örneğin cinsel içerik) barındıran bilgilerin kişinin rızası hilafına internette yayınlanması ya da özel hayatı ilgilendiren bu ve benzeri bilgilerin bir şekilde elde edilerek tespit edilmesi üzerine hakkında disiplin soruşturması başlatılması ve bu soruşturma neticesinde bu kişinin başka bir kuruma naklen atanması hususunu insan hakları çerçevesinde incelemek istiyorum bu yazımda.

Konunun, Anayasanın 20. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 8. maddesi  (özel hayata saygı hakkı) ile bu maddeye ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) içtihatları ışığında yorumlanması gerektiği kanaatindeyim.

Özel hayata saygı hakkına ilişkin ihlal nedeniyle yapılacak inceleme kapsamında, öncelikle korunan menfaatin hakkın kapsamına girip girmediğinin, ikinci olarak hakkın kapsamı içinde olduğu tespit edilen menfaate yönelik bir müdahale olup olmadığının, müdahalenin varlığı halinde bunun Anayasa’nın 20. ve 13. maddelerinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AIHS/Sözleşme) 8. maddesinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.

Somut olay açısından, bu kişinin devlet memurluğundan meslekî nedenlerle yürütülen bir disiplin soruşturması neticesinde çıkarılmamış olduğu açıktır. Bu şartlar altında, özel yaşamına ait unsurlar gerekçe gösterilerek verilen başka bir kuruma naklen atanma kararının, kişinin özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.

Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (bkz. AYM B. No. 2013/2187, 19/12/2013, § 36). Bu tür bir müdahalenin ‘hukuka göre’ yapılmış sayılması için; müdahalenin bir hukuki dayanağının bulunmasını, bu hukukun erişilebilir ve öngörülebilir olmasını ve bireyi keyfi müdahalelere karşı korumasını gerektirir.

Yukarıda örnek olarak düşündüğüm olay kapsamında, örneğe konu kişinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünü iç ve dış tehditlere karşı koruma görevi çerçevesinde diğer devlet kurumlarından farklı kriterler gözetilerek kurulmuş olan MİT Müsteşarlığında istihbarat uzmanı olarak operasyon görevi ile yetkili ve Devlet’in hassas ve gizli bilgilerine sahip olduğu dikkate alındığında, belirli bir disiplin altında çalışma yükümlülüğü olduğunun kabulü ile bu yükümlülüğü yerine getiremediğinin anlaşılması nedeniyle bu kişinin başka bir kuruma naklen atanması hususu ile karşı karşıya bulunduğumuzu hatırlatmak isterim.

Bu kapsamda 2937 sayılı Kanunun 19. maddesinin hatırlatılması uygundur:

MİT fiili kadrosuna dahil personelden teşkilatın özelliği ve hizmetin gerekli kıldığı şart ve vasıflar gözönüne alınarak teşkilata intibak edemedikleri üstlerince tescil edilenler, MİT Müsteşarının teklifi ve Başbakanın uygun görmesi üzerine genel hükümlere göre başka bir kurum veya kuruluşa naklen atanırlar.

Diğer yandan, müdahalenin varlığı tespit edildiği takdirde, kanuni bir dayanağının bulunup bulunmadığı, 20. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama nedenlerinden birisine dayanıp dayanmadığı, 13. maddede yer alan öze dokunmama, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve ölçülülük ilkelerine uyulup uyulmadığı değerlendirilmelidir (Bkz. Anayasa Mahkemesinin 9/1/2014 tarih ve 2013/533 nolu [Ercan KANAR] bireysel başvuru kararı, par. 53).

Müdahalelerin hangi hallerde meşru bir amaç taşıdığı, bir başka deyişle hakları sınırlama sebepleri AİHS’nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında gösterilmiştir. Buna göre, ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla söz konusu haklara müdahale edilebilir. Bu bakımdan, sözleşmeci devletlerin takdir yetkisi bulunmaktadır. AİHM Leander/İsveç kararında devletin acil sosyal ihtiyacı değerlendirmek ve özellikle de milli güvenliği koruma araçlarını seçmeye yönelik takdir yetkisinin oldukça geniş olduğuna vurgu yapmıştır.

AİHM de Sözleşme’nin 8. maddenin 2. paragrafındaki gereksinimler yerine getirildiği takdirde böyle bir müdahaleyi meşru kabul etmektedir. Buna göre müdahalelerin “kanunla öngörülmüş” olması, bu madde bağlamında meşru bir amacı (somut olayda ulusal güvenlik) hedef alması ve bu meşru amacı gerçekleştirmek için “demokratik bir toplumda” gerekli olması şarttır. Bu gereklilik, acil bir sosyal ihtiyaca dayanan ve meşru amaçla orantılı olan bir müdahaleyi kapsamaktadır. (Gillow/Birleşik Krallık, 9063/80, 24 Kasım 1986, par.55; Leander/İsveç, 9248/81, 26 Mart 1987, par.59; Olsson/İsveç, 10465/83, 24 Mart 1988, par. 67). AİHM, gereklilik şartının, müdahalenin bir toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık gelmesi ve izlediği meşru amaçla orantılı olması anlamına geldiğini belirtmektedir (bkz. Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, 25 Mart 1983, par. 97; Horych/Polonya, no. 13621/08, 17 Nisan 2012, par. 123).

AİHM, ulusal güvenlikle ilgili birimlerin, mensuplarının bazı hak ve özgürlüklerine sivillere dayatılamayan kısıtlamalar getirme imkanı olduğunu kabul etmektedir (Bkz. Engel ve diğerleri/Hollanda, No.5100/71, 8 Haziran 1976). Bu bakımdan özel hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına almaktadır (bkz. AYM B. No. 2013/1614, 3/4/2014, § 31). AİHM’e göre, milli güvenlikle ilgili bir sektörde çalışan personelin gizli kontrollerine ilişkin çerçevede, öngörülebilirlik kriteri diğer alanlarla aynı değildir. (Malone / Birleşik Krallık, 8691/79, 2 Ağustos 1984, par.66).

AİHM, milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken kişiler hakkında topladığı bilgileri kullanma yetkisine sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirterek, milli güvenliği korumanın meşru bir amaç teşkil ettiğini kabul etmektedir. Bununla birlikte, milli güvenliği korumak için getirilen sistemin kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvencelere sahip olması gerektiğini de vurgulamaktadır (bkz. Leander/İsveç, no. 9248/81, par. 59-60, 26 Mart 1987).

Diğer yandan, AİHM, her olayın kendine has özelliklerini göz önünde bulundurarak, bireyin temel haklarından biri olan özel yaşama saygı gösterilmesi hakkı ile demokratik bir Devletin sunduğu kamu hizmetinin 8. maddenin 2. paragrafına uygun yürümesini gözetmek konusundaki meşru menfaati arasındaki adil dengenin kurulup kurulmadığını araştırması gerektiğini vurgulamaktadır.

Somut olay tekrar değerlendirildiğinde görülmektedir ki; disiplin yaptırımlarının, bir kamu teşkilat düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını sağlamak, onur ve saygınlığını korumak amacıyla tesis edildikleri açıktır. Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacı, kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir. Ancak belirtilen meşru temellere rağmen, bireyin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle güdülen meşru amaç arasında bir orantı bulunması zorunludur.

Devlet memuru olarak belirli bir sorumluluk taşıyan kişiler, bu görevi kabul etmek suretiyle kamu görevlisi olmaktan kaynaklanan disiplin ve tutum istemine kendi iradeleriyle dâhil olmaktadırlar. Bu sistem doğası gereği, kişinin hak ve özgürlüklerine herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirmektedir. Zira kamu yararı, kamu görevlilerinden uymaları gereken meslekî ve etik kurallar açısından tam bir uyum beklemektedir. Özellikle meslekî yaşamı ile bağlantısı olabilecek bazı özel hayat unsurları açısından, kişilerin meslekî ve etik kurallara aykırı davranışlarının kamu görevlilerinin ve bu bağlamda kamu hizmetinin saygınlığı üzerinde belirli bir etkiye sahip olabileceği açıktır.

Yukarıda açıklanan nedenler çerçevesinde, somut olaydaki kişinin başka bir kuruma atamasının yapılması ile, sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bu kişinin kaybı arasında adil bir denge sağlandığını değerlendirmekteyim.

Saygılarımla,

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.